"BİR HESABI DAHA KAPATTIK BUGÜN...YILLARIN İPİNİ ÇEKE ÇEKE GİDİYORUZ...MAKSAT HAYAT OLSUN......."



Sevgili Dostlar,

Sayfamızda edebi bilgilerin yanı sıra eğlenerek vakit geçirebileceğiniz videolar, genel kültürünüzü geliştirebileceğiniz makaleler,Türk toplumu ile ilgili önemli bilgiler, her konuda yazılmış şiir ve hikayeler de bulunmaktadır. Yorum ve eleştirilerinizin bloğumuzu geliştireceğini belirterek sizinle buluşmaktan mutluluk duyduğumuzu belirtmek istiyorum. Tüm yoldaşlara ve kardaşlara selam olsun...



Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin!!"

Neyi arıyorsan sen, O'sundur" der Mevlana..
Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık....
Elinden tuttuğumuz her sevgili, bizi sürükleyip, kendi iç dünyamızın derinliklerinde bir keşif gezisine çıkarır.
Her ilişki, benliğimizde bir kazıdır aslında,her sevda ruhumuzun bir başka yüzü...
Her aşkta kendimizi ararız,o yüzden bulduklarımız benzerimizdir.
Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakın yüzlerine,
onların suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktır size...
Aşk denilen kaleydoskobun buzlu camına gözünüzü dayadığınızda,
binbir cam rengarenk ışıklar saçarak döndüğünde,
her seferinde bambaşka şekiller ördüğünü görürsünüz.
Her camda, farklı bir renginiz vardır;her şekilde sizden bir parça...
Aşklarınız hülasanızdır.
Sevdiginiz her adam, beğendiğiniz her kadın farklı ruh hallerinizi ele verir;
arada bir çevirdiniz mi kaleydoskobu,
cam paralar yer değiştirip yeni şekiller alır;hepsi siz...
Sevgilinizin gözlerindeki dolunay,
sizdeki ışığın yansımasıdır aslında;
dilindeki sizin ilhamınız, tenindeki sizin yansımanızdır.
Yoksa halâ bir sevdiğiniz,o henüz kendinizi bulamadığınızdandır...
Aşk, narsizmdir.
Sevda, çevrildikçe içinizin farklı ışıklarını yakan eğlenceli bir kaleydoskop gibi başımızı döndürüyor.
Ve biz, hep baharı takip ederek dünyayı gezen bir gezgin gibi içimizdeki eski baharları arıyoruz.
Narcissusu'u bilirsiniz;
Öyle heybetli ve güzelmiş ki,bakmaya dayanazmazmış kendine...
Gün boyu ayna karşısına geçip kara gözlerini,incecik burnunu,dar kalçalarını,
kıvırcık saçlarını seyredermiş hayran hayran...
Bir gün ırmak kenarında gezinirken,sudaki yansımasına ilişmiş gözü.
Uzanıp, iyice bakmak istemiş.
Tam gördüğünde kendisini,dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa, kapılıp gitmiş suya...
Yeryüzünün en güzel insanının öldüğünü duyan Tanrı, unutulmaması için O'nu her bahar açan güzel kokulu bir çiçeğe dönüştürmüş,
Narcissus, nergis olmuş.
Kıssadan hisse, benden size tavsiye,
taze bir nergis verin bugün sevgilinize...
Sonra da, nerede baharsa mevsim, rotasını oraya çevirip içinizdeki eski baharlara koşan bir gezgin gibi "Bahar getirdim sana" deyin.Baharın elinizde olduğunu unutmadan..

Gözlerindeki ırmağa baktığınızda kendinizi göreceksiniz;
dikkat edin de hayran olup düşmeyin...
Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin

HÜSEYİN SALMAN



İki Rayı Gibiyiz Bir Tren Yolunun,
Yakın Olması Neyi Değiştirir Son İstasyonun..


8 Ocak 2008 Salı

Noktalama işaretleri

NOKTALAMA İŞARETLERİ


Duygu ve düşünceleri daha açık ifade etmek, cümlenin yapısını ve duraklama noktalarını belirlemek, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak, sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirtmek üzere noktalama işaretleri kullanılır.

Noktalama işaretlerinden nokta, virgül, noktalı virgül, iki nokta, üç nokta, soru, ünlem, tırnak işaretleri, ayraç ve kesme ait oldukları kelimelere bitişik olarak yazılır ve kesme dışındaki işaretlerden sonra bir harf boşluğu ara verilir.



Nokta ( . )


1. Cümlenin sonuna konur:

Türk Dil Kurumu, 1932 yılında kurulmuştur.

Saatler geçtikçe yollara daha mahzun bir ıssızlık çöküyordu. (Reşat Nuri Güntekin)


2. Bazı kısaltmaların sonuna konur:

Alb. (albay), Dr. (doktor), Yrd. Doç. (yardımcı doçent), Prof. (profesör), Cad. (cadde), Sok. (sokak), s. (sayfa), sf. (sıfat), vb. (ve başkası, ve benzeri, ve bunun gibi), Alm. (Almanca), Ar. (Arapça), İng. (İngilizce).


3. Sayılardan sonra sıra bildirmek için konur:

3. (üçüncü), 15. (on beşinci); II. Mehmet, XIV. Louis, XV. yüzyıl; 2. Cadde, 20. Sokak, 4. Levent.

UYARI: Arka arkaya sıralandıkları için virgülle veya çizgiyle ayrılan rakamlardan yalnızca sonuncu rakamdan sonra nokta konur:

3, 4 ve 7. maddeler; XII – XIV. yüzyıllar arasında.


4. Bir yazının maddelerini gösteren rakam veya harflerden sonra konur:

I. 1. A. a.
II. 2. B. b.


5. Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur:

29.5.1453, 29.X.1923.

Tarihlerde ay adları yazıyla da yazılabilir. Bu durumda ay adların­dan önce ve sonra nokta kullanılmaz:

29 Mayıs 1453, 29 Ekim 1923.


6. Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur:

Tren 09.15'te kalktı. Toplantı 13.00’te başladı. Tören 17.30'da, hükûmet daireleri kapandıktan yarım saat sonra başlayacaktır(Tarık Buğra)


7. Bibliyografik künyelerin sonuna konur:

Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, TDK Yayınları, Ankara, 1960.


8. Beş ve beşten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve araya nokta konur:

326.197, 49.750.812, 28.434.250.310.500.


9. Matematikte çarpma işareti yerine kullanılır:
4.5=20



Virgül ( , )


1. Birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime gruplarının arasına konur:

Fırtınadan, soğuktan, karanlıktan ve biraz da korkudan sonra bu sı­cak, aydınlık ve sevimli odanın havasında erir gibi oldum. (Halide Edip Adıvar)

Sessiz dereler, solgun ağaçlar, sarı güller Dillenmiş ağızlarda tutuk dilli gönüller (Faruk Nafiz Çamlıbel)

Zindana atılan mahkûmlar gibi titreşerek, haykırarak geri geri kaçmaya uğraşıyorduk (Hüseyin Rahmi Gürpınar)


2. Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur:

Bir varmış, bir yokmuş. Umduk, bekledik, düşündük (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

Fakat yol otomobillere yasak olduğundan o da herkes gibi tramvaya biner, kimse kendisine dikkat etmez. (Falih Rıfkı Atay)


3. Cümlede özel olarak vurgulanması gereken ögelerden sonra konur:

Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz (Mustafa Kemal Atatürk)


4. Uzun cümlelerde yüklemden uzak düşmüş olan ögeleri belirtmek için konur:

Saniye Hanımefendi, merdivenlerde oğlunun ayak seslerini duyar duymaz, hasretlisini karşılamaya atılan bir genç kadın gibi, koltuğundan fırlamış ve ona kapıyı kendi eliyle açmaya gelmişti. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)


5. Cümle içinde ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için konur:

Şimdi, efendiler, müsaade buyurursanız, size bir sual sorayım. (Mustafa Kemal Atatürk)


6. Anlama güç kazandırmak için tekrarlanan kelimeler arasına konur: Akşam, yine akşam, yine akşam, Göllerde bu dem bir kamış olsam (Ahmet Haşim)

Kopar sonbahar tellerinden Derinden, derinden, derinden Biten yazla başlar keder (Yahya Kemal Beyatlı)


7. Tırnak içinde olmayan aktarma cümlelerinden sonra konur:

Datça'ya yarın gideceğim, dedi.

– Bugünlerde başımı kaşımaya vakit bulamıyorum, dedi. (Reşat Nuri Güntekin)


8. Konuşma çizgisinden önce konur:

Bahçe kapısını açtı. Sermet Bey’e, – Bu anahtar köşkü de açar, dedi. (Ömer Seyfettin)


9. Kendisinden sonraki cümleye bağlı olarak ret, kabul ve teşvik bil­diren hayır, yok, evet, peki, pekâlâ, tamam, olur, hayhay, başüstüne, öyle, haydi, elbette gibi kelimelerden sonra konur:

Peki, gideriz. Olur, ben de size katılırım.
Hayhay, memnun oluruz.
Haydi, geç kalıyoruz.
Evet, kırk seneden beri Türkçe merhale merhale Türkleşiyor. (Yahya Kemal Beyatlı)


10. Bir kelimenin kendisinden sonra gelen kelime veya kelime grup­larıyla yapı ve anlam bakımından bağlantısı olmadığını göstermek ve anlam karışıklığını önlemek için kullanılır:

Bu, tek gözlü, genç fakat ihtiyar görünen bir adamcağızdır. (Halit Ziya Uşaklıgil)

Bu gece, eğlenceleri içlerine sinmedi. (Reşat Nuri Güntekin)


11. Hitap için kullanılan kelimelerden sonra konur:

Efendiler, bilirsiniz ki hayat demek, mücadele, müsademe demektir. (Mustafa Kemal Atatürk)

Sayın Başkan,
Sevgili Kardeşim,
Değerli Arkadaşım,


12. Sayıların yazılışında, kesirleri ayırmak için konur:

38,6 (otuz se­kiz tam, onda altı),
25,33 (yirmi beş tam, yüzde otuz üç),
0,45 (sıfır tam, yüzde kırk beş).


13. Bibliyografik künyelerde yazar, eser, basımevi vb. maddelerden sonra konur:

Falih Rıfkı Atay, Tuna Kıyıları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1938.

UYARI : Yazarın soyadı önce yazılmışsa soyadından sonra da virgül konur:

Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Ankara, 1958.

UYARI: Metin içinde ve, veya, yahut bağlaçlarından önce de sonra da virgül konmaz:

Nihat sabaha kadar uyuyamadı ve şafak sökerken Faik'e bol teşek­kürlerle dolu bir kâğıt bırakarak iki gün evvelki cephe dönüşü kıyafeti ile sokağa fırladı. (Peyami Safa)

Ben Atatürk'le üç veya iki defa karşılaştım. (Burhan Felek)

Ya şevk içinde harap ol ya aşk içinde gönül Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül! (Yahya Kemal Beyatlı)

UYARI: Metin içinde tekrarlı bağlaçlardan önce ve sonra virgül konmaz:

Hem gider hem ağlar.
Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli. (Atasözü)
Gerek nesirde gerek nazımda yeni bir söyleyişe ulaşılmıştır.
Siz ister inanın ister inanmayın, bir gün bile durmam.
Ne kız verir ne dünürü küstürür.

UYARI: Cümlede pekiştirme ve bağlama görevinde kullanılan da / de bağlacından sonra virgül konmaz:

İmlamız, lisanımız düzelince lisanımız da kafamız düzelince düzele­cek, çünkü o da ancak onlar kadar bozuktur, fazla değil! (Yahya Kemal Beyatlı)

UYARI: Metin içinde -ınca / -ince anlamında zarf-fiil görevinde kulla­nılan mı / mi ekinden sonra virgül konmaz:

Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense. (Orhan Kemal )

Öyle zekiler vardır, konuştular mı ağızlarından bal akıyor sanırsın. Attila İlhan)

UYARI: Şart ekinden sonra virgül konmaz:

Tenha köşelerde ağız ağıza konuşurken yanlarına biri gelecek olursa hemen susuyorlardı. (Reşat Nuri Güntekin)

Gör gözlerinle de aklın yatarsa anlatıver millete. (Tarık Buğra)

UYARI: Metin içinde zarf-fiil ekleriyle oluşturulmuş kelimelerden sonra virgül konmaz:

Cumaları bahçede buluştukça kıza kendisinin adi bir mektep talebesi olmadığını anlatmaya çalışıyordu. (Halide Edip Adıvar)

Şimdiye dek, ben kendimi bildim bileli kimse Değirmenoluk köyünden kaçıp da başka köyde çobanlık, yanaşmalık etmedi. (Yaşar Kemal)

Meydanlığa varmadan bir iki defa İsmail kendisini gördü mü diye kahveye baktı. (Necati Cumalı)
Ancak yemekte bir karara varıp arkadaşına dikkatli dikkatli bakarak konuştu. (Samim Kocagöz)



Noktalı Virgül ( ; )


1. Cümle içinde virgüllerle ayrılmış tür veya takımları birbirinden ayırmak için konur:

Erkek çocuklara Doğan, Tuğrul, Aslan, Orhan; kız çocuklara ise İnci, Çiçek, Gönül, Yonca adları verilir.

Türkiye, İngiltere, Azerbaycan; İstanbul, Londra, Bakü.


2. Ögeleri arasında virgül bulunan sıralı cümleleri birbirinden ayır­mak için konur:

Sevinçten, heyecandan içim içime sığmıyor; bağırmak, kahkahalar atmak, ağlamak istiyorum.

At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, şan kalır.


3. Önceki cümleye “fakat,oysa ,lakin,ancak,çünkü…” gibi bağlaçlarla bağlanan cümlelerde bağlaçlardan önce kullanılır:

Bu romanı inceledim ;fakat pek beğendiğimi söyleyemem.

Köye sen git;ancak orada çok fazla kalma.

Kazanacağım ;çünkü çok çalışıyorum.

NOT: Noktalı virgül, yukarıda sayılan bağlaçlardan önce kullanıldığı gibi bunların yerine de kullanılabilir.

Bugün erken yatmalıyım;yarın sınav var.

İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; hayattaki tek dayanağın odur.

Sıkı giyinin ;dışarısı çok soğuk.


4. Öğeler arasında anlam karışıklığını önlemek için kullanılır:

Murat;Hasan ,Ali ve Osman’dan daha çalışkanmış.

Elma;armut,muz ve üzümden yararlıdır.


5. Özneden sonra virgüllerle ayrılan eş görevli sözcükler varsa ,özne noktalı virgülle ayrılır.

1.yeni grubunun en ünlü temsilcilerinden olan Orhan Veli ; dili çok iyi kullanan ,okuyucuyu değişik bir romantizme sürükleyen , güçlü bir şairdir.

Not: Noktalı virgülden ve virgülden sonra gelen sözcükler – özel isim değil iseler- küçük harfle başlar. Diğer noktalama işaretlerinden sonra gelen sözcükler büyük harfle başlar.



İki Nokta ( : )


1. Kendisinden sonra örnek verilecek cümlenin sonuna konur:

Yeni harfler alındıktan sonra eski yazı ile bir tek kelime bile yazma­yan iki kişi görmüşümdür: Atatürk ve İnönü! (Falih Rıfkı Atay)

– Buğdayla arpadan başka ne biter bu topraklarda? Ziraatçı sayar: – Yulaf, pancar, zerzevat, tütün... (Falih Rıfkı Atay)


2. Kendisinden sonra açıklama yapılacak cümlenin sonuna konur:

Bu kararın istinat ettiği en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi: Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. (Mustafa Kemal Atatürk)

Kendimi takdim edeyim: Meclis kâtiplerindenim. (Falih Rıfkı Atay)

Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük; Budur âlemde hudutsuz ve hazin öksüzlük. (Yahya Kemal Beyatlı)


3. Ses biliminde uzun ünlüyü göstermek için kullanılır: a:ile, ka:til, usu:le, i:cat.


4. Edebî eserlerdeki karşılıklı konuşmalarda, konuşan kişinin adın­dan sonra konur:

Bilge Kağan: Türklerim, işitin! Üstten gök çökmedikçe alttan yer delinmedikçe ülkenizi, törenizi kim bozabilir sizin?

Koro : Göğe erer başımız başınla senin !

Bilge Kağan : Ulusum birleşip yücelsin diye gece uyumadım, gündüz oturmadım. Türklerim
Bilge Kağan der bana. Ben her şeyi onlar için bildim. Nöbetteyim ! (A. Turan Oflazoğlu)


5. Genel Ağ adreslerinde kullanılır: http://tdk.org.tr


6. Matematikte bölme işareti olarak kullanılır: 56:8=7, 100:2=50



Üç Nokta ( ... )


1. Tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur:

Ne çare ki çirkinliği hemencecik ve herkes tarafından görülüveri­yordu da, bu yanı... (Tarık Buğra)


2. Kaba sayıldığı için veya bir başka sebepten ötürü açıklanmak is­tenmeyen kelime ve bölümlerin yerine konur:

Kılavuzu karga olanın burnu b...tan çıkmaz.

Arabacı B...'a yaklaştığını söylüyor, ikide bir fırsat bularak arabanın içine doğru başını çeviriyordu. (Ahmet Hamdi Tanpınar)


3. Alıntılarda; başta, ortada ve sonda alınmayan kelime ve bölümle­rin yerine konur:

... derken şehrin öte başından boğuk boğuk sesler gelmeye başladı... (Tarık Buğra)


4. Sözün bir yerde kesilerek geri kalan bölümün okuyucunun hayal dünyasına bırakıldığını göstermek veya ifadeye güç katmak için konur:

Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz! (Faruk Nafiz Çamlıbel)

Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz. O noktainazar şudur: Türk milletini, medeni cihanda, layık olduğu mevkiye isat etmek ve Türk cumhuriyetini sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün, daha ziyade takviye etmek... (Mustafa Kemal Atatürk)


5. Ünlem ve seslenmelerde anlatımı pekiştirmek için konur:

Gölgeler yaklaştılar. Bir adım kalınca onu kıyafetinden tanıdılar: — Koca Ali... Koca Ali, be!.. (Ömer Seyfettin)


6. Karşılıklı konuşmalarda, yeterli olmayan, eksik bırakılan cevap­larda kullanılır:

— Yabancı yok! — Kimsin? — Ali... — Hangi Ali? — ... — Sen misin, Ali usta? — Benim!..

— Ne arıyorsun bu vakit buralarda? — Hiç... — Nasıl hiç? Suya çekicini mi düşürdün yoksa !.. (Ömer Seyfettin)

UYARI: Üç nokta yerine iki veya daha çok nokta kullanılmaz.



Soru İşareti ( ? )


1. Soru bildiren cümle veya sözlerin sonuna konur:

Ne zaman tükenecek bu yollar, arabacı? (Faruk Nafiz Çamlıbel)

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? (Ahmet Haşim)

Atatürk bana sordu: — Yeni yazıyı tatbik etmek için ne düşündünüz? (Falih Rıfkı Atay)

UYARI : Soru eki ve soru kelimesi kullanılmadan ezgili söyleyişlerde soru işareti kullanılır:

Gümrükteki memur başını kaldırdı: — Adınız?


2. Bilinmeyen, kesin olmayan veya şüpheyle karşılanan yer, tarih vb. durumlar için kullanılır:

Yunus Emre (1240?-1320), (Doğum yeri: ?).

Türk halk felsefesinin, Türk nükteciliğinin ve mizah dehasının bü­yük mümessili Nasreddin Hoca da (Hâce Nasirüddin) bu asırda yaşa­mıştır (1208 ?-1284). (Türk Dünyası El Kitabı)

Ankara'dan Konya'ya 1,5 (?) saatte gitmiş.

1496 (?) yılında doğan Fuzuli ...

UYARI : mı / mi eki -ınca / -ince anlamında zarf-fiil işleviyle kulla­nıldığında soru işareti konmaz:

Akşam oldu mu sürüler döner.

Hava karardı mı eve gideriz.

Bahar gelip de nehir çağıl çağıl kabarmaya başlamaz mı içimi geri kalmış bir saat huzursuzluğu kaplardı. (Haldun Taner)

UYARI : Soru ifadesi taşıyan sıralı ve bağlı cümlelerde soru işareti en sona konur:

Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı? Üsküdar'dan mı, Hisar'dan mı, Kavaklar'dan mı? (Yahya Kemal Beyatlı)



Ünlem İşareti ( ! )


1. Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi duyguları anlatan cümlele­rin sonuna konur:

Ne mutlu Türk’üm diyene! (Mustafa Kemal Atatürk)

Hava ne kadar da sıcak! Aşk olsun! Ne kadar akıllı adamlar var!


2. Seslenme, hitap ve uyarı sözlerinden sonra konur:

Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! (Mustafa Kemal Atatürk)

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriye­tini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. (Mustafa Kemal Atatürk)

Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! (Yahya Kemal Beyatlı)

Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak bir devrin battığı yerdir. (Necmettin Halil Onan)

UYARI: Ünlem işareti, seslenme ve hitap sözlerinden hemen sonra konulabi­leceği gibi cümlenin sonuna da konabilir:

Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz! (Faruk Nafiz Çamlıbel)


3. Alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırılmak istenen sözden hemen sonra yay ayraç içinde ünlem işareti kullanılır:

İsteseymiş bir günde bitirirmiş (!) ama ne yazık ki vakti yokmuş (!).

Adam, akıllı (!) olduğunu söylüyor.

UYARI: Ünlemden sonra üç nokta yerine iki nokta konulması yeterlidir.

Gök ekini biçer gibi!.. Başaklar daha dolmadan. (Tarık Buğra)



Kısa Çizgi ( - )


1. Satıra sığmayan kelimeler bölünürken satır sonuna konur:

Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, üzüntüden mi bil-
mem.

Havuzun suyu bulanık. Kapının saatleri 12'yi geçmiş. Kanepe-
lerde kimseler yok.


2. Ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için kullanılır:

Küçük bir sürü -dört inekle birkaç koyun- köye giren geniş yolun ağzında durmuştu. (Ömer Seyfettin)


3. Dil bilgisinde kökleri ve ekleri ayırmak için konur:

al-ış, dur-ak, gör-gü-süz-lük.


4. Fiil kök ve gövdelerini göstermek için kullanılır:

al-, dur-, gör-, ver-; başar-, kana-, okut-, taşla-, yazdır-.


5. Eklerin başına konur:

-ak, -den, -ış, -lık.


6. Heceleri göstermek için kullanılır:

a-raş-tır-ma, bi-le-zik, du-ruş-ma, ku-yum-cu-luk, prog-ram, ya-zar-lık.


7. Kelimeler arasında “-den...-a, ve, ile, ila, arasında” anlamlarını vermek için kullanılır:

Türkçe-Fransızca Sözlük, Aydın-İzmir yolu, Ankara-İstanbul uçak seferleri, Türk-Alman ilişkileri, Ural-Altay dil grubu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 09.30-10.30, Beşiktaş-Fenerbahçe karşılaşması, Manas Destanı'nda soy-dil-din üçgeni, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı, 2003-2004 öğretim yılı.


8. Matematikte çıkarma işareti olarak kullanılır:

50-20=30



Uzun Çizgi (—)

Yazıda satır başına alınan konuşmaları göstermek için kullanılır. Buna konuşma çizgisi de denir.

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu: “Hancı dedim bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?” Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi: — Hana sağ indi, ölü çıktı geçende! (Faruk Nafiz Çamlıbel)

Frankfurt'a gelene herkesin sorduğu şunlardır: — Eski şehri gezdin mi? — Rothshild'in evine gittin mi? — Goethe'nin evini gezdin mi? (Ahmet Haşim)

UYARI: Oyunlarda uzun çizgi konuşanın adından sonra da konabilir:

Sıtkı Bey — Kaleyi kurtarmak için daha güzel bir çare var. Gerçekten ölecek adam ister. İslam Bey — Ben daha ölmedim. (Namık Kemal)

UYARI : Konuşmalar tırnak içinde verildiğinde uzun çizgi kul­lanılmaz.



Kesme İşareti ( ' )


1. Aşağıda sıralanan özel adlara getirilen iyelik, durum ve bildirme ekleri kesme işaretiyle ayrılır:

a. Kişi adları, soyadları ve takma adlar: Atatürk’üm, Fatih Sultan Mehmet’e, Muhibbi’nin, Gül Baba’ya, Sultan Ana’nın, Yurdakul’dan, Kâzım Karabekir’i, Yunus Emre’yi, Ziya Gökalp’tan, Refik Halit Karay’mış, Ahmet Cevat Emre’dir, Namık Kemal’se.

UYARI : Sonunda p, ç, t, k ünsüzlerinden biri bulunan Ahmet, Çelik, Çiçek, Halit, Mehmet, Mesut, Murat, Özbek, Recep, Yiğit, Bosna-Hersek, Gaziantep, Kerkük, Sinop, Tokat, Zonguldak gibi özel adlara ünlüyle başlayan ek getirildiğinde kesme işaretine rağmen Ahmedi, Çeliği, Çiçeği, Halidi, Mehmedi, Mesudu, Muradı, Özbeği, Recebi, Yiğidi, Bosna-Herseği, Gaziantebi, Kerküğü, Sinobu, Tokadı, Zonguldağı biçiminde son ses yumuşatılarak söylenir.

UYARI: Özel adlar için yay ayraç içinde bir açıklama yapıldığında kesme işareti yay ayraçtan sonra konur: Yunus Emre (1240?-1320)'nin, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)'nin. Ancak cins isimler için yapılan açıklamalarda yay ayraçtan sonra doğal olarak kesme işaretine gerek yoktur: İmek fiili (ek fiil)nin geniş zamanı şahıs ekleriyle çekilir.

UYARI : Özel adlar yerine kullanılan "o" zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz ve kendisinden sonra gelen ekler kesme işaretiyle ayrıl­maz.

b. Millet, boy, oymak adları: Türk’üm, Alman’sınız, İngiliz’den, Rus’muş, Oğuz’un, Kazak’a, Kırgız’ım, Özbek’e, Karakeçili’nin, Hacımusalı’ya.

c. Devlet adları: Türkiye Cumhuriyeti’ni, Osmanlı Devleti’ndeki, Amerika Birleşik Devletleri’ne, Azerbaycan Cumhuriyeti’nden. ç. Din ve mitoloji ile ilgili özel adlar: Allah’ın, Tanrı’ya, Cebrail’den, Zeus’u.

d. Kıta, deniz, nehir, göl, dağ, boğaz, geçit, yayla; ülke, bölge, il, ilçe, köy, semt, bulvar, cadde, sokak vb. coğrafyayla ilgili yer adları: Asya’nın, Marmara Denizi’nden, Akdeniz’i, Meriç Nehri’ne, Van Gölü’ne, Ağrı Dağı’nın, Çanakkale Boğazı’nın, Zigana Geçidi’nden, Uzunyayla’ya, Türkiye’dir, İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’ya, Ankara’ymış, Sungurlu’ya, Ziya Gökalp Bulvarı’ndan, Yıldız Mahallesi’ne, Taksim Meydanı’ndan, Reşat Nuri Sokağı’na.

UYARI: Yer bildiren özel isimlerde kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğu zaman ekten önce kesme işareti kullanılır: Hisar’dan, Boğaz’dan.

e. Gök bilimiyle ilgili adlar: Jüpiter’den, Venüs’ü, Halley’in, Merih’e, Büyükayı’da, Yedikardeş’ten, Samanyolu’nda.

f. Saray, köşk, han, kale, köprü, anıt vb. adları: Dolmabahçe Sarayı’nın, Çankaya Köşkü’ne, Sait Halim Paşa Yalısı’ndan, Ankara Kalesi’nden, Horozlu Han’ın, Galata Köprüsü’nün, Bilge Kağan Abidesi’nde, Çanakkale Şehitleri Anıtı’na.

g. Kitap, dergi, gazete ve sanat eseri (tablo, heykel, müzik vb.) adları: Nutuk’ta, Safahat’tan, Kiralık Konak’ta, Sinekli Bakkal’ı, Hürriyet’te, Resmî Gazete’de, Onuncu Yıl Marşı’nı, Yunus Emre Oratoryosu’nu, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’nü.

ğ. Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge ve genelge adları: Millî Eğitim Temel Kanunu’na, Medeni Kanun’un, Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Tüzüğü’nde, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği’nin.

UYARI: Belli bir kanun, tüzük, yönetmelik kastedildiğinde büyük harfle yazılan kanun, tüzük, yönetmelik sözlerinin ek alması durumunda kesme işareti kullanılır: Bu Kanun’un 17. maddesinin c bendi... Yukarıda adı geçen Yönetmelik’in 2’nci maddesine göre... vb.

h. Hayvanlara verilen özel adlar: Sarıkız’ın, Karabaş’a, Pamuk’u, Minnoş’tan.

UYARI: Kurum, kuruluş, kurul ve iş yeri adlarına gelen ekler kesmeyle ayrılmaz: Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk Dil Kurumundan, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dekanlığına, Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğüne, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanlığının; Bakanlar Kurulunun, Danışma Kurulundan, Yürütme Kuruluna; Mavi Köşe Bakkaliyesinden, Gimanın.

UYARI : Özel adlara getirilen yapım ekleri, çokluk eki ve bunlardan sonra gelen diğer ekler kesmeyle ayrılmaz: Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük, Türkçe, Müslümanlık, Hristiyanlık, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Aydınlı, Konyalı, Bursalı, Ahmetler, Mehmetler, Yakup Kadriler, Türklerin, Türklüğün, Türkleşmekte, Türkçenin, Müslümanlıkta, Hollandalıdan, Hristiyanlıktan, Atatürkçülüğün.


2. Kişi adlarından sonra gelen saygı sözlerine getirilen ekleri ayırmak için konur: Nihat Bey’e, Ayşe Hanım’dan, Mahmut Efendi’ye, Enver Paşa’ya vb.

UYARI: Unvanlardan sonra gelen ekler kesmeyle ayrılmaz: Cumhurbaşkanınca, Başbakanca, Türk Dil Kurumu Başkanına göre vb.


3. Kısaltmalara getirilen ekleri ayırmak için konur: TBMM'nin, TDK'nin, BM'de, ABD'de, TV'ye.

UYARI : Sonunda nokta bulunan kısaltmalarla üs işaretli kısaltmalar kesmeyle ayrılmaz. Bu tür kısaltmalarda ek noktadan ve üs işaretinden sonra, kelimenin ve üs işaretinin okunuşuna uygun olarak yazılır: vb.leri, Alm.dan, İng.yi; cm³e (santimetre küpe), m²ye (metre kareye), 64ten (altı üssü dörtten).


4. Sayılara getirilen ekleri ayırmak için konur: 1985'te, 8'inci madde, 2'nci kat; 7,65’lik, 9,65’lik. 1919 senesi Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. (Mustafa Kemal Atatürk)


5. Şiirde seslerin ölçü dolayısıyla düştüğünü göstermek için kesme işareti kullanılır: Bir ok attım karlı dağın ardına Düştü n'ola sevdiğimin yurduna İl yanmazken ben yanarım derdine Engel aramızı açtı neyleyim (Karacaoğlan)


6. Bir ek veya harften sonra gelen ekleri ayırmak için konur: a'dan z'ye kadar, b'nin m'ye dönüşmesi, Türkçede -lık'la yapılmış sözler.

UYARI: Akım, çağ ve dönem adlarından sonra gelen ekler kesmeyle ayrılmaz: Eski Çağın, Yükselme Döneminin, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatına.



Tırnak İşareti ( “ ” )


1. Başka bir kimseden veya yazıdan olduğu gibi aktarılan sözler tır­nak içine alınır:

Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin ön cephesinde Atatürk'ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” vecizesi yer almaktadır.

Ulu önderin “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözü her Türk'ü duygulandırır.

Bakınız, şair vatanı ne güzel tarif ediyor: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

UYARI : Tırnak içindeki alıntının sonunda bulunan işaret (nokta, soru işareti, ünlem işareti vb.) tırnak içinde kalır:

“Akıl yaşta değil baş­tadır.” atasözü yüzyılların tecrübesinden süzülüp gelen bir gerçeği ifade etmiyor mu?

“İzmir üzerine dünyada bir şehir daha yoktur!” diyorlar. (Yahya Kemal Beyatlı)

UYARI : Uzun alıntılarda her paragraf ayrı ayrı tırnak içine alınır.


2. Özel olarak belirtilmek istenen sözler tırnak içine alınır: Yeni bir “barış taarruzu” başladı.


3. Cümle içerisinde kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınır:

Yahya Kemal'in bazı şiirleri “Kendi Gök Kubbemiz” adı altında çıktı. (Ahmet Hamdi Tanpınar)

“Yazım Kuralları” bölümünde bazı uyarılara yer verilmiştir.

UYARI: Cümle içerisinde özel olarak belirtilmek istenen sözler, kitapların ve yazıların adları ve başlıkları tırnak içine alınmaksızın koyu yazılarak veya eğik yazıyla (italik) dizilerek de gösterilebilir:

Höyük sözü Anadolu'da tepe olarak geçer.

Cahit Sıtkı'nın Şairin Ölümü şiirini Yahya Kemal çok sevmişti. (Ahmet Hamdi Tanpınar)

UYARI : Tırnak içine alınan sözlerden sonra kesme işareti kulla­nılmaz:

Yahya Kemal’in “Aziz İstanbul”unu okudunuz mu?


4. Bibliyografik künyelerde makale adları tırnak içinde verilir.



Tek Tırnak İşareti ( ‘ ’ )

Tırnak içinde verilen ve yeniden tırnağa alınması gereken bir sözü belirtmek için kullanılır:

Edebiyat öğretmeni “Şiirler içinde ‘Han Duvarları’ gibisi var mı?” dedi ve Faruk Nafiz’in bu güzel şiirini okumaya başladı.

“Atatürk henüz ‘Gazi Mustafa Kemal Paşa’ idi. Benden ona dair bir kitap için ön söz istemişlerdi." (Falih Rıfkı Atay)

29 Aralık 2007 Cumartesi

Türkçem Türkçem Güzel Türkçem

Bu yazı Türk dilindeki büyük değişimi ( REZALETİ) göstermektedir. Hepimiz bu değişim denen soyut kavrama fazlasıyla destek vermekteyiz. Bu CONCONCA (HİLALCE) konuşmalar sebebiyle acaba "dilimiz gelişiyor mu, rezilleşiyor mu?" sorusunu bir de yazıyı okuduktan sonra kendinize sorun. Ne dersin dostum sanki bana şey biraz kuulll geldi gibi :)


Yıl: 1965

"Karşıma âniden çıkınca ziyâdesiyle şaşakaldım.. Nasıl bir edâ takınacağıma hükûm veremedim, âdetâ vecde geldim. Buna mukâbil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir tebessüm vardı.. Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle 'akşam-ı şerifleriniz hayrolsun' dedim.."


Yıl: 1975

"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Ne yapacağıma karar veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime gelir gibi oldum,yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'iyi akşamlar' dedim.."


Yıl: 1985

"Karşıma âniden çıkınca fevkalâde şaşırdım.. Nitekim ne yapacağıma hükûm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lâkin kısa bir süre sonrakendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'hayırlı akşamlar' dedim.."


Yıl: 1995

"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Fenâ hâlde kal geldi yâni.. Ama bu iş bizi bozar dedim. Baktım o da bana bakıyor, bu iş tamamdır dedim..Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle 'selâm' dedim.."


Yıl: 2006

"Âbi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yâni.. Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fenâ göçeriz dedim, enjoy durumları yâni.. Ama concon muyum ki ben,baktım ki o da bana kesik.. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin.. 'Hav ar yu yavrum?'"


Yıl: 2026

"Ven ay vaz si hör, ben çok yâni öyle işte birden.. Off, ay dont nov âbi yaa.. Ama o da bana öyle baktı, if so âşık len bu manita.. 'Heeey beybi..'"


HÜSEYİN SALMAN

GİZLİ ÖZNE ( MÜKEMMEL BİR ŞİİR )

Gizli öznesin sen yüreğimde...
İmla kurallarını aşar bu sevda...
Seni sevdikçe....

Gizli öznesi bol cümleler kuruyorum
“Seni seviyorum...”
Kimi...?
Seni...
Öznesini yüreğimde tutuyorum...

Noktaları kaldırdım...
Sana uzanan her kelimeyi,
Virgüllerle uzatıyorum
Yan yana oldukça çoğalacak,
Dolaylı tümleçlerimiz biriktirdiğim
Bütün belirtili sıfat tamlamalarını,
Senin için koruyorum...

...Üç noktalar sana olan suskunluğum... / susuzluğum...
Herkes duysun bu sevdayı diye,
Avuçlarımdan gökyüzüne ünlemler gönderiyorum!

Devrik bir cümleydim senden önce...
Grameri bozuk bir yürek yangınıydım...
Sen geldin,
Yerli yerine oturdu kelimeler!
Noktalı virgülle uzatıyorum hislerimi sana,
Ulaşabildiğin yerden tamamlar mısın...?

Özel isimleri büyük harfle başlayarak yazıyorum..
Yani adını....
Yani sevdanı...
Dahası bizi...
Parantez içinde yaşadıklarımız var,
Aman kimse duymasın!
Tırnak içine aldım bendeki yerini,
Kem gözlerin Nazarı dokunmasın!

Haydi!
Bir kesme işareti gönder bana,
İsmimim dudaklarından çıkışını yazayım...
Haydi! iki nokta üst üste gönder bana,
Bende ne kadar var olduğunu sana açayım...

Gizli öznesi bol cümleler kuruyorum...
“Seni seviyorum...”
Kimi...?
Seni.....
Öznesini yüreğimde taşıyorum...

28 Aralık 2007 Cuma

ÜNZİLE'NİN DRAMI

Aslında Ünzile Türk kadının hikayesidir. İnsan yaşamının hiçe sayıldığı yerlerin hikayesidir. Aysel Gürel de çaresizliği bu şarkıyla anlatmaya çalışmıştır. Sezen Aksu'nun ve Şebnem Ferah'ın müthiş yorumlarıyla ayrı bir anlam kazanmıştır Ünzile... Aysel Gürel'e bu sözleri yazdıran Ünzile'nin hikayesi Aysel Gürel'in Anadolu turnesinde mola verdiği bir köyde başlar. Bu köyde Gürel Ünzile ile karşılaşır. Biraz sohbet ettikten sonra Ünzile'nin hayatını dinler. Ünzile Çok ufak yaşta evlendirilmiştir. Evleneceği kişiyi görücüler seçmiş, birkaç koyun karşılığı isteyen kişiye ufak yaşta teslim edilmiştir. Ufak yaşta gördüğü baskıdan dolayı artık kendine çizİlmiş kadere razı gelmiştir. Olaylara ses çıkartamamaktır. Gördüğü baskı ve yaşam biçimi onu dünyanın sadece kötü olduğuna inandırmıstır.." Aslında ünzile'nin hikayesi geri kalmışlığın hikayesidir. Hala Anadolu'nun bazı bölgelerinde kız cocukları mal gibi alınıp satılmakta, bir ömür geçireği kişi başkaları tarafından seçilmektedir. Birde şarkıyı bundan sonra dinleyin. Eminim daha bir anlamlı gelecektir. Çünkü Bu bir şarkı değil çaresizliğin haykırışıdır...
HÜSEYİN SALMAN

24 Aralık 2007 Pazartesi

Türkler Interneti bulsaydi.... bunlar olurdu!!

Türkler Interneti bulsaydi.... bunlar olurdu!!

>-Ad Soyad girin
>- sifrenizi girin
>- ikametgah girin
>- Nüfus sureti girin
>- Annenizin genç kizlik soyadini girin



> Internette gideceginiz adresi yazdiktan sonra ekrana gelen mesajlar:
>- Emin misiniz?
>- Ciddi misiniz?
>- Bak son defa soruyorum!
>- Gunah benden gitti, bagliyorum.



>E -mail almak icin yapilmasi gerekli islemler:

1. Nufus Cuzdani asli ve noter tastikli fotokopisi
2.Ikametgah senedi
3.Savciliktan iyi hal kagidi
4. 6 fotograf
5.Son 3 ay içinde alinmis isme tescilli Elektrik,su,dogalgaz faturasi (ödenmis olacak
6. Erkek kullanicilarin Askerlikle iliskileri Olmadigina dair tecil belgesi veya teskere belgesinin Noter tasdikli sureti. 18 yasini doldurmamis kullanicilarda velilerinin yazili izin belgesi...

>>>Not: Internet e-mail kullanim depozitosu 400$ olup aylik 50 milyon kullanim>ucreti alinacaktir faturasini odemeyen abonenin e.maili kesilir... (not: Internet isleri Genel Müdürlügü, hiçbir tebligat yapmadan abonenin>e-mail adresini önceden haber vermeden kapatma veya degistirme hakkina>sahiptir)


>>Baglanamama mesajlari:
->Bu siteye giris Internet Yuksek Konseyi tarafindan ,yasaklanmistir.
>- RTUK bu siteyi,çocuklarin zihinsel gelişimini engellediginden dolayi bir (1) gün süre ile kapatmistir.
>- Aradiginiz adres Anayasa'ya aykiri bulunmustur.
>- Site borcundan dolayi kapatilmistir


>>Baglanma mesajlari :
>- Sitemizi sectiginiz icin tesekkür ederiz, sitemize girmekle artik sadece bizim sitemize geleceginize ve baska hic bir adrese gitmeyeceginize dair bir anlasmayi kabul etmis oluyorsunuz. Bu durumu kabul ediyorsaniz "Evet, etmiyorsaniz "Hayır" tusuna basin. ihtilaf halinde Istanbul Mahkemeleri gecerli olacaktir.


>Hata mesajlari:
>- Ulasmaya çalistiğiniz bilgisayarin mahallesinde elektrikler kesik oldugundan baglanti kurulamiyor.
>- Eksik tusa bastiniz, lutfen tekrar deneyin.
>- "Q" harfine bastiniz, bu durumun bir yanlislik sonucu olduguna inaniyoruz. Bir kez daha "Q" harfine basmaniz halinde bilgisayariniz takibe alinacaktir.
>- Hatasiz bilgisayar olmaz.
>- Kime sikayet ederseniz edin.

14 Aralık 2007 Cuma

öğrencilerden güzel बीर müzik sefası...

21 Kasım 2007 Çarşamba

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Türk Edebiyatı, Türklerin dâhil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak üç safhada incelenmektedir.

1. İslâmiyet’ten Önceki Türk Edebiyatı,
2. İslâmî Devir Türk Edebiyatı,
3. Batı Tesirinde Gelişen Türk Edebiyatı.

Bu tasnif Fuat Köprülü tarafından ortaya atılmış ve edebiyat araştırmacıları tarafından bugüne dek kullanılagelmiştir.

Türk Edebiyatının Devirlere Ayrılmasında Kullanılan Kıstaslar

Türk edebiyatı devirlere ayrılırken değişen dil anlayışı, kültürde görülen farklılaşma, yeni dinî hayat, dil coğrafyasındaki gelişme, kısaca medeniyet değişikliği kıstas olarak alınır.

Çünkü Türk tarihinde görülen üç medeniyet (iki medeniyet değişikliği), edebiyatın da seyrini değiştirmiş, onun konu ve şekil özelliklerini de etkilemiştir.
Bu arada tanışılan ve alış verişte bulunulan uluslar da edebiyatı etkilemişlerdir.
Meselâ, Araplardan ilmî eserlerle birlikte Arapça kelime ve tamlamalar, İranlılardan da İslâmiyet’le birlikte nazım tür ve çeşitleri alınmıştır.

Türk edebiyatının üç devire ayrılmasını sağlayan iki medeniyet değişikliği vardır

1. İslâmiyet’in kabul edilmesi,
2. Batı medeniyetinin tanınması ve benimsenmesi.

Bu bilgiler ışığında Türk edebiyatının devirlerini şöyle belirleyebiliriz


I. İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI (?-11. yy.)

İslâmiyet’ten önceki Türk Edebiyatı, Türklerin Orta Asya’da yaşadıkları devirlerde bütün Türk boyları arasında müşterek ve büyük bölümü sözlü olan edebiyattır.
İslâm öncesi Türk edebiyatı ulusal bir edebiyattır; nazım şekil ve türleriyle kullanılan ölçü tamamen millîdir.

Bu dönem edebiyatı, İslâmiyet’in kabul edilmesinden sonra oluşmaya başlayan yeni edebiyat anlayışına kadar devam etmiş, hatta etkisi daha sonraki dönemde de görülmüştür.

İslâm öncesi Türk edebiyatı sözlü dönem ve yazılı dönem olmak üzere ikiye ayrılır.

A. Sözlü Dönem ( ?-8. yy.)
Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdir. Yani başlangıçtan 8. yüzyıla kadar olan dönemdir.
Bu dönem ürünleri tamamen sözlüdür ve genellikle şiir şeklindedir.
Bazı ürünlerin bazıları günümüze kadar gelmiştir.


Sözlü Dönemin Özellikleri

 Bu döneme ait yazılı eser yok denecek kadar azdır.

 Bu dönemde Türkler, göçebeliğe dayanan günlük hayatlarında ve özellikle düzenledikleri törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) bir araya geldiklerinde “ozan”, “kam” veya “baksı” denilen şairler “kopuz” denilen saz eşliğinde “koşuk”lar ve “sagu”lar söylerlerdi.

 Bu şiirler (sagu, koşuk, destan) hece ölçüsüyle söylenen ve yarım kafiye kullanılan şiirlerdir.

 Anlatım söze dayanır.
 Düşünce ve hayaller şiirle anlatılmıştır.
 Nazım biçimi dörtlük, vezin hece veznidir.
 Yarım kafiye kullanılmıştır.
 Dil sadedir.
 Bu ürünler düzenlenen törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) ortaya çıkmıştır.
 Şiirler kopuz denilen saz eşliğinde söylenir.
 Daha çok somut konular işlenmiştir.
 Kahramanlık, savaşlar, tabiat ve aşk konuları işlenir.
 Şairlere ozan, kam, baksı, oyun, şaman gibi adlar verilir.

Sözlü dönem ürünleri

1. Koşuk

 Hece vezni ve yarım kafiye ile söylenen şiirlerdir.
 Kopuz eşliğinde söylenir.
 Yiğitlik, aşk, tabiat konularını işler.
 Nazım birimi dörtlüktür.
 Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: aaaa, bbba, ccca… (aaab cccb dddb)
 Bu şiirlerin İslâm sonrası halk edebiyatındaki adı koşma’dır.
 Sığır denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir.

2. Sagu

 Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir.
 Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini anlatır; ölümlerinden duyulan üzüntüyü dile getirir.
 Koşuk nazım şekliyle söylenir.
 Bu şiirlere İslâm sonrası halk edebiyatında “ağıt”, Divan edebiyatında “mersiye” denir
 “Yuğ” denilen ölüm törenlerinde söylenir.
 Divanu Lûgatit-türk’teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli bir örneğidir.

3. Sav

 Türk toplumunun dünyaya bakışını, geleneklerini, varlık anlayışlarını ortaya koyan özlü sözlerdir.
 Bugünkü “ata sözü”nün karşılığıdır.
 Divanu Lûgatit-türk’te pek çok sav vardır.

4. Destan

Bütün dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar, çeşitli konularda yaradılış hikâyeleri yanında, milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum hikâyeleridir.

Türk destanları, kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı; Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme, çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebep açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır.
Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır.

Milletlerin toplumu derinden etkileyen, tarihî önem arz eden önemli olaylarını (doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb.) konu edinirler

Manzum hikâyelerdir.

Destanlarda olağan üstü olaylar ve olağan üstü özellikte kahramanlar vardır.

Destanlar anonim ve sözlü edebiyat ürünleridir.

Ağızdan ağıza dolaşmak suretiyle oluşmuşlardır.

Destanlarda anlatılan olayların geçtiği yer ve zaman bilinmez.

Kahramanlar lider ve kurtarıcı rolündedir.

İlk Türk Destanları

Altay-Yakut: Yaradılış Destanı
Sakalar Dönemi: Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı
Hun Dönemi: Oğuz Kağan Destanı
Köktürk Dönemi: Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı
Uygur Dönemi: Türeyiş Destanı, Göç Destanı

1) DOĞAL DESTANLAR

Gerçekte var olan herhangi bir olayın milletin dilinde yüzyıllar süren bir anlatımdan sonra bir ozan tarafından kaleme alınması sonucu oluşan destanlara denir.

Dünyadaki en önemli doğal destanlar

Kalevala ……………….. FİNLANDİYA
Mahabharata …………… HİNT
Ramayana …………… HİNT
Şant do Rölant………… FRANSIZ
Nibelungen……………… ALMAN
İgor ……………………… RUS
Beovful ……………….. İNGİLİZ
İliada ………………… YUNAN
Odyssa ………………. YUNAN
Şehname ………………İRAN
Gılgameş………………..SÜMER
Oğuz Kağan ……………TÜRK
Ergenekon ………………TÜRK
Manas …………………. KIRGIZ aittir.

2) YAPAY DESTANLAR

Herhangi bir olaydan yola çıkarak bir ozanın destan kurallarına riayet edip oluşturduğu şiirlere denir.

Yapay Destanlar:

Kaybolmuş Cennet ( Milton)
Kurtarılmış Kudüs ( Tasso)
İlahi Komedya (Dante)
Üç Şehitler Destanı ( F. Hüsnü Dağlarca)
Çanakkale Şehitlerine (M. Akif)

TÜRK DESTANLARININ ÖZELLİKLERİ

 Çoğunlukla manzumdurlar (şiir şeklinde)
 Anonimdirler
 Oluştukları dönemlerin özelliklerini taşımaktadırlar.
 Olağanüstü özellikleri çokça bulunmaktadır.
 Çok sonra yazıya geçirilmişlerdir.



BAŞLICA TÜRK DESTANLARI


SAKA TÜRKLERİNİN DESTANLARI
 Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarıyla Alp Er Tunga’nın yiğitliklerinin anlatıldığı destanlardır.
 Şu Destanı: İskender ile Türkler arasındaki savaşların ve Hükümdar Şu’nun destanıdır.


HUN TÜRKLERİNİN DESTANLARI
 Oğuz Kağan Destanı: Hun Hükümdarı Mete’nin yiğitliklerini, ülkesini genişletip oğulları arasında nasıl bölüştürdüğünü anlatan destandır.

GÖKTÜRK DESTANI
 Bozkurt Destanı: Savaşta yaralanan bir Türk’ün, dişi bir kurt tarafından kurtarılmasını, korunmasını ve Türklerin sözü edilen kurtla bu Türk’ten çoğaldığı anlatılır.
 Ergenekon Destanı: Bir yenilgi sonunda Ergenekon’a çekilen Türklerin orada çoğalıp, bir demir dağı erittikten sonra öçlerini alışlarını anlatan destandır.

UYGUR TÜRKLERİNİN DESTANLARI

 Türeyiş Destanı: Uygur hakanının, üç kızını insanoğluyla evlendirmeyi uygun bulmayarak tanrıya, kızlarıyla evlenmesi ve Uygur Türklerinin bu evlenmeden çoğaldığı anlatılır.
 Göç Destanı: Türklerin, Kutsal taşı Çinlilere vermeleri üzerine, tanrı tarafından cezalandırılmaları kuraklığın başlaması nedeniyle de göç etmeleri anlatılır.




B. Yazılı Dönem ( 8-11. yy.)


Bu dönemde Göktürkler ve Uygurlar tarafından kendi alfabeleriyle eserler verilmiştir.

Türk dilinin tespit edilebilen en eski yazılı metinleri VII. asrın sonlarına ve VIII. asrın ilk yarısına ait olan dikili taşlar (Yenisey ve Orhun anıtları) ve Uygur dönemine ait olan dinî metinlerdir.

Anıtlar arasında yer alan, Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilen Orhun Anıtları, gerek muhtevaları, gerekse mükemmel dil ve üslûplarıyla Türk dilinin, edebiyatının ve tarihinin şaheserleri arasında yer almaktadır. Abidelerin yazarı Yolluğ Tigin’dir.

Yenisey Kitabeleri

Yenisey ırmağı çevresinde daha çok mezar taşlarından oluşan bu kitabelerin edebi olarak fazla bir önemi yoktur.

Göktürk Kitabeleri

Tonyukuk Anıtı
720 yılında Göktürk devleti veziri Tonyukuk adına dikilmiştir. Kitabede Tonyukuk, anılarını ve dönemin tarihini anlatmıştır. Anlatımda, atasözlerine bolca yer verilmiştir.

Kültigin Anıtı
732 yılında dikilen anıt Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır. Anıtta Kültigin’in ölümü ve yas töreni anlatılmıştır.

Bilge Kağan Anıtı
735 tarihini taşır. Bilge Kağan’ın yiğitlikleri ve Türk milletine iletmek istediği mesajlar anıtın içeriğini oluşturur. Bu anıt da Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır.

Göktürk (Orhun) Kitabelerinin Özellikleri

Türklerin ilk yazılı eseridir.
Doğu Göktürklerin tarihine ışık tutar.
Söylev türünde yazılmıştır.
Oldukça gelişmiş ve işlenmiş bir dil kullanılmıştır.
Türk dilinin gelişmişlik düzeyine ilişkin etraflı bilgiler edinilebilir.
Hem dinî hem de din dışı konular işlenmiştir.
Tarih, coğrafya ve edebiyata kaynak olacak niteliktedir.
Türk tarihini, toplumun yaşam biçimini, dünyaya bakış tarzını ortaya koyar.
Kitabelerde idarecilerin ve sultanların halkı aydınlatması, yaptıklarının hesabını halka vermesi söz konusudur.
Kitabeleri Strahlenberg bulmuş, 1893’te Wilhelm Thomsen okumuştur.
Bir yüzleri Göktürk alfabesiyle, diğer yüzleri Çince yazılmıştır.

Dinî Eserler

İslâm öncesi Türk edebiyatı yazılı eserleri arasında, Uygur alfabesiyle yazılmış olan çeviri dinî eserler de sayılabilir. Bunlar Mani ve Buda dinlerine ait eserlerdir.

12 Kasım 2007 Pazartesi

İNANILMAZ İŞ BAŞVURUSU.

Tamamen gerçek bir olay!!Yaşanmış bir iş başvuru hikâyesi Alttaki işbaşvuru formunu dolduran Mehmet Tartar'ın başvuru formuna yazdığı cevaplar:

1. Adınız Soyadınız: Mehmet Tartar

2.Yaşınız: Yirmi sekiz.

3.Şirketimizdeki hangi pozisyon için Başvuruyorsunuz?

Mümkünse yatay bir pozisyon için. Eğer daha ciddi bir cevap istiyorsanız, ne iş olsa yaparım. Şart öne sürebilecek durumda olsaydım, burada bu formu dolduruyor olmazdım.

4. Düşündüğünüz ücret:

Aylık 5.000 YTL maaş artı yıllık kârdan yüzde 10 hisse! Eğer bu mümkün değilse, siz bir ücret Önerin, ben size evet yahut hayır derim.

5. Eğitiminiz? İdare eder

6. Son işiniz Sadist bir şefin deneme tahtası olmak.

7. Son ücretiniz: Hak ettiğimin çok altında.

8. Önemli başarılarınız: Arakladığım kalemlerden muhteşem bir kolleksiyonum var; evde sergiliyorum.

9. İşten ayrılma sebebiniz: Bkz. Cevap 6.

10. Size ulaşabileceğimiz saatler: Banka atm'si gibiyim: 7/24.

11. Çalışmak istediğiniz saatler: Pazartesi, Salı ve Perşembe 13.00-15.00 arası.

12. Şimdiki işvereninizle görüşebilir miyiz?

İşverenim olsa burada olmazdım.

13. Fizik durumunuz 20 kilogramdan fazla taşımanıza engel mi?

Belli olmaz, ne taşıdığıma bağlı.

14. Otomobiliniz var mı?

Evet, ama soru yanlış sorulmuş. "Çalışır durumda bir otomobiliniz var mı?" diye sorsaydınız, cevabım farklı olurdu.

15. Daha önce bir yarışma veya madalya kazandınız mı?

Madalyam yok ama lotoda iki kere 3 tutturdum.

16. Sigara içiyor musunuz?

Otlanacak bir enayi bulabilirsem.

17. Beş yıl sonra ne yapmayı hayal ediyorsunuz?

Bana tutkun zengin bir fotomodelle Bahama Adaları'nda yaşamayı. Bir yolunu biliyorsanız bunu beş yıl beklemeden de yapabilirim.

19. Yukarıdaki bilgilerin doğruluğunu taahhüt ediyor musunuz?

Hayır, ama sıkıyorsa aksini iddia edin.

20. Sizi bu başvuruyu yapmaya iten gerçek sebep nedir?

Birbiriyle tutarlılık derecesini kestiremediğim iki cevabım var:

a) İnsan sevgisi ve tüketicilerin iyi beslenmesine katkıda bulunma arzum.

b) Gırtlağıma kadar borca batmış olmam..

Sonuç: Mehmet Tartar işe alındı.

AH, NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR

" AH, NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR "

Bu söz her bayram tekrarlanır. Söylemek sanki millî veya dinî bir görev gibi görülür. Herkes söyler. Eski bayramları bilen de, bilmeyen de. Söylenmemesi neredeyse ayıp gibi görülür. Yaşı yeten yettiği kadar eski bir bayramdan söz eder. Olmadı, bir-iki yıl öncekinden…

Yaşlıların işi daha kolaydır. Çünkü hem uzun geçmiş, yani mişli geçmiş zaman daha rahat hatırlanır. Zâten kimse o kadar eski zamanı hatırlamadığından gerektiğinde de yakalanma korkusu olmadan atılır, tutulur.

Ben de yıllardır bayram yaşıyorum, ama hiç de bana öyle bir “nerede o eski bayramlar” dedirtecek bir durum olmadı. Bayram zâten güzel. Eskisi yenisi kime lâzım. Hem “ah, nerede o eski bayramlar” diye sormaya gerek yok. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, hepsi dili geçmiş zaman oldular. Hatta bir kısmı miş’li geçmiş zaman bile oldu.

Bu durum biraz şundan kaynaklanıyor; Hepimiz için çocukluğumuzun futbolcularının üzerine daha büyük yıldız yetişmemiştir. Hiçbirimiz ön gençlik dönemimizdeki sevgilimizden daha güzel bir kadın görmemişizdir. Hâliyle ufuk bu kadarcık olunca, hafıza da o kadarcık oluyor. Veya ufkun büyüklüğü hafızanın hacmini geçemiyor.

Ama kimi bayramlar var ki, onlar unutulmaz. Çünkü –biraz da kadın yazarların lisânından devâm edelim- bazı sımsıcak yaşanmışlıklar o güneşli masum günlere ipeksi bir his ve leylakların kokusu kadar zarif ve büyüleyici bir tat verir. O tat aradan yıllar ve yıllarla beraber başka olgun rüyalar da getirse- onlar unutulmaz.

O bayramlarda genellikle ya nişan ya da düğün vardır. Üzerinizde smokin veya takım elbise aynanın karşısında boyunuzun ne kadar uzadığına bakarsınız. Veya –daha doğrusu devâmında- bayramlara yoğun bayramlaşma trafiğine yeni programlar eklenir. Ziyâretçilerin sayısı artar. Ziyârete gidilen yerler artar. Sonra ise azalır. Sonrasında bir-iki bayram daha “ihtiyat-i tedbir” babında şeker-çikolata alınır. Ama o da bırakılır.

Ama bayram bayramdır. Her bayram sabahı başkadır, güzeldir. Hele yıllar geçtikçe daha güzel olur. O bayramlar, bazı sımsıcak yaşanmışlıklar o güneşli masum günlere ipeksi bir hissi ve leylakların kokusu kadar zarif ve büyüleyici bir tadı olmazsa daha da güzeldir.
Bayram sanki hayatın ikramiyesidir. Elbette yalnız iseniz. Diğer türlü görev ve angaryalar silsilesidir. Ama yalnız iseniz, bayramın tadı başkadır.

Çünkü o zaman giyinip-kuşanıp, girişteki koltukta yarım saat eşinizin hazır olmasını beklemezsiniz. Geçen bayramdan bu yana yine karşılaşacağınızdan kaygılandığınız kimselere bayram tebrikine gidip, içiniz bayılana kadar şerbetli tatlı yiyip, sizi üç gün uyutmayacak kadar kahve içmek zorunda olmazsınız.

Çevrenizi saran, hatta kucağınıza tüneyen –isimlerini bir türlü öğrenemediğiniz- şirin mi şirin çocukların elinizden bir bir kırmızıları kapmasını da izlemezsiniz.

Uyuşmuş ayaklar, takatsiz omuzlar ve iğdiş bir beyinle evinizde koltuğa yığılıp, yetişilemeyen ve gidilemeyen ziyâretlerin hesabını nasıl vereceğinizi de düşünmezsiniz.

Tek başına bayram, paylaşılmayacak kadar güzeldir. Evde bayram kıyafeti olarak isterseniz kimono giyin kimse sizi çekiştirmez. Bayrama istediğiniz müzikle başlar, dilediğiniz şekilde devâm eder ve canınızın istediği gibi bitirirsiniz. Arada bir de “aah, ah. Nerede o eski bayramlar” der, kıs kıs gülersiniz.
HÜSEYİN SALMAN

11 Kasım 2007 Pazar

İMKANSIZ KAĞIT ÜZERİNE BİR DENEME... CANAN ALYURT


2007 - 2008 öğretim yılı başladığında öğrencilerin hepsini ( özellikle de dershanedekilerin) bir çalışma heyacanı sarıverir. Bu heyacanın verdiği şevkle çalışmaya girerler ama bilmezler ki her güzellik gibi bunun da bir sonu gelecek. "Bir şeye ne kadar acele başlarsan o kadar şeytanla karşılaşırsın. " Biz öğretmenler her zaman öğrencilerimizin kalitelerini yükseltmek için çabalarız. Öğrencilerimizden de bu çabalarımızın karşılığını isteriz. karşılık göremeyince bazen kızar bazen de kızmaktan beter ederiz. Ama hiçbir zaman öğrencilerimizden imkansız bir şeyi yapmalarını beklemeyiz. Geçtiğimiz günlerde dershanemizdeki bir öğrencimin bana vermiş olduğu bir "deneme"sini okudum. Bu deneme sınıfta yaptığımız küçük bir rehberlik üzerineydi aslında. Bir kağıdın ne olursa olsun yediye katlanamayacağını uygulamalı olarak görmüştü tüm sınıf. O imkansız kağıdın içine de istedikleri üniversite ve bölümlerini yazmışlardı. Onlar için imkansız bir kağıdın içinde imkansız bir üniversite yatıyordu sanki. Bu etkinliği yaptırma sebebim öğrencilerimizden imkansızı istemediğimizi ve sorumluluklarını tam olarak yerine getirmeleri gerektiğini göstermekti. Başarılı oldu sanıyorum. Tabiki bu etkinlikten etkilenmeyen bazı duyarsız insanlar da vardı ama içlerinden bir arkadaşımın bu olaydan çok etkilenerek yazdığı bir denemesini buraya almak isterdim. Gerçekten içten duygularla yazılmış bu denemenin sahibi olan ve şu an EA-3 sınıfında eğitim-öğrenim gören geleceğin önemli denemecilerinden olacak sevgili arkadaşım, dostum ve öğrencim CANAN ALYURT'a sevgi, saygı ve hürmetlerimi göndererek ilgi ve alakasından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum...



İMKANSIZ KAĞIT

Her yaptığımızı önceden kestirebilsek hayat ne garip olurdu. Önüne geçebilir miydik acaba hayatın , bazı şeyleri değiştirebilir miydik? Bir parça dahi olsa... Sanmıyorum. Hiçbir şey gelmezdi elimizden, çabalamazdık bile. Zaten ne zaman arzuyla bir şeylerin üzerine gidip çabaladık ki? Ne zaman gördük ki kendimizi tüm çıplaklığımızla...

Hep bahaneler ürettik. Başkalarını suçladık kendimizi görmeden. Sırf hata yapmam dedirten "ego"muz yüzünden kendimizden olduk belki de. Hatalarımızı görmezden gelerek en büyük hatayı yaptık farkında olmadan.

Bir kağıt parçası acıtabilir mi insanın canını bu kadar? Bu kadar yakar mı yüreğini...? İnsana kendini bu kadar hiç hissettirebilir mi? Altı üstü bir kağıt parçası yediye bile katlanamayacak kadar aciz ve aciziz bir o kadar. Üstelik içinde iki cümlelik küçük bir yazı yazıyor... İmkansızın içine yazılan birkaç kelime... Ne yazıyor diye merak eden olacaktır tabi. Bırakın o da bende kalsın. Canım daha fazla yanmasın...

" Geleceğe karşı gerçek cömertlik, şu an mevcut olan vazgeçmeyi gerektirir."

CANAN ALYURT

10 Kasım 2007 Cumartesi

DENİZ GÖZLÜM - AYRILIRKEN


AYRILIRKEN


Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.

Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,

Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.

Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.

Bu saatte gözyaşları, yeminler,

Boş bir tesellidir inandığımız.

Perde kapanıyor, film bitiyor işte,

O hiç bitmeyecek sandığımız...

Görüyorsun, konuşacak bir şeyimiz kalmadı.

Sadece bakışlarımızda hüzün.

İşte ayrılık bu; hiç beklemediğimiz...

O ikiz kardeşi ölümün.

Anlıyorum bir daha görüşemeyeceğiz

Bu son buluşmamızdır seninle

Yeni bir hayata başlayacaksın artık

Onunla, o yeni sevgilinle.

Anlıyorum artık o öpecek ellerini

Kulağına aşkı o fısıldayacak

İçinde bir pişmanlıktan başka

Benden eser kalmayacak.

Sigaranı söndür , kalkabiliriz

On adım sonra yollarımız ayrılmalı

Sakın ağlama ve bir şey söyleme bana

İnsan ayrılırken bile büyük olmalı

9 Kasım 2007 Cuma




"TÜRK SOYKIRIMI" tersine çevrilerek, tarihi iftira ve sahtekarlıkla "Ermeni Soykırımı" haline sokulmuştur. Halbuki Türk Milleti tarihte zulme, katliam, soykırıma uğrayan her millete yardım elini uzatmış ve ülke topraklarına sığınan milletlere kucak açmıştır. Eğer tarihte Türk Devletleri ülke sınırları içinde yaşayan azınlık milletlere soykırım ve asimilasyon politikaları uygulamış olsaydı, bugün Kafkasya'nın, Balkanların ve Ortadoğu'nun haritası yeniden çizilmesi gerekirdi ve dünya yüzünde varolan başta Ermenistan olmak üzere, birçok devlet ve millet mevcut olmayacaktır.



Batılı emperyalist devletlerin büyük kısmı, ön yargılarından kendilerini kurtaramamışlardır. Onlar için Türkler ne yaparlarsa yapsınlar barbardılar. Oysa Haçlıların Kudüs'te kendi ifadeleriyle, "atlarımızla göğüslerine kadar Müslüman kan gölü içinde yarış ettik" tarihi itiraflarını en çabuk unuttular? Milyonlarca Yahudi'yi sanki Almanlar katl etmemişte, sadece Hitler öldürmüştür. Böyle bir mantığı anlamak mümkün değildir. Sonra ülkeleriniin bağımsızlığı için savaşan İrlandalıları kurşuna dizen İngilizlerin barbarlığından kimse bahsetmez. Aynı İngilizler Çin'i ele geçirdmek için, bu ülkeye afyon ihraç ederek, emperyalizmin bükün korkunç silahları ile savaşırken, maalesef İngilizlere hiç hesap soran olmamıştır. Cezayir'deki iki milyon Müslüman katledilmesi ve Vietnam vahşeti ne Fransızlar, ne de Amerikalılar için utanç vesilesidir. Amerika Birleşik Devletleri, II. Dünya Savaşı'nda Japon esirlerini Amerikan askeri elbisesi giydirmek suretiyle Japon Ordusuna karşı savaştırmadı mı? Yani kardeşi kardeşe kırdırmadı mı? Yirmi yıl süreyle Kıbrıs'ta katledilen Türkler yüzünden, batı dünyası Rumları hiç suçladı mı? Ruslar'ın Azerbaycan'da, Dağlık Karabağ'da, Kafkasya'da, Çeçenistan'da, Tacikistan'da döktükleri masum insanların kanlarını hiç gündeme getiren var mı? Ama sıra Türklere geldi mi, işlemedikleri bir suçtan dolayı soykırım yapan devlet olarak barbar diye suçlamaktadırlar.



Biz haklı olduğumuzda hiçbir zaman, o konuda haklı olduğumuzu anlatmaya gerek görmüyoruz. Çünkü dünya baskın, görsün, araştırsın ve ondan sonra da bizim haklı olduğumuzu kabul etsin diye düşünüyoruz. Halbuki yapmadığımız, işlemediğimz bir suçtan dolayı, soykırım suçlamasını devletten önce Türk Milleti olarak bizler red etmeliyiz. Tarihin her devrinde yönetimi altındaki azanlıklara her türlü sosyal, siypasi, dini, iktisadi, kültürel hakları tanıyan tek bir millet varsa, övünerek söyleyebiliriz ki bu da Türk Milleti'dir.



Türk Kurtuluş Savaşı'nın devam ettiği 1921-1922 yıllarında, Taşnak ve Hınçak adlı Ermeni Terör Örgütlerinin, 27 Mayıs 1915 tarihlli Tehcir kanunundan sorumlu tuttukları Osmanlı Devlet Adamlarını düzenledikleri suikastlerle şehit etmişlerdir: 15 Mart 1921'de eski İçişleri Bakanı Talat Paşa Berlin'de Soghomon Tehlirian, 5 Aralık 1921'de eski Dışişleri Bakanı Sait Halim Paşa Roma'da Arşavir Şriakin, 17 Nisan 1922'de İttihat ve Terakki Partisinin mensuplarından bahattin şakir ve Cemal Azmi Beyler Berlin'de Aram Yergenian, 21 Temmuz 1922'de IV. Ordu Komutanı Cemal Paşa ve Yaverleri Nusret ve Süreyya Beyler Tiflis'te, iki Nemesis Ermeni militanı tarafından şehit edilmişlerdir.



Cemal paşa şehit edildiğinde üzerinde çıkan ve oğlu Behçet Cemal Bey'e yazılmış mektubunda, şu satırlar ibretle okumaya değerdi: "Sıra bende Oğlum... Talat ve Sait Halim Paşalar diğer mağdur ve mazlum arkadaşlarımdan sonra, beni de öldüreceklerdir... Cinayetin sebebi benden öncekilerde olduğu gibi gerçekleri konuşmama mani olmak gayesidir. Bu cinayeti önlemek güçtür, hatta ne elemlidir ki, bizim için imkansızdır."



Cemal Paşa, Türklerle Ermenileri birbirine düşman eden gücün Rus siyaseti olduğunu sık sık dile getirmekte idi. O, "Benim Ermenilere ne kadar iyi davrandığımı herkesten fazla bugünkü Ermeni Patriği Zaven Efendi bilir. 1915 senesi Aralık ayında İstanbul'a geldiğim zaman bizzat kendisi Pera Palas Oteli'nde beni ziyarete gelerek, resmi bir takdiri ile bütün Ermeniler namına teşekkür etti." Fakat Rusların ve batılı emperyalist devletlerin Kafkasya'daki taşeronu olan Ermeniler, 21 Temmuz 1922 tarihinde Tiflis'de Cemal Paşa'yı şehit etmişlerdir. Kazım Karabekir Paşa, Cemal Paşa ve iki yaverinin cenazelerini Erzurum'a getirerek Karskapı Şehir Şehitliğine defnetmiştir. Ermeni Örgütleri Talat Paşa'nın katili Soghomon Telirian adına Amerika Birleşik Devletleri'nin Frenso şehrinde bir anıt diktiler. Bir katile anıt dikmek, zihinsel sapıklığın bir ürünü olsa gerektir ve herhalde yalnız Ermeni Komitacılarına özgü bir marifettir.
1973-1995 yılları arasında Ermeni Terör Örgütleri olan; ASALA ve Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları tarafından, 21 yabancı ülkede Türk Diplomatlarına yönelik 199 eylem yapılmıştır. Bu eylemlerde, çoğu diplomat 41 şehit 161 yaralı verdik. Eylemlerin yapıldığı ülkelere göre Fransa, 54 eylem ile birinci sırada yer almaktadır. Maalesef Türk diplomatları görev yaptıkları ülkelerde, ASALA Terör Örgütü'ne karşı gerekli şekilde korunmamışlardır. Oysa şehit edilen diplomatlarımız bu devletlerin koruması ve güvencesi altında olmaları gerekirken, maalesef ASALA katilleri bu ülkelerde ya yakalanmamış ya da yakalanan teröristler gerekli cezalara çarptırılmamışlardır.



28 Ocak 1973 günü Santa Barbara'da Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar'la Konsolos Yardımcısı Bahadır Demir'i tuzağa düşürüp şehit eden Mığırdıç Yanikian cinayet mahalli olan Baltimore Oteli'nde şu ifadeyi veriyordu:-Ever ben öldürdüm... Bilerek öldürdüm.... İsteyerek öldürdüm... Aylarca önceden planlayarak öldürdüm...-Onlar düşmanımızdı. Türk'tü onlar... Türk oldukları için öldürdüm... İntikam almak için öldürdüm...



1973 yılında bu soğukkanlı caninin yaşı 77 idi. Dünyanın hiçbir ülkesinin teröristinin yaşı 77 değildir. Demek bir anlık öfke ya da krizin eseri değildi. Yanikiyan yıllarca bir Türk'ü öldürmek için planlar yapmış, nihayet iki diplomatımızı alçakça şehit etmişti.



31 Temmuz 1980 günü TC. Atina Büyükelçiliği İdari Ateşesi Galip Özmen ve Kızı Neslihan Özmen ASALA teröristleri tarafından, sırf Türk oldukları için şehit edilmişlerdi. Şehit İdari Ataşesinin oğlu Alper olay sırasında 13 yaşında idi. Alper bir hatıra olarak suikastın yapıldığı arabanın kırılan cam parçalarını ve ölen ablasının saçlarını saklıyordu. Bu acılı şehit çoğu defterine soruyordu:"Ne o unutuldu mu, kanları parmaklarımızın arasında kalan şehitlerimiz."
Madrit'te değerli eşini Ermeni terörüne kurban veren rahmetli Büyükelçi Zeki Kuneralp, oradan ayrılırken ve diploması mesleğini noktalarken diyordu ki; "Evet kolay değildir, Türk olmak. Ama Türk olmanın imtiyazı da o nisbette büyük değil mi.?"



Neden, 21. yüzyılın bu ilk yılında Şark Meselesi (Doğu Sorunu) veya Sevr Antlaşması, suni Ermenistan meseleleri ile gündeme getirilmeye çalışılmaktadır? Neden, Fransa Millet meclisi 18 Ocak 2001 tarihinde "Fransa 1915 Ermeni soykırımını alenen tanır" şeklindeki yasayı kabul etmiştir? Neden, Türkiye emperyalist devletlerin yüzyıllardır gizli açık saldırılarına hedef odlmaktadır. Bu mesele bir Ermeni sorunu mudur? Ermeni meselesi neden uluslar arası bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Acaba Ermeniler Kafkasya'da yaşamayıp da, Asyanın kuzeyinde veya Afrika'nın ortasında bir konuma sahip olsalardı, Fransa yine sözde Ermeni soykırım yasasanı kabul eder miydi? Elbette ki hayır! Çünkü Fransa, Ermenileri bir taşeron güç olarak kullanarak Kafkasya'ya yerleşmek istemektedir. Ermeni meselesini başta Fransa olmak üzere Rusya, İngiltere ve Almanya, Kafkasya ve Hazar petrollerini ele geçirmek amacıyla gündeme getirmişlerdir. Yakın tarihe kadar devam eden Azerbaycan-Ermenistan savaşının en önemli sebebi de, Rusya ve batılı devletler arasında petrolü ele geçirme, Kafkasya ve Hazar petrolleri ve petrol yolları üzerinde söz sahibi olma mücadelesidir. Ermenistan'ın bugün Azerbaycan'ın %25 büyüklüğündeki topraklarını işgal etmesinin perde arkasında da Rusya, Fransa, İngiltere ve Almanya yer almaktadır.



Türkiye ile Rusya arasındaki ihtilafların başında Azerbaycan ve Kazakistan petrollerinin güzergahı meseli gelmektedir. Rusya petrolün Karadeniz'deki Novorossisk Limanına taşınmasını, buradan Boğazlar yolu ile Akdeniz'e ulaştırılmasını istemektedir. Rusya'nın Azerbaycan ve Kazakistan petrollerini Karadeniz-Boğazlar yolu ile Akdeniz'e taşımak hedefinin arkasında gizlenen amaçlarından biri, Türkiye'Nin Boğazlar tüzüğünü geçersiz kılmak için, Avrupa ülkelerinin desteğini almak idi. Ayrıca Rusya, Türkiye'nin Kazakistan ve Azerbaycan petrolü ile ilgili imzaladığı anlaşmaları gündemden çıkarmaya çalışmaktadır. Halbuki 20 Eylül 1994 tarihinde ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Türkiye, Norveç ve Azerbaycan'ın katıldığı "Uluslar arası Petrol Konsorsiyumu Anlaşması" ile Azerbaycan petrolünün güzergahı Bakü-Ceyhan olarak belirlenmişti. Rusya, 20 Eylül tarihli anlaşmayı imzalamasına rağmen bugün izlediği siyasetle, petrolün Bakü-Novorossisk veya Tengiz-Novorossissk hattı ile taşınmasını amaçlamaktadır. 21. yüzyılda da Kafkasya ve Hazar Bölgesinde petrol mücadelesi ve savaşı devam edecektir.



Ermenistan devlet adamlarına seslenmek istiyorum. Ermenistan, Kafkasya'da bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmek istiyorsa, bu Türkiye ve komşularıyla iyi münasebetler kurmasına bağlıdır. Türkiyede Ermenistan'a tarihin her döneminde dostluk elini uzatmış ve iyi komşuluk münasebetlerinin kurulması için daima ilk adımı atmıştır. Çünkü Türkiye; Balkanlar, Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Kafkasya'nın güvenlik ve istikrarı açısından büyük önem arz eden işgal ettiği Azerbaycan topraklarını tahliye ederse, şüphesiz Kafkasya'daki çatışmalar sona erer ve bölgeye istikrar, huzur ve barış gelir. Tarihi bir gerçektir ki, kin ve nefrete dayalı politikalar, kesinlikle iflasa mahkumdur. Bugün Ermenistan Kafkasya'da cep devlet konumundadır. Ermenistan'ın milli menfaatleri noktasında Türkiye ve Azerbaycan'la iyi komşuluk münasebetleri kurması gerekmektedir. Çünkü Ermenistan'da hayat standartları çok aşağı seviyede ve kişi başına düşen milli gelir seviyesi de çok düşüktür. Ermeni Agop ve Vartan arasında geçen bir fıkra bugünkü Ermenistan'ın sosyo-ekonomik hayatını en güzel şekilde anlatmaktadır:



Agop ile Vartan acaba Ermenistan'a gitsek mi diye düşünüyorlarmış. Demirperde gerisine geçmek 1972 yıllarda zor işti. Agop, Vartan'a "Ben Ermenistan'a gideyim Vartan sen İstanbul'da kal. Ermenistan'ın durumu, refah seviyesi iyi ise çoluğu çocuğu al Ermenistan'a gel... Durumu mektupla anlatamazsam, sana bir fotoğraf göndereyim. Eğer ayakta isem Ermenistan'ın durumu iyi, oturuyorsam bil ki kötü o zaman kesin gelmeyin" Agop Ermenistan'a gittikten bir ay sonra bir fotoğraf göndermiş. Fotoğrafta Agop sırtüstü yatmaktadır. Bu fıkra Ermenistan devlet başkanı Robert Koçaryan ve Ermeni diasporasına çok şey anlatmaktadır.
Sözlerimi benim hayat felsefemin tek değişmez gerçeği olan, şu sözlerle tamamlamak istiyorum:
"Türkiye Cumhuriyeti Devletinin milli meselelerinde, Cumhuriyet rejiminin yaşatılması ve korunmasında, devletin bekası ve bütünlüğü noktasında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden yana olmak en büyük şereftir. , onurdur, gururdur." Büyük milletimizle ve ebedi devletimizle, sevdiklerinizle ve sevenlerinizle; dirlik ve birlik içinde nice mutluluklara, başarılara, güzelliklere erişmenizi dile, saygılar sunarım.


Hüseyin SALMAN

8 Kasım 2007 Perşembe

Kıyamet Kopsa Olası Gazate Başlıkları

Anadolu ajansı : kıyamet koptu!.

Zaman : biz demiştik,böyle olacağı belliydi!

Dünya : imkb bir daha hiç yükselemeyecek !

Erkekçe : ayın hurisi ! fanatik : bu maçın galibi yok!

Cumhuriyet : sonunda atamıza kavuştuk!

Bilim ve teknik : kıyametle ilgili bilmediklerimiz !

Pc oyun : game over !

Elle : yargı gününe on kilo vermiş olak çıkın,harika diyet !

Para : kıyametten kar yapmanın 100 yolu !

Aktüel : mahşer günü yanınızda olması gereken 2 şey:sevaplar ve ısıya dayanıklı elbise !

Auto show : sırat köprüsünde saniyede 100 km ye ulaşacak süper otomobiller !

Arena (uğur dündar) : cennete kaçak giren günahkarların tüyler ürperten dosyası !

Hürriyet (ertuğrul özkök) : iyimserliği elden bırakmayalım,hiç olmazsa ısınmak için yakıt parası yok !

Milliyet (meral tamer) : zebaniler ,delik kazanların üreticisini tanrıya şikayet etti !

Radikal : yeni dosya...yeşil itiraf ediyor : aslında kıyametten susurluk çetesi sorumlu !

Show tv (reha muhtar) : sayın zebani , kazanların başında terliyomusunuz?

Başbakanlık basın ve halkla ilişkiler daire başkanlığı : bütün yaralar sarılacak !

Yeni Asır: rezalet!kıyamet koptu ama izmir belediye başkanı hala uyuor. Daha ceset torbaları bile yeni alınacakmış!..

Hıncal Uluç (sabah) : lucescu ancak cehennemsporu çalıştırır o korkak savunma anlayışıyla.

fotomaç : fenerbahçenin batistuta transferinde bu sefer kıyamet pürüzü çıktı saadettin saran bu pürüzü kısa zamanda gidereceklerini açıkladı.

Gala: istanbul sosyetesi kiyamete nerde girdi?

7 Kasım 2007 Çarşamba

Tns Türkleri inceledi. İşte Türk insanının özellikleri.

TNS Piar şirketi, Türkiye Profili Araştırması ile Türk insanının genel eğilimlerini inceledi. Türklerin fiziksel özellikleri, çalışma hayatı, dini inanışları, alışveriş alışkanlıkları gibi birçok yönünün araştırıldığı çalışma 24 ilde, 2066 kişi üzerinde yapıldı. Sonuçların kimi olumlu, kimi düşündürücü, kimi komik...

Rejimi bıraktığında kilosu 140’lara varan Akrep Nalan, bu araştırmaya göre ortalama iki Türk kadınından daha ağır çekiyor. Boyu polemik konusu olan Okan Bayülgen ise normal bir erkekten 4 santim kısa.

Kadın dövme konusunda Selami Şahin, Fikret Hakan gibi kocaların arkasında yüzde 6’lık bir destek var.

Ortalama evlilik yaşı 21 olduğuna göre henüz evlenmemiş olan güzel mankenlerimiz Demet Akalın (33) ve Gizem Özdilli (32) çoktan evde kaldı.

Mehmet Barlas, Erol Evgin’in programında kendi evlilik yıldönümünü hatırlayamamıştı. Barlas’ın da kendini yalnız hissetmesine hiç gerek yok, çünkü her dört Türk’ten biri ne zaman evlendiğinden bihaber.

Nihat Doğan’la imam nikahı yaptı diye soruşturmaya uğrayan Seda Sayan meğer günah keçisi olmuş: Memlekette 3 buçuk milyon insan sadece dini nikahla yaşıyor.

2 buçuk milyon dolar peşin paraya ABD’den yeni bir uçak getirten İbrahim Tatlıses’in Kuzey Irak’ta yaptığı ’Türk oğlu Türküm’ açıklaması ise hakikaten doğru çıktı: Türklerin ezici çoğunluğu ünlü türkücü gibi peşin parayla alışverişi tercih ediyor.

Nihayet, "gazete okumuyorum" diyen Başbakan Erdoğan da topluma gayet iyi örnek oldu: Türkiye’de her 4 kişiden biri hiç gazete okumadığını söylüyor.


FİZİK PİKNİK TÜPTEN HALLİCE

Kadınların ortalama kilosu 63.4; erkeklerin ortalama kilosu 71.8

Kadınların ortalama boyu 162 cm, erkeklerin 173cm.

Kadınların ortalama ayak numarası 37.6, erkeklerin 42.

Erkeklerin yüzde 41’i bıyıklı, yüzde 19’u sakallı.

Kan grupları: yüzde 19 A(Rh)+, yüzde 15 O(Rh)+, yüzde 1 AB(Rh)-


SEZARYEN IN, ALYANS OUT

Ortalama evlilik yaşı 21.2.

Yüzde 35 görücü usulü ile evlenmiş, yüzde 5 sadece imam nikahlı.

Yüzde 13’ünün eşiyle kan bağı var.

Yüzde 46’sı alyans takmıyor

Yüzde 49 doğum kontrolü uygulamıyor.

Yüzde 27’si evlenme tarihini hatırlamıyor.

Çocuk sahibi olanların yüzde 11’i sezaryenle çocuk yapmış.


TÜH TÜH TÜH MAŞALLAH!


Nazara inanma oranı yüzde 70.

Günde 5 vakit namaz kılanlar yüzde 35.

Her şey kadere bağlıdır diyenler yüzde 33.

Kendisini çok dindar olarak ifade edenler yüzde 11, hiç dindar olmadığını söyleyenler yüzde 5.

Hanelerin yüzde 70’inde Türkçe Kuran var.

Yüzde 24 dini inançlarından dolayı kürtaja karşı.

Gazetedeki burç fallarını yüzde 45 hiç okumuyor.


DİZİNİ DÖVECEĞİNE...

Kadınlar ancak baba-kocaları izin verirse çalışmalıdır diyenler yüzde 14.

Kadınların çalışmaması gerektiğini savunanlar yüzde 8.

Kadınların kocaları tarafından dövülmesini doğal görenlerin oranı yüzde 6.


PARA PEŞİN, KIRMIZI MEŞİN

Peşin alışveriş edenler yüzde 69.

Yüzde 76’nın ödemekle yükümlü olduğu borcu yok.

Tasarruf edebilenlerin oranı yüzde 14.

Tasarrufunu evde, işte kasada saklayanlar yüzde 36.

Yüzde 23 kredi kartı sahibi.

Yüzde 17,5 işe otobüsle, yüzde 14 servisle, yüzde 13 kendi otosuyla gidiyor.

İnternetten alışveriş yapanlar yüzde 3.

Bir günde işte geçirilen ortalama zaman 9 saat.

Yılda tatile çıkılan ortalama süre 2 hafta, tatil zamanı temmuz-ağustos.

Tatile uçakla gidenler yüzde 8, otomobille gidenler yüzde 38, otobüs kullananlar yüzde 67.

Pasaportu olanlar yüzde 11, nüfus cüzdanı olmayanlar yüzde 4.


TEK DOSTUMUZ KKTC VE AZERBAYCAN

Türkiye’nin AB üyesi olmasını isteyenler yüzde 65.

Yüzde 40, Türkiye Müslüman devletlerden oluşan bir topluluğun parçasıdır görüşünde.

Türkiye’nin en yakın dostları: KKTC (yüzde 15), Azerbaycan (yüzde 7), Almanya (yüzde 5), ABD (yüzde 3).


HABER SEVER AMA GAZETE OKUMAZ
Haftaiçi ortalama televizyon izleme süresi 3 saat, haftasonu 3 saat 23 dakika.

Hiç gazete okumayanların oranı yüzde 23.

Hiç dergi okumayanlar yüzde 66.

Türk halk müziği dinleyenler yüzde 46, sanat müziği yüzde 24, Türkçe pop yüzde 24, arabesk %17, özgün müzik yüzde 16, yabancı pop yüzde 11.

Seyredilen programlar: Yüzde 93 haber bültenleri, yüzde 87 yerli dizi, yüzde 86 yerli film, yüzde 83 haber programları, yüzde 73 güldürü, yüzde 71 yarışma, yüzde 70 dini programlar, yüzde 66 belgesel, yüzde 64 yabancı dizi, yüzde 62 magazin programları.

İnternete her girildiğinde ortalama geçirilen süre 62 dakika.

Son üç ay içinde oynanan şans oyunları: Sayısal loto yüzde 14, İddiaa yüzde 9, Milli Piyango yüzde 7.

İkinci dil olarak yüzde 15 ile en çok İngilizce konuşuluyor.

101 TÜRKİYELİ VE YURDUM İNSANI

1. SANATA SAYGILIDIR: Türkler helada kuburu ortalayamazlar. Hacetlerini bırakmak için ister alaturka, ister alafranga tuvalete girsinler, hedefe isabet konusunda NATO uçaklarını aratmazlar.Yanlışlıkla bir ortalayacak olurlarsa, bu güzel eseri sonsuza dek yaşatma düşüncesiyle, asla sifonu çekmezler. Bir başkası tarafından takdir edilmek isterler. Alafranga tuvaletlerin klozetlerindeki bütün yüzey gerilim katsayısı avantajına rağmen, o meyilli alanda en çok ürik asit toplamayı başaranlar da Türkler'dir.

2. İYİ BİR İZLEYİCİDİR: Türkler'in en sevdiği seyirlik etkinlik trafik kazasıdır. Kaza hafifse, arabadan inip iki tarafa da "anlaşın" derler. Onlar anlaşana kadar da oradan ayrılmazlar. Kaza ağırsa, belki kesik ya da yanık ceset görürüm diye hız kesip duraklarlar. Hatta bazıları otoyolda dururlar. Bu çoğunlukla son duruşları olur. Türkler arkalarından gelenlere yeni bir seyir şansı yaratmaktan hiç kaçınmazlar.

3. DOST CANLISIDIR: Türkler yalnızlığı sevmez. Bu yüzden tüm dünya tanrının kendine bile tatil verdiği pazar gününde sakinlik ve huzur peşinde koşarken, Türkler birbirlerine, yani kalabalığa koşarlar. Mesire yerlerine çıkan asfalt yollarda uzun konvoylar oluştururlar, iki saatlik bir etkinlik için dört saatlerini yolda feda etmekten çekinmezler. Kadri bilinmemiş Maradonalar olarak dar alanlarda top peşinde koşar, komşularını nişanladıklarında gülmekten çekinmezler. Temiz hava almak için gittikleri yerlerden üst baş is kokmuş bir halde dönmeyi becerebilen bir Apaçi'ler vardır bir de biz Türkler.

4. SEZGİSİNE GÜVENİR: Deforme olmuş vücutlarına rağmen baktıkları her kadının kendileri ile yatmak istediğini düşünürler. Ve plajdaki her kadına sanki bikinisini giymeyi unutmuş gibi bakarlar. Yabancı kadınların da kendilerine bakarken, "niye mayonu biraz daha sıyırmıyorsun" der gibi baktığını zannederler. Libidolarını bu kesişmelerle şarj ederler.

5. SAĞDUYULUDUR: Türkler, arabadayken çiklet çiğner gibi küfür ederler. Yapılan araştırmalar, bir Türk sürücüsünün, trafikte günde ortalama 27 kez küfür ettiğini ortaya koymuştur. Ancak bu küfürlerin yüzde 77'sinde asla karşı taraftan gelen sürücüyü rencide edici bir sözcük kullanmazlar. Genellikle hedef sürücünün validesidir. Araştırmalar, her Türk sürücüsünün günde ortalama 9 kez bir başka sürücüyü öldürmeyi aklından geçirdiğini, ancak karşı tarafa yönelik tehdidini -yüzde 99,5 oranında- camı açmadan gerçekleştiğini ortaya koyuyor. Böyle de bir sağduyu var işte. Hatta seslerini diğer sürücüye değil de kendi yanındakilere duyurmakla da yetinirler. Ama eğer bir gün, bir Türk bu işi arabadan inerek yapmaya karar verirse orada kan akar, hem de çok kan akar.

6. HALAY'A ZAAFI VARDIR: Türklerin yüzde 99.5'i halay çekmeyi bilmez. Fakat bu ne yaman çelişkidir ki, Türklerin yüzde 99.5'i halay çeker. Kutlama ve eğlenme Türklerin eski çağlardan bu yana sıkça yaptıkları bir edimdir. Ancak, tarihteki ilk sivil nitelikli toplu Türk kutlaması 80'li yılların sonunda Galatasaray'ın Neuchatel'i Ali Sami Yen'de yendiği akşam tüm yurtta, KKTC'de ve dış temsilciliklerimize yakın yörelerde yaşanmıştır. Yıllarca toplu gösteri yasağı altında yaşamış olan Türkler, ceberut devlet geleneğine özgü "resmi kutlama anlayışının etkisinden bir anda çıkamadıkları için sabaha kadar bu tutukluğu üzerlerinden atmaya çalışıp, ayaklarını bir ileri bir geri sallayıp durmuşlardır. Gelgelelim, görgü tanıklarının ifadelerine göre, bunda bir türlü muvaffak olamamışlardır. Bu tutukluk nedense günümüzde de devam etmektedir. Hatta kimi yerlerde bu kültür yerini artık kollarını birbirlerinin omuzlarına koyarak olduğu yerde birlikte yukarı doğru zıplayıp oley, oley oley oley şeklinde ortak ses çıkarma eylemine bırakmıştır. Yine de halay, sünnetten düğüne, kutlamadan gösteriye, direnişten bar muhabbetine her yerde ortak bir aradalık formatımız (.cgf common gathering format) olmuştur. Lakin, bu onu iyi icra ettiğimiz anlamına bugün de gelememektedir, bir türlü. Galiba Türkler, devletin bu konuda da bir şeyler yapmasını beklemektedir.

7. TELİF HAKLARINA SAYGILIDIR: İşledikleri hiçbir cinayette bir yaratıcılık, zeka pırıltısı yoktur. Her 100 cinayetten 99.5'i önceden planlanmamış cinayettir. Buradan hareketle, Türklerin spontane öldürmeyi tercih ettiği, dolayısıyla Türklerin bir anlamda spontane yaşadığı sonucuna varabiliriz. Bugün çoluk çocuk sahibi Türkler, Komiser Colombo, Baretta, San Francisco Sokakları gibi çok sayıda polisiye dizi filmi tek bölüm bile atlamadan seyretmiş olsalar da, eser sahiplerine ve telif haklarına saygı gereği oradaki yaratıcılığı mahalli cinayetlerine yansıtmayı akıllarından bile geçirmemişlerdir. Tarihte bilinen en planlı Türk cinayeti, geçtiğimiz yıl işlenmiştir. Burada bir adam karısını çok sayıda parçaya ayırıp her bir parçayı ayrı bir bölgede ortadan kaldırma yoluna gitmiş, sonra da karım kayıp, akrabasına gitti, dönmedi izlenimi vermek istemiştir. Ancak, bunu yaparken, kendisi de ortadan kaybolmaya kalkışınca, polisin sonuca gitmesi, takdir edeceğiniz gibi hiç zor olmamış ve bu cinayet, tarihimize gururla anılacak bir kilometre taşı olarak girme şansını hepten yitirmiştir.

8. GÖREV BİLİNÇLERİ TAMDIR: Türkler, trafik ışıklarında durduklarında yeşil ışığı önce arkadaki araba görür. Bunun neden böyle olduğu artık bilimsel bir kesinlik kazanmıştır. Bilim adamları, trafik ışığına kadar yarışı ilk sırada tamamlayan her Türk'ün, tam bu noktada kendi görevinin tamamlandığını düşündüğünü ve yanacak yeşil ışığın arkadaki sürücü tarafından hatırlatılması gerektiğine yönelik sarsılmaz bir inanca kapıldığını kesin bir biçimde ispatlamışlardır. Arkadaki sürücüler de bu argümanı doğrulamışlardır.

9. MİNNET EDER: Türkler insanların cehaletleriyle ödüllendirildikleri topraklarda yaşamayı severler. Buna çok ihtiyacı vardır. Bunun için çok teşekkür ederler, Allah sizden razı olsun derler. (Bkz. Çarkı Felek, Turnike)

10. HETEROSEKSÜELDİR: Türkleri dövebilirsiniz, sömürebilirsiniz, vergilerini artırabilirsiniz, paralarını konvertıbıl yapabilir, borsasını tepe taklak edebilirsiniz, ama onlara asla ibne diyemezsiniz. Sırf bu nedenle bu ülkede Merkez Hakem Komitesine başkan seçmek, yemin ederim ki, başbakan seçmekten her zaman için çok daha zor olmuştur.



Yurdum İnsanları

Hani bazi olaylar, sözler, durumlar vb. vardir.Bizim insanimizdan baskasina nasip olmaz. Iste onlardan bazilari..

1. "Nerelisin ?" sorusuna cevap aldiktan sonra otomatikmen "icinden mi?" diye sormak.

2. Amca, hala, dayi, teyze, gorumce, kayinco,eniste,elti,bacanak, kaynana, kayinpeder,baldiz, yenge, amcaoglu, halaoglu, dayioglu, vb. gibi akrabalik terimleri.

3. Gelin-Kaynana cekismesi.

4. Sigarayi çoraba veya kulak arkasina koymak.

5. Dugunlerde, eglencelerde, toplantilarda, vb. icip icip olay cikartmak.

6. Kurufasulye-pilav-cacik, at-avrat-silah,devlet-mafya-polis,kavun-beyazpeynir-raki, metin-ali-feyyaz, karpuz-peynir-ekmek,vb. gibi uclemeler.

7. Yuruyus veya dolasma esnasinda eline tesbih, değnek, sopa, vb. almak.

8. Yabanci dil ogrenirken once kufurleri ogrenmek, yabancilara Turkce ogretirken once kufurleri ogretmek.

9. Yolculuk esnasinda yanindakine "Yolculuk nere hemserim?" diye sorarak muhabbete baslamak.

10. Cirak-kalfa-usta iliskisi.

11. Buyuklerin yaninda sigara-icki icmemek, bacak bacak ustune atmamak.

12. Mektuplarda "buyuklerin ellerinden, kucuklerin gozlerinden" opup "kestane kebap, acele cevap" beklemek.

13. Kendini tanittiktan sonra diger yarismaci arkadaslara basarilar dilemek.

14. Japonlari kastederek "adamlar yapmis abi!" demek.

15. Ortaokul ve lisedeki ani-hatira defterlerine yazarken "bana kalbin kadar temiz bu sayfayi ayirdigin icin... " diye baslamak.

16. "Bizim askerdeyken bir cavus vardi..." diye baslayan askerlik anilari.

17. Utu utulemek, su sulamak, boya boyamak, uyku uyumak,yangin yanmasi, olu olmesi, vb. gibi dumur yaratan deyimler.

18. "Geldin mi?" , "uyuyor musun?" veya "oturuyor musun?" gibi gereksiz sorular.

19. "Kim O?" sorusuna "Ben!" diye cevap vermek.

20. Telefonu acan kisiye kendini tanitmadan "orasi neresi?" veya "sen kimsin?" gibi sorular sormak.

21. Neredeyse herkese, herseye takma isim bulmak.

22. Misafir gelince hemen cay suyu koymak.

23. "Senin paran burda gecmez!" deyip karsidakinin eline sarilmak.

24. Paralari cuzdana veya cebe koyarken Ataturklerin ayni tarafagelmesine dikkat etmek.

25. Dugun, lokanta, vb. gibi yerlerde masalari birlestirerek oturmak.

26. Buyuklerin "Biz sizin yasinizdayken..." diye baslayan serzenisleri.

27. Dugunlerdeki taki merasimleri.

28. Otobus, ucak, hastane, vb. gibi cep telefonu kullanmanin yasak oldugu yerlerde gizli gizli cep telefonu ile konusmak.

29. "Hamili kart yakinimdir!."

30. Yuzsuzce rusvet istedikten sonra abartip "Helal et" demek (yasanmistir).

31. Bir ise basvururken muhtardan onayli ikametkah, fotograf, nufus cuzdani sureti, noterden onayli diploma fotokopisi, askerlik belgesi vb. gerekmesi.

32. Kardan adama tekme atmak veya onu bozmaya çalışmak

33. Tikleri olan insanlarla uğraşmak

34. İskambil kağıtlarından kule yapan birinin kulesini bozmaya çalışmak

35. Cep telefonu ile bağıra bağıra konusmak

36. Reklam için duvarlara veya panolara yapıştırılan afişleri yırtmak

37. Tuvalet duvarlarına yazı yazmak

38. Trafikte bizi geçen bir aracı mutlaka yakalayıp onu geçmeyi ilke saymak

39. Ünlü birini gördügümüzde onunla fotoğraf çektirip çok samimiyiz havası vermek

40. Otobüs koltuklarını yırtmak ve üzerlerine acayip yazılar yazmak

41. Trafikte kırmızı ışıkta dururken yeşil yanar yanmaz kornaya basmak

42. Kimsenin herhangi bir konu hakkında bilgisi olmadığını anladığımız anda o konu hakkında atıp tutmak

43. Elektrik* su* doğalgaz* vergi* trafik cezası vb. faturaları son gününde ödemek

44. Kar yağdığında veya bayram gibi uzun tatillerden önce eve bolca ekmek almak

45. Grup halinde bir meydana konan güvercinlerin üzerine koşup onları kaçırmaya çalışmak

46. Evli olanların bekarlara "sakın ha evlenme!" demeleri

47. Ayni filme giden insanların filmden çıktıktan sonra filmi birbirlerine anlatmaları

48. Eline silah geçen birinin hemen o silahla şaka yapma ihtiyacı duyması

49. Arabayla yolda giderken tanıdık birini görünce arabayı şakadan onun üzerine doğru sürmesi

50. Takım elbise giyince elini cebine sokmak

51. Yeni atılmış bir betona basma ve isim yazma hastalığı

52. Gazete ve dergilerdeki resimlere sakal* bıyık ve gözlük yapma hastalığı

53. Cep telefonu kullanımının yasak olduğu ortamlarda ille de görüşme yapmak

54. Kumsalda "deve güreşi" yapmak

55. Şahin marka arabayı dogan görünümlü yapmak

56. Ağaçlara ve parktaki banklara kalp ve isimlerin baş harflerini kazımak

57. Kagit mendili kumas mendil gibi günlerce burusuk sekilde cebinde tasir.


58. Rüzgarli havalarda küller uçmasin diye küllüge su koyar.


59. Serçe parmagini kulagina sokup iyice sallayarak karistirir.


60. Ancak bir Türk gazete bulmacasini hep baskalarina sora sora çözebilme becerisini gösterip , kendisi çözdü diye sevindirik olabilir.


61 . Sakal trasi olduktan sonra kanayan yerlerine küçük kagitlar yapistirir.


62. Soba borusu aktiginda yogurt kaplarini telle soba borusuna baglar.


63. Nezle olunca tuvalet kagidini uzun bir serit yaparak kullanir.


64. Dis firçasiyla disini firçalamayip da saçini boyamak için kullanan birini görürseniz , o saçini seven bakimli bir Türk'tür.


65. Konusma yetenegi olan hayvanlara ilk olarak küfür etmesini ögretir.


66. Sahilde mayosunu kabinde giymek yerine arkadaslarina havlu tutturarak giymeye çalisip bir de arkadaslarina "bakmayin lan" diye çikisir.


67. Çorabinin kirlenip kirlenmedigini burnuna götürerek kisa süreli koklayarak anlayan kisi temizligine düskün bir Türk'tür.


68. Daha birinci telefon zili çaldiginda telefonun basina dikilen ama açmak için ikinci kez çalmasini bekler.


69. Bir dükkana girip , onun bunun fiyatini sorduktan sonra "abi araba bes dakka dursun, ben hemen gelicem" deyip, 2 saat
sonra gelir.


70. Cebinden çikardigi paralarin içinde en eskisini özenle arayip bulduktan sonra para üstü verir.


71. Trafikte ambulansin pesine takilarak sikisikliktan kurtulup , uyaniklik yaptigini zanneder.


72. Kagit paralarin üzerine not alir ve parayi harcadigi için notu kaybeder ve ya elden ele dolasacagini bildiginden
komik yazilar yazar. ( Paranin ön yüzüne tehlike aninda arkayi çeviriniz yazip aninda çevirince de simdi degil salak tehlike aninda yazanlardan bahsediyoruz .)


73. Çocugu yanlislikla elini kestigi veya düstügü için agladiginda elini kesti veya düstü diye çocugunu döver.


74. Taksi tuttugunda taksicinin yanina oturur .Eger üç dört kisi taksi tutuyorsa , taksi parasini veren kisi ön koltuga
oturur.


75. Kürdanla disini karistirip önce çikarip bakar , sonra tekrar agzina koyar.


76. Ütü fisi , teyp fisi veya televiyon fisi kablosunun bakir teli disari çikmis ise çocuklari elektrik çarpmasin diye bakir teli selobantla yapistirir.


77. Ailece televizyon izlenen bir evde kumanda babanin elindeyse ve o ne izlerse digerleri de onu izlemek zorunda kalir.


78. Çantasinin içinde yeni tanistigi birisine bile çekinmeden göstermek üzere en güzel fotograflarini ve aile albümünü
tasiyan birisini görürseniz hemen boynuna sarilmayin yoksa çantayi kafaniza yiyebilirsiniz , çünkü o kisi bir Türk kizidir.


79. Bir türk esnafi , müsterisinden aldigi parayi önce iki ucundan tutup iki defa gerginlestirir daha sonra da günese dogru
tutup bakarak sahte olup olmadigini anlar.


80. Evin bir odasinin ampülü patladigi zaman yenisini almayip da fazla kullanmadigi bir odanin ampülünü onun yerine takar.


81. Evinde bulunan saksilarin dibini kültablasi olarak kullanir.


82. Dislerini gazoz açacagi , findik ve ceviz kiracagi olarak kullanir.


83. Isinde iyi olan birisini överken hakaretle iltifat eden bir Türk'ten baskasi olamaz. (Serefsizin oglu ne is yapmis be
kardesim, helal olsun)


84. Aracin sinyal lâmbalari dururken kolunu çikararak "dönüyorum" hareketi yapar.


85. Trafik isiklari kirmizidan yesile döndügünde önündeki herkesi salak sanarak
kornaya basar.


86. Dingildeyen bir masanin ayagina kagit sikistirma fikri bir Türk'ündür.


87. Dislerinin arasindan "viij viij" diye ses çikarir.


88. Tv'de film seyrederken filmin oyunculariyla muhatap olan (dur oraya gitme öldürecekler seni) Türk sinema severlerdir.


89. Arabasina öküz, köpek, horoz sesli korna taktirma fikrinin patenti bir Türk'e aittir.


90. Gazete kagidini en iyi sekilde kullanir.(Cam silme bezi, külah, mendil, sofra bezi )


91. Plastik yogurt kabini saksi yapar.


92. Arabasinin arkasina yazi yazar .(Rahmetli de sollardi, tek rakibim THY, kroyum ama para bende)


93. Uçakta bulunan tanidiklarina uçak havalandiktan sonra görmeyecegini bildigi halde el sallar.


94. Çignedigi sakizi daha sonra çignemek üzere kafasindaki tülbende yapistiran bir Türk kadinindan baskasi degildir.


95. Tek abdestle bes vakit namaz kilmak için iki büklüm kivranir.


96. Desenlerini çok begenerek aldigi yeni bir mobilyanin üstünü baska bir örtü örterek kullanir.


97. Geçirdigi bir trafik kazasindan sonra kanlar içinde çikip, çarpilmis arabasina üzülür.


98. Tüp kaçiriyor mu, kaçirmiyor mu diye kibrit yakip kontrol eder.


99. Otoyolda, otomobilin gaz pedalina tugla koyup, yorulmadan kullanma fikri bir Türk'ündür.


100. Elektronik hesap makinesini, uzaktan kumandasini naylona sarmis, üzerine de ambalaj lastigi geçirmis birini görürseniz
Türk'tür o.


101. On yillik bir otomobilin koltuk ambalaj naylonlarini çikarmadan kullanma becerisini gösterir.


TÜRK'LERDEN DÜŞÜNDÜRÜCÜ OLAYLAR

1)Ayni sirkete ait iki otobüs yolda karsilasti, söferler ellerini birakip selamlastilar 52 kisi öldü. (MUGLA)

2)Odun kesmek için agaca çikan adam Nasreddin Hoca fikrasinda ki gibi oturdugu dali kesince dalla birlikte yere çakildi. Hastahanede öldü.(ANTALYA)

3)Bir anne yagmur girmemesi için bacayi tikadi duman çikamayinca evin içine karbonmonoksit gazi doldu.Anne ve bir oglu öldü, 3 yavru komada.(ISTANBUL)

4)Asabi çoban ot yemeyen koyunu tüfegin dipçigiyle dövmeye basladi. Tüfek ates aldi çoban öldü.(BITLIS)

5)Otlayan iki koyun evin önündeki kumu dagitti. Koyunlarin sahibi aile ile kumun sahibi aile birbirine girdi.5 kisi öldü.

6)Duvari yikip iki odayi tek oda yapmak isteyen adam isi abartti. Duvar için kazma yerine dinamit kullandi. Mahalleyi havaya uçurdu, yaralandi.(LÜLEBURGAZ)

7)Saskin köylü 3 katli evin terasinda buzagi beslemeye basladi. Buzagi bir süre sonra 250 kiloluk dev bir inek oldu. Inegi vinçle indirdiler.( ISTANBUL)

8)Kurban Bayraminda beraber deve kesmeyi planliyan 2 aile arasinda çikan tartisma sonucu jandarmanin aldigi karara göre deve 2 ye bölündü.(AGRI)

-----------------------------------------------------------------------------

Otobüs

Adamin biri bi gün otobüse biniyo ama bileti yok. Soföre biletinin olmadigini söylüyo. Soför yolculara sormasini söyleyince yolculara dönüp:- Binebilir miyim?,

Demirel

Sayın Cumhurbaskanimz Süleyman Demirel'in sair bir tarihte düzenledigi bir basin toplantisindan...-Ege bir Yunan gölü deeldir. -Ege bir Türk gölü de deeldir. -Binanaleyhh Ege bir göl deeldir..


HÜSEYİN SALMAN

6 Kasım 2007 Salı

SÖZCÜKTE ANLAM

SÖZCÜK

SÖZCÜKTE ANLAM

A-ANLAM BAKIMINDAN KELİMELER

1.GERÇEK ANLAM
2.YAN ANLAM
3.MECAZ ANLAM
4.DEYİMSEL ANLAM
DEYİMLERİN ÖZELLİKLERİ
5.TERİMSEL ANLAM
6.ARGO ANLAM
7.SOYUT ANLAM
8.SOMUT ANLAM
9.GENEL VE ÖZEL ANLAM




KELİME BİLGİSİ

Kelime (sözcük)

Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir. Kelime, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır.

KELİMEDE ANLAM

Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır. Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler.

Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır:

A. ANLAM BAKIMINDAN KELİMELER

Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım.

1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)

Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir.

Meselâ, “ağız” dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır. “göz” kelimesi de öyle.

Soğuktan su boruları patlamış.
Ayağında eski bir spor ayakkabı var.
Biraz sonra toprak bir yola girdik.
Kanadı kırık bir martı gördüm.
Soğuk sudan boğazı şişmişti.
Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım.
Dün gece erken yattım.
Sıcak çorbayı içince rahatladım.
Dolaptan temiz elbiselerini çıkardı.
Ahmet’in burnu iyi koku alır.
Ağzında yaralar oluşmuştu.
Elini hırsla masaya vurdu.
İri hantal gövdesini zorlukla sürüklüyor gibiydi.
Gölün kıyılarını yapraksız, bodur ağaçlar kuşatmıştı.


2. YAN ANLAM

Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir. Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır.

Meselâ “göz” dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama “iğnenin gözü”, “çantanın gözü”, masanın gözü” tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.

Meselâ, “düşmek” kelimesi “Meyveler tek tek yere düştü” cümlesinde temel anlamda; “Çocuğun pantolonu düşüyordu”, “Bu yılın ilk karı düştü” ve “Kavakların gölgesi yola düştü” cümlelerinde yan anlamdadır.

Beşiktaş sırtlarına ağaç dikiyorlar. (arka taraf)
Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış.
Uçağın kanadı havada parçalanmış.
Başı kırık bir çiviyi sökmeye uğraşıyor.
Bu dalda başarılı olabileceğimi sanıyorum.
Köprünün ayağına bomba koymuşlar.
Şişeyi boğazına kadar doldurdu.
Kapının kolunu kırınca babamdan azar işittim.
Benim yetiştirdiğim öğrenciler daha başarılı.
Yokuşun başına kadar koştuk.

Somutlaşma ve soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve soyutlaşma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür. Somut anlamıyla “geçilen yer” demek olan “yol” kelimesi “yöntem, metot” anlamına gelerek soyutlaşmıştır.

Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir. Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu vb

3. MECAZ ANLAM

Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir. Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiştir.

Bu konuyu bir daha açmayacağım.
İşsizlik sorunu hükümeti terletecek.
Derdim çoktur, hangisine yanayım.
Doktora boş gözlerle bakıyordu.
Bu şarkıya bayılıyorum.
Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı.
Yakında savaş patlayacak.
Hepimiz onun hafif biri olduğunu biliyorduk.
İnce işlere aklım pek ermiyor.
Kitapları taşırken kolum koptu.
İlk damlalardan sonra yağmur birden coştu.
Bu söze gençlerden biri ince bir karşılık verdi.
Onun pişkinliğine bir anlam veremedik.
Cesaretinin kırılmasına sen sebep oldun.

Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir. İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir. Eğretileme ve deyim aktarması da denir.

“Kurban olam, kurban olam
Beşikte yatan kuzuya” (açık istiare)

“Tekerlekler yollara bir şeyle anlatıyor.” (kapalı istiare)

İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz.
İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. Aşağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da işlenir.)

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl
Saçını kestir demedim mi?
Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek.
Ayağını çıkarmadan girebilirsin.
Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor.
Orhan Veli’yi okur musun?

Mecaz Türleri
Benzetme (Teşbih) :Aralarında benzerlik bulunan iki varlıktan (kavramdan) niteliği zayıf olanın, niteliği üstün, belirgin olana benzetilmesidir.Benzetme, Sözü daha etkili ve gözle görünür kılmak amacıyla kullanılan bir mecaz türüdür.
Benzetmenin dört öğesi vardır :
1- Benzeyen (niteliği zayıf olan)
2- Benzetilen (niteliği, üstün, belirgin olan)
3- Benzetme yönü (benzerlik ilgisi gösteren)
4- Benzetme edatı (gibi, kadar, sanki, misali)
Örnek :Kızın deniz gibi masmavi gözleri vardı.
Benzetmeyle İlgili Uyarılar :Benzetmenin oluşabilmesi için benzeyen ve kendisine benzetilenin kullanılması şarttır.Bunlar, benzetmenin temel öğeleridir.Dört öğesinin dördünün de kullanıldığı benzetmelere ayrıntılı benzetme, benzetme edatının olmadığı benzetmelere kısaltılmış benzetme,yalnızca temel öğelerin kullanıldığı benzetmelere teşbih-i beliğ denir.
Örnek :Sular öyle temiz ki annemin yüzü gibi. (Ayrıntılı Benzetme)
Adam cesurlukta aslandı. (Pekiştirilmiş Benzetme)
Bin Atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. (Kısaltılmış benzetme)
Gider oldum kömür gözlüm elveda. (Teşbih-i beliğ)
Eğretileme (İstiare) : Arapça bir sözcük olup "bir şeyi iğreti, ödünç alma" anlamındadır. Ya benzeyenle ya da benzetilenle yapılan benzetmedir.
Örnek :Aslan gibi güçlü bir adamdı. (benzetme)
Soruyu doğru yanıtlayınca "Aslan be!" dedi. (eğretileme)
Eğretileme üç çeşittir:
Açık Eğretileme : Yalnızca kendisine benzetilenin kullanılmasıyla yapılan eğretilemedir.
Örnek :Havada bir dost eli okşuyor tenimizi.
Benzeyen:Rüzgar(yok) Benzetilen:Bir dost eli
Kurban olam kurban olam
Beşikte yatan kuzuya
Benzeyen : Bebek, çocuk (yok) Benzetilen : KuzuKapalı
Kapalı Eğretileme : Yalnızca benzeyen ile yapılan, benzetilenin de bir özelliğinin belirtildiği (genel olarak benzetme yönü) eğretilemedir.
Örnek : Oğlu büyüyünce yuvadan uçup gitti.
Benzeyen : Oğul Benzetilen : Kuş (yok) Benzetme yönü : Uçup gitmek
Ay zeytin ağaçlarının arasından yere damlıyordu.
Benzeyen : ay Benzetilen : su (yok) Benzetme yönü : yere damlaması
Yaygın (Temsili) Eğretileme : Benzetmenin temel öğeleriyle birlikte, birden çok benzetme yönünün bulunduğu eğretilemedir. Yaygın eğretilemede bir "gizleme" vardır. Açıkça söylenmeyen ya da söylenmek istenmeyen sözler, benzetme yoluyla ve sözlük anlamına gizlenerek söylenir, şairler bunu çoğu kez güzel ve etkili bir anlatım için kullanırlar.
Örnek :Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Eğretileme Yolları
İnsana özgü kavramların, doğaya (dış dünyadaki varlıklara) aktarılmasıyla;
Örnek :İnsan Derinden derine ırmaklar ağlar.
Kapalı Eğretileme
Doğaya özgü kavramların insana aktarılmasıyla;
Örnek :Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor. (Askerlerin ölümü-Güneş)
Açık Eğretileme
Doğadaki bir varlığa ait özelliğin, bir başka varlığa aktarılmasıyla;
Örnek :Bulut Yüce dağ başında bir top pamuk var.
Kapalı Eğretileme
Bir duyuya ait bir kavramın bir başka duyuya aktarılmasıyla;
Örnek :Sıcak bakışlarıyla ısıtırdı içimizi.
Kapalı Eğretileme

Dolaylama

Bir sözcükle karşılanabilecek bir kavram veya varlığın birden çok sözcükle anlatılmasına dolaylama denir.
Genç file bekçisi bugün harika kurtarışlar yaptı.
"yavru vatan": Kıbrıs,
"büyük kurtarıcı": Atatürk,
"derya kuzuları": balık,
"insanlığın iftihar kaynağı": Hz. Muhammet,
"Türkiye'nin kalbi": Anakara
Dolaylamanın doğru olması için tüm toplum tarafından ifade edilmek istenenanlamın anlaşılabilmesi gerekir.

4. DEYİM ANLAM

Deyim, en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.

Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun?
Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu.
Korktuğu başına gelmiş
, arabası bozulmuştu.
Her gördüğüne dudak büküyordu.
Senin yaptığın pire için yorgan yakmak.
İki genç adam boğaz boğaza geldi.
Olur olmaz konularla baş ağrıtmayı seversin.
Bu şekilde anlatırsanız aklı yatar.
Sonunda korktuğumuza uğradık, çocuk kayboldu.
Matematiği aklım almıyor.
Çocuk ağzı açık beni dinliyordu.
Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu.
Hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.
Bizimkinin iyice çenesi düştü.
Göze girmek
için her şeyi yapıyor.
İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuştu.
Bu soruya kafa yormanı istemiştim.
Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış.
Burası çok ayak altı, şurada duralım.

Deyimlerin özellikleri:

a) Deyimler kalıplaşmış sözlerdir. Sözcüklerin yerleri değiştirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler konulamaz.

Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez,
"ocağına incir ağacı dikmek" yerine "ocağına çam ağacı dikmek" denilemez,
"ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez,
"dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki şekeri çıkar" denilemez,
"tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez.
Ama istisnalar yok değildir: “baş başa vermek” ve “kafa kafaya vermek” gibi.

Araya başka kelimeler girebilir:
“Başını derde sokmak” Başını son günlerde hep derde soktu.

b) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok şey anlatırlar: “Çam sakızı çoban armağanı”, “dili çözül-”, “dilinde tüy bit-”, “dilini yut-”

c) Deyimler en az iki sözcükten oluşurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır.

1. Ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:

ağzı açık, kulağı delik,
eli uzun, kaşla göz arasında,
bulanık suda balık avla-, dikiş tutturama-,
can kulağı ile dinle-, köprüleri at-,
pire için yorgan yak-, pişmiş aşa su kat-,
kafayı ye-, aklı alma-,
akıntıya kürek çek-, ağzı kulaklarına var-,
bel bağla-, çenesi düş-,
göze gir-, dara düş-,

2. Ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada öykücüklere dayanır.

Yorgan gitti, kavga bitti.
Dostlar alışverişte görsün,
Çoğu gitti azı kaldı,
Allah bana ben de sana,
Atı alan Üsküdar'ı geçti,
Tut kelin perçeminden,
Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı,
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın.
Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?,
Ne şiş yansın ne kebap,
Fol yok yumurta yok ..

d) Deyimler özel anlamlı sözlerdir. Deyimler genel yargı bildirmezler. Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir. Öğütte bulunmazlar. Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur. Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir.

e) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır. Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?

Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır: Çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı sağ olsun ..

f) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede başka görevler de alabilir:

Üzüntüsünden ağzını bıçak açmıyordu. (Yüklem)
Damarıma basmadan konuşamaz mısın? (Zarf tümleci)
Aslan payı ona düştü. (Özne, isim tamlaması)
O, dik kafalı biridir. (sıfat tamlaması, sıfat)

g) Kafiyeli deyimler de vardır:

Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı


5. TERİM ANLAM

Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.

Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar.
Örnek: kök, mısra, muson.

“yüklem, özne, kök, zarf”, dil bilgisi terimleri; “üçgen, daire, çap”, kelimeleri de geometri terimleridir.

Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.

Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir.

Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur.
NOT 1: Bazen bir sözcük gerçekte terim değilken terim olarak kullanılabileceği gibi, gerçekte terim olan bir sözcük de terimlikten çıkabilir.

* Polis bir hücre daha ortaya çıkardı. ( terimlikten çıkma)
* Sinop burnu Türkiye’nin en kuzey noktasıdır.
(terimleşme)

NOT 2: Bir sözcük birçok dalda terim olabilir.

* Bitkiyi toprağa bağlayan kökleridir.
* Dört, kök dışına iki olarak çıkar.
* Hiçbir ek almamış sözcüğe kök denir.

Boğaz’ı geçip Karadeniz’e ulaştık.
Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur.
Ağacın kökleri çok derinde.
Üçgeninaçıları toplamı 180’dir.

6. ARGO ANLAM

Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir.

Argo, dil içinde bir dil gibidir.

Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır.

Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteğidir.
Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır.
Bağımsız ve sorumsuz yaşayışın dilidir de denebilir.

Dışa dönüklük, boşalma, rahatlama argoda sınırsızdır. Her şeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir.
“Canına yandığımın dünyası” gibi.

abdestini vermek: azarlamak
aklına tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek
röntgenci: kadınları gizlice gözetleme alışkanlığı olan erkek
piliç gibi: güzel ve sevimli kız
mektep çocuğu: acemi, toy
zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak
yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek
arakçı: hırsız
bal kabağı: aptal, beyinsiz
torpil, moruk, çakmak (sınıfta kalmak), asılmak...

7. SOYUT ANLAM

Beş duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de soyut anlam denir.

Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik...

8. SOMUT ANLAM

Beş duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam denir.

Ağaç, taş, ev, mavi, soğuk, su, masa, yol, yürümek, koşmak...

Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir.

“Yazınızda kuru bir anlatım görüyorum.”
“Adam yıldızlara basa basa yürüyordu.”
ÖZELLİK 1: Somut anlamlı bir sözcük, ek alarak soyut anlam kazanabilir.

* anne - lik , insan - lık
somut soyu yaptı somut soyut yaptı

ÖZELLİK 2 :Somut anlamlı bir sözcük kullanıldığı cümleye göre soyut anlam kazanabilir. Buna soyutlaştırma denir. Soyutlaştırma kelimeye mecaz anlam kazandırma suretiyle olur.

* Ne kadar sıcak bakıyor değil mi? ( soyutlaştırma)
* Kara haber tez duyulur. ( soyutlaştırma)
* Titreyen yapraklar, cilvedir, nazdır. ( soyutlaştırma)
* Bu adam kafasızın biridir. ( soyutlaştırma)
* Kızın gittiği bu yolu hiç iyi görmüyorum. (soyutlaştırma)
* Sanatta özgün olmak biraz da yürek ister. (soyutlaştırma)
* Nedense bugün hiç havamda değilim. ( soyutlaştırma)

ÖZELLİK 3 : Soyut anlamlı bir sözcük çoğunlukla benzetme yoluyla somut hale getirilebilir.Buna somutlaştırma denir.

* Hüzün, sonbaharda dökülen yapraktır.
* Yalnızlık , bir çiçektir.
* Sevgi, gökyüzünde kanat çırpan bir güvercindir.
* Arkadaşlık, kişiler arasında kurulan bir köprüdür.
* Bu düşünceler, zamanla çürüyecektir.
* Vişne dallarında arzularımız, alnımıza konan bir
öpücüktür.

ÖZELLİK 4 : Gözlemleyebildiğimiz eylemler somut, gözlemleyemediğimiz eylemler ise soyuttur.
* Annesi, bebeğini kucağına almış seviyordu. ( somut )
* Ferhat, Şirin’i dağları delecek kadar seviyordu.( soyut )
* Çocuk, masadaki vazoyu kırmıştı. ( somut )
* Bu sözlerinle arkadaşını çok kırdın. ( soyut )

9. GENEL ve ÖZEL ANLAM

Genel anlamlı kelimeler birden fazla kelimeyi bünyesinde bulunduran, birden çok türü kapsayan kelimelerdir. Özel anlamlı kelimeler ise daha dar bir anlamı, kesin ve net olarak anlatır. Anlam özelleştikçe kesinlik de artar.

Varlık > canlı > insan >Ahmet
Metin >paragraf >cümle >kelime >hece >harf
10) YANSIMA SÖZCÜKLER:

Doğadaki seslerin insanlar tarafından taklit edilmesine denir.

* Bu köpek neden havlıyor?
* Bir patlama sesiyle irkilmiştik.
* Bu aylarda kediler çokça miyavlar.
* Bu sözlerim üzerine sınıfta homurtular başladı.
* Köyde sabahleyin koyunların meleyişleriyle uyandık.
11) SESTEŞ ( EŞSESLİ) SÖZCÜKLER:

Yazılışları ve okunuşları aynı ancak anlamları farklı olan sözcüklere denir.

* Yılanı gören at birden şaha kalktı.

* Mutfaktaki pislikleri çöpe at.

* Al bayrağıma sarılı cansız bedenimi al.

* Gül: “Gül.” dedi, bülbüle.

* Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışıma uymaz, kışım yazıma

* Kırda yaptığımız piknikte yanımıza kır saçlı bir ihtiyar
geldi.

UYARI: Bir sözcüğün mecaz ya da yan anlamıyla sesteş anlamlılık karıştırılmamalıdır.
* Bu sözler bazılarına çok dokunacak. ( mecaz anlam )
* Omzuma bir el dokundu. ( gerçek anlam )
* Bu yaz, bir mektup yaz. ( sesteş )

NOT: Sesteş sözcükler genellikle halk edebiyatında cinaslı manilerde kullanılır.
NİTELİK VE NİCELİK ANLAMLI SÖZCÜKLER:

Bir şeyin nasıl olduğunu , ne gibi özellikler taşıdığını anlatan sözcüklere nitelik anlamlı sözcükler denir. Bir şeyin sayılabilen, ölçülebilen ya da azalıp çoğalabilen durumunu bildiren sözcüklere nicelik anlamlı sözcükler denir.

* Az ileride birkaç kişi seni bekliyor. ( nicel )
* Bugün oldukça kötü bir zaman geçirdim. ( nitel )
* Çok konuştuğu için arkadaşları pek sevmedi. ( nicel )
* İki damla yaş olur düşersin yüreğime gizlice ( nitel, nicel)
* Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi. (nitelik )

UYARI: Bazı sözcükler cümlede kazandığı anlama göre nicel de olabilir nitel de.

* Yaptığı işte iyi para kazanıyordu. ( nicel )
* O iyi bir insandı. ( nitel )
* Bu soğuk havada bir de senin soğuk esprilerini çekemem. ( nicel, nitel )
* Bu şehrin havası sıcak olduğu gibi insanları da sıcaktır.( nicel, nitel)

Görüldüğü gibi nitelik anlamlı sözcükler, genellikle niteleme sıfatı ve durum zarfı görevindedir. Nicelik anlamlı sözcükler ise ölçü - miktar zarfı , belgisiz sıfat veya sayı sıfatı görevindedir.