"BİR HESABI DAHA KAPATTIK BUGÜN...YILLARIN İPİNİ ÇEKE ÇEKE GİDİYORUZ...MAKSAT HAYAT OLSUN......."



Sevgili Dostlar,

Sayfamızda edebi bilgilerin yanı sıra eğlenerek vakit geçirebileceğiniz videolar, genel kültürünüzü geliştirebileceğiniz makaleler,Türk toplumu ile ilgili önemli bilgiler, her konuda yazılmış şiir ve hikayeler de bulunmaktadır. Yorum ve eleştirilerinizin bloğumuzu geliştireceğini belirterek sizinle buluşmaktan mutluluk duyduğumuzu belirtmek istiyorum. Tüm yoldaşlara ve kardaşlara selam olsun...



Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin!!"

Neyi arıyorsan sen, O'sundur" der Mevlana..
Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık....
Elinden tuttuğumuz her sevgili, bizi sürükleyip, kendi iç dünyamızın derinliklerinde bir keşif gezisine çıkarır.
Her ilişki, benliğimizde bir kazıdır aslında,her sevda ruhumuzun bir başka yüzü...
Her aşkta kendimizi ararız,o yüzden bulduklarımız benzerimizdir.
Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakın yüzlerine,
onların suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktır size...
Aşk denilen kaleydoskobun buzlu camına gözünüzü dayadığınızda,
binbir cam rengarenk ışıklar saçarak döndüğünde,
her seferinde bambaşka şekiller ördüğünü görürsünüz.
Her camda, farklı bir renginiz vardır;her şekilde sizden bir parça...
Aşklarınız hülasanızdır.
Sevdiginiz her adam, beğendiğiniz her kadın farklı ruh hallerinizi ele verir;
arada bir çevirdiniz mi kaleydoskobu,
cam paralar yer değiştirip yeni şekiller alır;hepsi siz...
Sevgilinizin gözlerindeki dolunay,
sizdeki ışığın yansımasıdır aslında;
dilindeki sizin ilhamınız, tenindeki sizin yansımanızdır.
Yoksa halâ bir sevdiğiniz,o henüz kendinizi bulamadığınızdandır...
Aşk, narsizmdir.
Sevda, çevrildikçe içinizin farklı ışıklarını yakan eğlenceli bir kaleydoskop gibi başımızı döndürüyor.
Ve biz, hep baharı takip ederek dünyayı gezen bir gezgin gibi içimizdeki eski baharları arıyoruz.
Narcissusu'u bilirsiniz;
Öyle heybetli ve güzelmiş ki,bakmaya dayanazmazmış kendine...
Gün boyu ayna karşısına geçip kara gözlerini,incecik burnunu,dar kalçalarını,
kıvırcık saçlarını seyredermiş hayran hayran...
Bir gün ırmak kenarında gezinirken,sudaki yansımasına ilişmiş gözü.
Uzanıp, iyice bakmak istemiş.
Tam gördüğünde kendisini,dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa, kapılıp gitmiş suya...
Yeryüzünün en güzel insanının öldüğünü duyan Tanrı, unutulmaması için O'nu her bahar açan güzel kokulu bir çiçeğe dönüştürmüş,
Narcissus, nergis olmuş.
Kıssadan hisse, benden size tavsiye,
taze bir nergis verin bugün sevgilinize...
Sonra da, nerede baharsa mevsim, rotasını oraya çevirip içinizdeki eski baharlara koşan bir gezgin gibi "Bahar getirdim sana" deyin.Baharın elinizde olduğunu unutmadan..

Gözlerindeki ırmağa baktığınızda kendinizi göreceksiniz;
dikkat edin de hayran olup düşmeyin...
Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin

HÜSEYİN SALMAN



İki Rayı Gibiyiz Bir Tren Yolunun,
Yakın Olması Neyi Değiştirir Son İstasyonun..


31 Ekim 2007 Çarşamba

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

Ataol Behramoğlu

YENİDEN BAŞLAYABİLSEYDİM EĞER

Eğer yeniden başlayabilseydim yaşama,
ikincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz,
sırtüstü yatardım.

Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar.
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun olmazdı aslında.

Daha çok riske girerdim,
Daha fazla seyahat eder,
Daha çok güneş doğuşunu izler,
Daha çok dağa tırmanır
Daha çok nehirde yüzerdim.

Görmediğim birçok yere giderdim,
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.

Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer,
Yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem,
Yaşam budur zaten: Anlar, sadece anlar, sizde anı yaşayın.

Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye
ve paraşüt almadan gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güzelin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı, eğer.

Ama işte 85'imdeyim ve biliyorum... Ölüyorum...

Jorge Luis Borges

27 Ekim 2007 Cumartesi

ŞİİR BİLGİSİ


TÜRK ŞİİRİNDE ÖLÇÜ

Hecelerin sayılarının ya da uzunluk ve kısa­lıklarının düzenli biçimde sıralanması temeline dayanan ve nazımda ahenk aracı olarak kullanı­lan öğeye ölçü (vezin) denir.

Türk şiirinde üç türlü ölçü kullanılmıştır:

1. Hece ölçüsü
2. Aruz ölçüsü
3. Serbest ölçü

HECE ÖLÇÜSÜ

Hece ölçüsü, hecelerin sayılarına göre oluş­turulan bir ölçüdür. Hece ölçüsüyle oluşturulan şiirin ilk dizesinde kaç hece varsa, diğer dizelerde de o kadar hece vardır.

Hece ölçüsü, dilimizin doğal ölçüsüdür. Türk şiirinin en eski örneklerinde, Halk şiirinde, Milli Edebiyat döneminde ve sonrasında hece ölçüsü yaygın biçimde kullanılmıştır.

Halk şiirinde hece ölçüsüne "parmak hesa­bı" da denilmiştir.

Hece ölçüsüyle oluşturulan şiirlerde dizeler iki ya da daha çok parçaya bölünür. Dizelerin bu bölüm yerlerine "durak" denir. Duraklar belirle­nirken sözcükler ortalarından bölünmez; durak yerleri sözcüklerin sonuna rastlatılır.

Hece ölçüsünün esası, hece sayısındaki denkliktir. Bu sayısal denklik, şiirdeki dizelerin ka­lıbını da verir. Kalıp, dizenin ölçüsüdür. Buna gö­re 7 heceli bir dizenin kalıbı "yedili", 11 hecelinin-ki "on birli".... diye adlandırılır.

Halk şiirinde, heceyle oluşturulan şiirlerde en çok 7'li, 8'li, 11'li ve 14'lü kalıplar kullanılmıştır.


7'li kalıp
Tuzaktayım ne gülem
Ne haldeyim ne bilem
Bir garipçe bülbülem
Ötmeğe güle geldim

8'li kalıp
Gâh eserim I yeller gibi (4 + 4)
Gâh tozarım I yollar gibi (4 + 4)
Gâh akarım / seller gibi (4 + 4)
Gel göre beni I aşk neyledi (4 + 4)
(Yunus Emre)

11'li kahp(4 + 4 + 3)
Hangi dağda bulsam ben o maralı
Hangi yerde görsem çeşm-i gazali
Avcılardan kaçmış ceylan misali
Göçmüş dağdan dağa yoktur durağı
(Bayburtlu Zihni)

14'lü kalıp (7+ 7)
Gözümde bir damla su deniz olup taşıyor
Çöllerde kalmış gibi yanıyor yanıyorum
Bütün gemicilerin ruhu bende yaşıyor
Basımdaki gökleri bir deniz sanıyorum
(Ömer Bedrettin Uşaklı)



ARUZ ÖLÇÜSÜ
Aruz ölçüsü hecelerin uzunluğu ve kısalığı temeline dayanır. Arap şiirinin bir ölçüsüdür. Bu ölçü uzun (kapalı) ve kısa (açık) hecelerin yan ya­na gelmesinden doğan kalıplardan oluşur.
Aruz ölçüsünde ünsüzle biten heceler uzun (kapalı), ünlüyle biten heceler kısa (açık) olarak tanımlanır. Ölçüyü çözümleme İşleminde uzun heceler çizgi (-) ile, kısa heceler nokta (.) ile gös­terilir.

Örnek :
Se ni söy ler/ba na dağ lar/de re ler
fe i lâ tün fe i lâ tün fe i lün

Aruz ölçüsünde dizeler iki veya daha çok parçaya bölünür. Duraklar sözcüğü ortadan kesebilir.

Aruzda uzun okunan ünlüler, kapalı hece oluşturur: lâ, û, i... gibi.

Aruz ölçüsünde dizelerin son hecesi, kısa da olsa, uzun olarak çözümlenir. Aruz ölçüsü, ilk olarak, edebiyatımızda Ku-tadgu Bilig'de kullanılmıştır. Halk, Divan Tanzimat, Serveti Fünun, Fecr-i Ati şiirinde aruz ölçüsüyle ürünler verilmiştir. Türkçe sözcüklerin söyleniş biçimlerinin bozulmadan aruza uydurulması işini ilk kez Tevfik Fikret başarmış; bunu Mehmet Akif ile Yahya Kemal izlemiştir.

'••' Türkçenin yapısı aruza elverişli değildir.Türkçede uzun okunan ünlülerin olmaması, aruz­la şiir yazmayı çok güçleştirmiştir. Arapça ve Farsçada İse böyle bir sorun yoktur.

Aruzla İlgili Bazı Terimler :

Takti {Kesme}
Aruz ölçüsünde dizelerin durak yerlerini be­lirtecek biçimde kesik kesik okunmasına takti (kesme, parçalama) denir.

Seneler geç / ti henüz gel / mediler
Oradan gel / me yecekmiş / dediler
Fe i lâ tün / fe i lâ tün / fe i lün


Vasl (Ulama)
Ünsüzle biten bir sözcüğün ünsüzünü, on­dan sonra gelen ve ünlüyle başlayan bir sözcüğün ilk hecesine bağlama (bitişik okuma) işlemine vasi (ulama) denir.

Ulama, ölçüde yan yana iki açık hece gerek­tiği zaman yapılır. Ulama yapılan sözcükler arala­rına bir ( ) işareti konarak belirtilir.

Örnek.: "Siper et gövdeni dursun bu hayâsızca akın"

dizesinde ulama yapılmazsa, çözümleme aruza uygun olmaz. Bu dizede "siper" ve "et" sözcükle­ri arasında ulama yapılmalıdır. (O zaman, iki açık hecenin yan yana geldiğine dikkat ediniz.)
"Siper et gövdeni dursun bu hayâsızca akın"


İmâle
Kısa bir heceyi, ölçü gereği, uzun yapmaya (uzatarak okumaya) imâle denir. Uzun okunan kı­sa hece, bu yöntemle kapalıya dönüştürülür.
İmâle, bir aruz kusurudur.

"Çevre yanımda gelip oturdular" dizesindeki imaleleri gösterelim:

Çevre yaa mm / daa ge lip oo / tur du lar
fâ i lâ tün fâ i lâ tün fâ i lün


Uzun bir heceyi, ölçü gereği kısa yapmaya zihaf denir. Zihaf da bir aruz kusurudur.
Örnek
Bir söz le /te sel lî ey /le bâ ri
--------- ■ • — • — •__________
Mef û lü me fâ i lün fe û lün

Yukarıdaki dizenin üçüncü sözcüğündeki "lî" hecesi aslında uzundur; fakat ölçü gereği kısa okunmuştur.

Med
İki kapalı hece arasında bir açık hece bulun­ması gerektiğinde, sonu bir uzun ünlü ve bir ün­süzle biten heceyi (nâz, tâb ... gibi) imaleden bi­raz daha uzun okumaya med denir. Bu yöntemle kapalı olan tek hece bir buçuk hece (kapalı + açık) yapılmış olur.

Med, aruzda bir ses sanatı olarak değerlendirilir.

"O nâz hastası tâ böyle bi-mecâl midir"

dizesinde "nâz" sözcüğü, (— •) biçiminde çö­zümlenir.


SERBEST ÖLÇÜ

Hece ya da aruz ölçüsünü dikkate almadan yazılan şiirler serbest ölçülüdür. Serbest ölçü, bir bakıma şiirde "ölçüsüzlük" tür.

Serbest ölçüyle yazılan şiirlerde dizelerdeki toplam hece sayıları değişir. Şair, çoğu kez şiirin temasına göre dizelerin uzunluk ve kısalığını ayar­lar.

Günümüz Türk edebiyatında şiirler dahaçok serbest ölçüyle yazılmaktadır. Edebiyatımızda, şi­irde ölçüyü reddeden ilk edebiyat topluluğu Garipçiler olmuştur.

Orhan Veli Kanık, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı, Arif Nihat Asya, Behçet Necatigil, Yavuz Bülent Bakiler... gibi şairler serbest ölçüyü başarıyla kullanan şairlerimiz arasındadır.

Aşağıdaki şiir örneği serbest ölçüye göre ya­zılmıştır :

Şafaktır
Uyanır
Börtü böcek
Kurt kuş
Uyanır bebe
Uyanır
Anaç çanağında çiçek
Dal tomurcuğunda su
Erir çiğ
Uyanır yeşil
Şafaktır
Uyanır insan
Açılır cümle kapısı
Her sabah
Bismillah...
(Nazım Payam)


UYAK (KAFİYE) TÜRLERİ

Uyak (Kafiye)
Uyak, kısaca "dize sonlarındaki ses benzer­liği" olarak tanımlanabilir. Uyak, dize sonlarındaki anlam ve görevce farklı sözcük, ek ya da sesler­den oluşur.

Redif Nedir ?
Uyaktan sonra gelen aynı anlamlı sözcüklere veya aynı görevli eklere redif denir. Redif, "döner uyak" olarak da adlandırılır.

Üstümüzden gelen boran, kış /gibi
Şahin pençesinde yavru kuş /gibi

Yukarıdaki dizelerde "gibi" sözcükleri aynı anlamlı olduğu için rediftir. "Kış" ve "kuş" söz­cüklerinde sadece "ş" sesi benzerlik oluşturmak­tadır; "ş" sesleri uyaklıdır.


Hülya tepeler, hayal ağaç \lar durgun
Suda dinlenen yamaç \lar durgun

Bu dizelerde "ağaç" ve "yamaç" sözcükle-rindeki "aç" seslen uyaklıdır "-lar" takısı ise ek bi­çiminde rediftir.


UYARI
Uyaktan sonra redif olmayabilir. Yani şiirde uyaktan sonra redif kullanılması şart değildir:

Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan, bir günahı
Seni beklediğim kadar
(N. Fazıl Kısakürek)

Bu dörtlüğün 1. ve 3. dizelerinde yer alan "günah", "sabah" sözcüklerinin son iki sesi "ah" uyaklıdır. Bu sözcüklerin sonundaki "-ı" eki ise rediftir. 2. ve 4. dizedeki "mezar", "kadar" söz­cüklerinde ise "ar" sesleri uyak oluşturmaktadır, redif yoktur.




SES BENZERLİKLERİNE GÖRE UYAKLAR


A.YARIM UYAK:

Dize sonlarındaki tek ses benzerliğine yarım uyak denir. Yarım uyak, sadece sessiz harfle ya­pılır.

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun
(Yunus Emre)

Yukarıdaki dörtlükte "belimizi—dilimizi—hali­mizi" sözcüklerinde "l" sesi yarım uyaktır. "- imi-zi" ekleri ise rediftir.


Atımızı koşalım
Dağı taşı aşalım
Sen yağmur ol ben bulut
Yağarken kavuşalım
(Mani)

Yukarıdaki dörtlükte "ş" sesi yarım uyak, "- alım" ekleri ise rediftir.



B.TAM UYAK:

Dize sonlarındaki çift ses benzerliğine tam uyak denir. Tam uyak biri sesli biri sessiz, iki harf­ten oluşur.

Ürperme verir hayâle sık sık
Her bir kapıdan giren karanlık
(Y. Kemal Beyatlı)

Yukarıdaki dizelerde "ık" sesleri tam uyaktır.


Yayla suyun yan gider
Yüreğimden kan gider
(Türkü)

Bu dizelerde "an" sesleri tam uyak, "gider" sözcükleri rediftir.

UYARI: Uzun okunan ünlüler de tam uyak oluşturur:

Dokunma keyfine, yalnız tetik bulun zirâ
Deniz kadın gibidir, hiç inanmak olmaz hâ
(Tevfik Fikret)

Bu dizelerdeki "â" sesi tam uyak oluştur­muştur. Çünkü "â = a + a"dır.



C.ZENGİN UYAK:

Sözcük ve eklerin son hecelerinde ikiden çok ses benzerliğine dayanan uyaklara zengin uyak denir.

Ay geçer, yıl geçer uzarsa ara
Giyin kara libas yaslan duvara
(Âşık Veysel)

Bu dizelerde "ara" sesi zengin uyaktır.

Bilmem ki adını onun kim saklar
Besbelli üşütür soğuk topraklar
(A. Kutsi Tecer)

Bu dizelerde "aklar" sesi zengin uyaktır. Re­dif kullanılmamıştır. İlk dizede "-la" yapım eki ve
"-r" geniş zaman eki kullanılmıştır. ikinci dizede ise çoğul eki olan "-lar" eki vardır.



D.TUNÇ UYAK:

Uyaklı sözcüklerden biri diğerinin içinde ay­nen yer alırsa tunç uyak oluşur. Tunç uyak, zengin veya tam uyak biçiminde olabilir.

N'oldu sana, yeşil pancurun indi
Karanlık akşamlara döndü ikindi
(Oktay Rıfat)

Bu dizelerin ilkinde "indi" sözcüğü, ikinci di­zedeki "ikindi" sözcüğünün içinde yer almıştır. Bu, zengin uyak biçiminde tunç uyaktır.


Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı
(F.N. Çamlıbel)

Bu dizelerde "çıktı" sözleri zengin uyak biçi­minde tunç uyaktır.

Bursa 'da eski bir cami avlusu
Mermer şadırvanda sakırdayan su
(A. H. Tanpınar)
Bu dizelerde "su" sözleri tam uyak biçimin­de tunç uyaktır.



E. CİNASLI UYAK:

Di­ze sonlarında sesleri aynı, anlamlan farklısözcükler cinaslı uyak oluşturur.

Almadan
Kokun aldım almadan (elmadan)
Bir de yüzün göreyim
Tanrı canım almadan
(Mani)

Bu dizelerde "almadan" sözcüklerinin yazılışlan aynı, anlamlan farklıdır ve cinaslı uyak oluş­turmuştur.


Sen sana bülbül, bana sen gülşen ol
Ko beni ağlayayım, sen gül şen ol
(Mesihi)

Bu dizelerde "gülsen" sözleri cinaslıdır,


Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz, kışım yazıma
(Gevheri)

Bu dizelerde "yazıma" sözleri cinaslıdır.


ÖNEMLİ UYARI
Divan edebiyatı düzyazısındaki uyağa "seci" (içuyak) adı verilir. Aşağıdaki cümlelerde koyu yazılmış sözcükler seciye örnektir:

Aşk bir zevktür. anun da başka bir dili var; aşk bir şevktür. anun da ayrı ehli var. Aşk bir cûştur. anun da şevdâları var; aşk bir buruştur, anun da deryaları var.
(Sinan Paşa, 15. yüzyıl)



ŞİİRDEKİ DİZİLİŞLERİNE GÖRE UYAKLAR

Şiirdeki dizilişlerine göre uyak türleri şu baş­lıklar altında incelenebilir:


a. Düz Uyak :

Bir şiirde her beyit kendi arasında uyaklı ise, o şiirde düz uyak kullanılmıştır. Buna "mesnevi tarzı uyak" da denir.

Düz uyağın şeması aşağıdaki gibidir:
—---------- a
------------- a
------------- b
------------- a

----- ■■----c
------------- c
------------- d
------------- d

EŞİK
Basma bu eşikte benim kalbim var
Kalbim ki bir uzak hayale ağlar
Kıskanç bir büyüdür bana uzletim
Zalim arzularla tutuşan etim
Her akşam bir çarmıh olur ruhuma
Ben de bilmem nasıl diner bu humma Saatler işkencem, günler celladım
Ne ben yalnızlığa bir lâhza kandım
Ne de yalnızlığım benden usandı
Tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı
(A. Hamdi Tanpınar)


b) Sarmal Uyak

Bir şiirde dizeler aşağıdaki gibi uyaklanıyorsa sarma (sarmal) uyak oluşur:

---------------- a
---------------- b
---------------- b
---------------- a

Gök dibinde havuzun
Sularda ellerimiz
Bütün emellerimiz
Anlaştı uzun uzun

Sular soğuk bir ışık,
Bakıyoruz havuza:
Suda omuz omuza
İki gölge karışık!

Bir kırık ay havuzda
Ağır ağır kayboldu
Havuz şafakla doldu
Gün doğdu ufkumuzda
(A. Hamdi Tanpınar)


c) Çapraz Uyak

Şiirde dizelerin aşağıdaki gibi uyaklanmasıyla çapraz uyak oluşur:

------------------- a
------------------- b
------------------- a
------------------- b

SERSERİ
Yeryüzünde yalnız benim serseri
Yeryüzünde yalnız ben derbederim
Herkesin dünyada varsa bir yeri
Ben de bütün dünya benimdir derim

Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı
Aradım bir ömür arkadaşımı
Ölsem dikecek yok mezar taşımı
Halime ben bile hayret ederim
(N. Fazıl Kısakürek)



d) Örüşük Uyak :

İlk kez İtalyan edebiyatında ve "terza-rima" nazım biçiminde kullanılan bu uyak türü, bizde Servet-i Fünun döneminde denenmiştir.

örüşük uyakta uyaklanış aşağıdaki gibidir:

------------------- a
------------------- b
------------------- a


------------------- b
------------------- c
------------------- b


------------------- c
------------------- d
------------------- c


KAVAL
Bir dereden kopardım
Bu incecik kamışı
Ve bir bıçakla yardım

Pek solgunsa da dışı
Sesinde gizli, berrak
Pınarların akışı:

Dinle, ne şakıyor bak!
(Ali Mümtaz Aralat)


e) Mani Tipi Uyak

Mani biçimindeki şiirler aşağıdaki gibi uyaklanırlar:


------------------- a
------------------- a
------------------- x
------------------- a

Dağlarda kar kalmadı
Gözlerde fer kalmadı
Daha yazacak idim
Kağıtta yer kalmadı
(Anonim)

Uyak Konusunda Ek Bilgi ;

Halk şiirinde en çok yarım uyak kullanılmış­tır. Yarım uyak kullanılması Orta Asya şiirin­den devralınan bir gelenektir.

Divan şiirinde uyak kurallarına çok önem ve­rilmiştir. Bu şiirde en çok zengin ve tam uyak kullanılmıştır. Divan şiirinde "uyak göz içindir." Yani birbiriyle uyaklanan sözlerde (Arap harfleri ile) yazılış benzerliği aranır. Halk şiirinde böyle bir anlayış yoktur.

Divan şiirindeki "göz için kafiye" anlayışına ilk tepki Tanzimatçılardan gelmiştir. Reca-izade Ekrem "kulak için kafiye" tezini ortaya atmış, bu görüş büyük taraftar toplamıştır.
Türk şiirinde uyaksız ilk şiiri Tanzimat sanat­çısı Abdülhak Hamit Tarhan yazmıştır (Vali-dem,1913).

Uyaklı şiir yazma geleneğine ilk esaslı tepki ise1930'lu yıllardan sonra ortaya çıkmıştır. Orhan Veli ve arkadaşları uyaklı, ölçülü şiire karşı çıkarak yeni bir anlayış geliştirmişlerdir.



ŞİİR SANATI - ŞİİR ÇEŞİTLERİ

Şiir Sanatı : Dildeki anlam, ses ve ritim öğelerinden yararlanarak bir duygu, düşünce yada olayı, yoğun ve sıra dışı anlatma sanatı olarak tanımlanabilir. İnsanoğlunun en eski ve kendine özgü anlatı türlerinden biri olması nedeniyle, bu güne kadar şiirin pek çok tanımı yapılmış, ama hiç birinin bu kavramı tam olarak açıklayamadığı görülmüştür.

Bu tanımlardan en yaygını, şiiri düz yazının karşıtı olarak gösteren tanımdır. Bir başka deyişle, şiir düz yazı ile anlatılamayan duygu ve düşüncelerin ses uyumları ile, kulağa hoş gelecek biçimde oluşturulan dizelerle anlatılmasıdır. Ama bu tanım manzumeyi de kapsar. Şiiri manzumeden ayıran özellik ise, manzumenin yüzeysel ve sıradan olmasına karşılık, şiirin yoğunluk ve derinliktaşımasıdır. Ölçü ve uyak,çağlar boyunca şiirin en ayırıcı niteliği olarak kabul edilmiştir.Ne var ki,yalnızca ölçü ve uyakla şiir yaratılamayacağı gibi, özellikle 20.y.y da ölçü ve uyak kullanılmadan da çok başarılı şiirlerin yazıldığı görüldü. Bunun sonucunda düz yazının nerede bitip şiirin nerede başladığı önemli bir sorun olarak ortaya çıktı. Düz yazıda dil yalnızca bir bildiri iletmenin aracıdır; bildiri iletildikten sonra sözcüklerin önemi kalmaz. Şiirde ise vurgu, sözcüklerin aktardığı bilgi kadar , sözcüklerin üzerinde de yoğunlaşır. Yani şiirde neyin söylendiğinden çok , nasıl söylendiği önemlidir.

Şiirin ne olduğunu tam olarak anlayabilmek için yapılması gereken en iyi şey, çeşitli türlerde çok sayıda iyi şiir okuyup bunların üzerinde düşünmektir. Böylelikle şiirin ne olup olmadığı, sözcüklerin nasıl seçildiği, nasıl sıralandığı , teşbih ve istiarelerin nasıl kullanıldığı gibi konularda daha çok bilgi edinilebilir.



LİRİK ŞİİR

Duyguların coşkulu ve heyecanla dile getirildiği şiirlerdir . Aşk ,özlem(hasret), ayrılık ,yalnızlık ,ölüm ,yurt-bayrak vb. duygular dile getirilir .

Akıldan çok , duygulara , hislere seslenen insanlarda güzellik sevgisi uyandırmayı amaçlayan aşk, ayrılık, hasret ve özlem konularını işleyen duygulu şiirlerdir. Okurun duygularına, kalbine seslenir. Eskiden Yunanlılarda “lir” denen sazlarla söylendiğinden bu adı almıştır. Tanzimat döneminde de bir saz adı olan “rebab” dan dolayı bu tür şiirlere rebabi denmiştir. Divan edebiyatında gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik şiire girer.


Endülüs’te Raks

Zil, şal ve gül. Bu bahcede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs üc defa kırmızı.

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir
İspanya neş'esi ile bu akşam bu zildedir.

Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, örtünüşleri...

Her rengi istemez, gözümüz şimdi aldadır.
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır..

Alnında halka halka aşüfte kakülü
Göğsünde yosma gırnatanın en güzel gülü...

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü sürmeli,
Şeytan diyor ki, sarmalı yüz kere öpmeli.

Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle
Her kalbi dolduran zile, her sineden "Ole!"
(Yahya Kemal Beyatlı)



DİDAKTİK ŞİİR

Bir düşünce ,bir konuda aydınlatmak ,bilgi veya öğüt vermek ,ahlak dersi çıkarmak amacı
taşıyan şiirlerdir . Bilim ,fen ,teknik ,ahlak , sanat vb konularda eğitici ,öğreticidir . Öğretici bilgi verici şiirdir. Bir şeyler öğretmek veya bilgi vermek amacıyla yazılan şiirlerdir. Didaktik şiirde duygu ve hislerden çok, fikir ağır basar. Didaktik şiir herhangi bir konuyu öğretmek amacıyla yazılır. Duygu yönü az olduğundan kuru bir anlatımı vardır. Kafiye ve ölçülerinden dolayı akılda kolay kaldığından , bilgiler bu yönde verilir. Fabllar ,manzum hikayeler didaktik özellik gösterir.Tevfik Fikret’in ve Mehmet Akif’in manzum hikayeleri didaktik şiir türünün güzel örnekleri arasındadır.

Gamlanma

Koyun meler , kuzu meler ,
Sular hendeğine dolar ,
Ağlayanlar bir gün güler ,
Gamlanma gönül gamlanma .

Yiğit yiğide yad olmaz ,
İyilerde ham süt olmaz ,
Bin kaygı bir borç ödemez ,
Gamlanma gönül gamlanma

Yiğit yiğidin yoldaşı ,
At yiğidin öz gardaşı ,
Sağlıktır her şeyin başı
Gamlanma gönül gamlanma.

Naçar karacoğlan naçar
Pençe vurup göğsün açar
Kara gündür gelir geçer
Gamlanma gönül gamlanma .
(KARACAOĞLAN)



EPİK ŞİİR

Konusu savaş ,kahramanlık ,yiğitlik , büyük göç ve doğal afetlerle ilgili olan şiirlerdir .
Epik şiirler kısa olabileceği gibi uzun manzum hikaye biçiminde de olabilir . Diğer bir deyişle
destanlar bu türe örnektir.

Büyük kahramanları ve onların yaptıkları işleri anlatan şiirdir. Epik sözcüğü EPOPE ( Destan ) sözünden doğmuştur. Bir milletin hayatını yakından ilgilendiren ve etkileyen tarih ve toplum olayları ile ilgili kahramanlıkları dile getiren hikaye şeklindeki şiirlerdir. Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri de epik özellik gösterir. Tarihimizde birçok şanlı zaferler yaşadığımızdan, epik şiir yönüyle bir hayli zengin bir edebiyatımız vardır.


KÖROĞLU DESTANI

Benden selam olsun Bolu beyine
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır.
At kişnemesinden, kargı sesinden
Dağlar seda verip, seslenmelidir.

Asker geldi , sıra sıra dizildi
Alnımıza kara yazı, yazıldı.
Delikli demir icat oldu, mertlik bozuldu.
Eğri kılıç kında, paslanmalıdır.

Köroğlu düşermi acep şanından
Çoğunu ayırır , er meydanından
Kır at köpüğünden, düşman kanından
Çevrem dolup, Şalvar ıslanmalıdır.



PASTORAL ŞİİR

Doğa güzelliklerini , kır ve köy ,çoban hayatını ve bunlara duyulan özlem , mutluluk ve sevgileri anlatan şiirlerdir.

Çoban Çeşmesi
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
Ne söyler su dağa çoban çeşmesi.
"Goynunu Şirin'in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmağa çoban çeşmesi...
"O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
Değdi kaç dudaga çoban çesmesi.
Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,
Kerem'in sazına cevap veren bu,
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
Sızmadı toprağa çoban ceşmesi.
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
Ateşten kızaran bir gül ararda,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,
Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...
(Faruk Nafiz Çamlıbel)



SATİRİK ŞİİR

Toplum hayatındaki aksayan yönleri , düzensizliklerin insanların çeşitli konulardaki
zayıflıklarının zekice , ince bir alay tarzı ile kişileri ve olayları eleştiren şiirlerdir. Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden , didaktik şiir için de incelenebilir. Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğrudur.

Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv , Halk edebiyatında taşlama , yeni edebiyatımızda yergi,eleştiri denir.

Yiyin, efendiler yiyin; bu hân-i iştihâ sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin !
Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir;
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?



DRAMATİK ŞİİR

Acıklı ve üzüntü verici olayları konu edinen şiirlerdir. Dramatik şiir manzum olarak yazılan
tiyatrolarda söz konusudur. İnsanın gözünün önünde acıklı , korkunç bir olay adeta canlandırılır.Dramatik şiir tiyatroda trajedi ve komedi olmak üzere ikiye ayrılır. Daha sonra dramın eklenmesiyle üç türe çıkmıştır. Edebiyatımızdan Abdülhak Hamid , Faruk Nafız Çamlıbel ,Necip Fazıl Kısakürek dramatik şiir türünün başarılı örneklerini ortaya koymuşlardır.

a. Trajedi : Hayatın acıklı yönlerini sahneye koymak ahlak ve erdem örneği vermek için yazılan manzum tiyatro eserlerine denir.

b. Komedi : Güldürme amacını güden güldürmek ve düşündürmek amacıyla hayatın gülünç yönlerini konu edinen tiyatro eserleridir.

c. Dram : Hayatı acıklı ve gülünç yönleriyle olduğu gibi yansıtmak için yazılan tiyatro eserleridir.

ANNEME MEKTUP

Ben bu gurbete ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim .
(Necip Fazıl Kısakürek)

15 Ekim 2007 Pazartesi

GERÇEK AŞK

Bir kız ve bir delikanlı, bir motosikletin üzerinde 180 Km hızla gidiyorlar ve aralarında şöyle bir konuşma geçiyor;

Kız : Lütfen yavaşla, ben korkuyorum
Delikanlı : Hayır, bak ne kadar eğlenceli
Kız : Lütfen, lütfen, çok korkuyorum
Delikanlı : Peki, beni sevdiğini söyle
Kız : Seni çok seviyorum, lütfen yavaşla
Delikanlı : Şimdi de bana sıkıca sarıl *
Kız delikanlıya sıkıca sarılır
Delikanlı : Kaskımı alıp, kendine takar mısın? Başımı çok sıktı..

Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıktı: Motorsiklet Kazası; Motorsiklet, fren arızası nedeniyle, bir binaya çarptı. Üzerindeki 2 kişiden sadece biri kurtuldu.

Gerçek ise şöyleydi; Yolun yarısında, delikanlı frenlerin bozulduğunu anlamış ama bunu kıza belli etmek istememişti. Bunun yerine, kızdan kendisini sevdiğini söylemesini istemiş ve kendisine son defa sarılmasını istemişti. Sonra da kendi ölümü pahasına, kızın başlığı takmasını ve hayatta kalmasını sağlamıştı. İşte gerçek aşkın anlamı da buydu...

HAYAT DERSİ

Bir gün bir profesör, masasının üzerinde birkaç kutu olduğu halde felsefe dersindedir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve içerisini pinpon topları ile doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar,Öğrenciler ittifakla kavonozun dolduğunu ifade ederler,Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, pinpon toplarının aralarındaki boşlukları doldurur.Ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar,Onlar da "evet" doldu derler.Tekrar profesör masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavnoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur.Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar,Öğrenciler de koro halinde "evet" derler.Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler!
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek "eveet" diyerek; ben "Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım" der.Şöyle ki; Bu pinpon topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; dininiz, ibadetleriniz,aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir. Şayet diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur.O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir;işiniz, eviniz, arabanız vs.Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir."Şayet kavanoza önce kum doldurursanız..." diye, anlatmaya devam eder, "çakıl taşlarına ve özellikle de pinpon toplarına (yeterli) yer kalmaz.Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır.Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arzeden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sıhhatinize dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle pinpon toplarını kavanoza yerleştirin.Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin.
Gerisi hep kumdur.
Bu ara bir öğrenci parmağını kaldırır ve sorar; "
Peki, o iki fincan kahve nedir?"
Profesör gülerek: "Bu soruyu sorduğuna sevindim. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar vakit ayırın!"

GİDİYORMUŞSUN...

Gidiyormuşsun...

Bir parça daha kırıldı içim, biraz daha kanadım. Biraz kan ağladım; biraz kendime, biraz sana, biraz suçsuz, günahsız insanlara kızdım, sonra da dışarı attım kendimi. Uzun uzun yürüdüm; yaptıklarımı, yaptıklarını, yaşanan, yaşanmayan her şeyi düşündüm. Bazen haklı sen oldun, bazen ben... Sonra yorulduğumu farkettim... Yitirilmiş bir hayatın muhakemesini yapmaktan yoruldum. Sağlığımı, senelerimi gurura yenik düşmüş bir hayatın kırıntılarından kurtarmaya çalışmaktan, kırık ruhumu onarmaya çalışmaktan yoruldum artık. Eve döndüm, yorgunluğuma sarıldım sen diye ve kapadım gözlerimi.

Gidiyormuşsun...

Umudumu da götür yanında. Bana döneceğin günü ummaya gücüm yetmezken artık, şehirle beraber beklemek istemiyorum seni. Ne varsa gönlümde, seni hayatımdan çıkarırken bıraktım yanına. Bu acılı umudu da sen sıkıştır bavuluna, hayallerine kat, çoğalsın biten ömrüm yarınlarınla.

Gidiyormuşsun...

Ne kadar kolay vazgeçtim senden yıllar önce, değil mi? Arkama bakmadan çekip gittim. Bu kadarını beklemiyordun, incitmekti biraz tek istediğin oysa; ama ben gideceğin günü bekleyerek yaşayamıyordum artık sevgili. Senin için sevmek çok geçti artık. Bu yüzden ses çıkarmadın arkamdan. Evet, kırgındım, gitmiştim ama affetmek için bir tatlı sözdü yolunu beklediğim. Bekledim, değmezmişim, anladım.

Artık benim hasta ruhuma sen bile çare olamazsın...

Gidiyormuşsun...

Hoşçakal sevgili...

HOŞ GELDİN

Çizebilseydim
Bahar olacaktı yüzün…
Yazabilsem,En uzunu şiirlerin...
Olmadı, beceremedim...
Adını duvarlara yazacak çağım da
Çoktan geçti benim.
Yasak sevdamın
Gözaltı tarafı...
Çaresiz,Seni yüreğimde erittim.
Ama yine de hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi
Hoş geldin!...

'Ağır ağır çıkılan bir merdiven' yok...
Eskittiğin yıllardan değil,
Sızlayınca yüreğin, anlıyorsun: yine gecikmişsin...
Sen, yeni yeni öğreniyorsun sevmeyi,
Bense çoktan düşürmüşüm aklıma ölümü...
Gönlün bedene baş kaldırdığı yerdeyim...
Ama yine de hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin

Ben bir bu dağları eskitemedim,
Bir de sana düşmüş yüreğimi...
Gittiğim yolları hiç hesaba katma!
Düşünü görmediğim uykular zaten haram
Gökyüzünü boyayacak zaman da kalmadı...
Haydi sar kollarını...
'Ayrılık' diyeceğim,Dilim varmıyor...
Daha yeni söylemiştim;
Hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin.

Deniz tuzunu saklıyor
Çizdiğim beyazlarda
Karlar çürüdü
Suyumuz ekşi,
Gönlümüz kırık.
Sevip de kaçanların hiç biri, yüzyıllardır yakalanamadı.
Firarinin umudu tükenmiyor,
Yaşamadan bitmiyor kör olası...
Ama yine de hoş geldin eskimeyen yüzümün yeni gülümseyişi
Hoş geldin!...

Bir tarafımızı Eylül'de budamışlardı
Kalanı, sevdana kurban...
İçtiğim içkiye seni düşürdüm,
Bu akşam gözlerimi
Küllükte söndürdüm.
Hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin!...
Korkunun bittiği yere yazdım adını,
Dağların en kuytu yerine...
Sonsuzluk değildi beklediğimiz,
Bir parça 'mutluluk' diye diretmiştik.
Çok mu geldi bilmem ki
Tanrının gözüne
Ama yine de hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi!...
Eskidi saatler,
Zamanı geldi,
Yeniden düşmeliyim yollara...
Geceler sırtımda
Cebimde sevdalarım
Yardan öte söyleyecek sözüm vardı benim.
Düşlere saklamalı şimdi yari, uyanmamacasına!
Yükselmeli ateşim
Kanamalı sıkmaktan avuç içlerim
Terleyip atmalıyım içimden seni
Kimseler bilmemişti, görmemişti gelişini,
Benden gidişindeki gibi...
Ama yine de hoş geldin.
Eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!...

Tayfun TALİPOĞLU

14 Ekim 2007 Pazar

EDEBİ SANATLAR

A-) Mecaza Dayalı Söz Sanatları

Mecaz (Değişmece)
Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması,Düz Değişmece)
Teşbih (Benzetme)
İstiare (Eğretileme / Deyim Aktarmaları)
Teşhis (Kişileştirme)
İntak (Konuşturma)
Kinaye (Değinmece)
Tariz (Dokundurma,İğneleme)

B-) Anlama Dayalı Söz Sanatları

Hüsn-i Talil (Güzel neden bulma)
Tecâhül-i Ârif (Bilip de bilmezlikten gelme )
Tenasüp (Uygunluk)
Leff ü Neşr, Mübalağa (Abartma)
Tezat (Karşıtlık)
Tekrir (Yineleme)
Telmih (Hatırlatma)
Tevriye,İstifham (Soru sorma)
İrsâl-i Mesel
Nida
Rücû
Terdîd
İktibas
Îham…

1-) MECAZ ( DEĞİŞMECE )

Bir sözcüğün gerçek anlamlarından (temel ve yan anlamlarından) sıyrılarak,başka bir sözcüğün yerinde kullanılmasıdır. Sözcükler cümle içerisinde ya da en azından başka sözcüklerle öbekleşerek mecazlı anlam kazanır.Deyimler,mecazlı öbeklerin en tipik örnekleridir. Atasözlerinde de mecaz bolca kullanılır.

Sözcüğe mecazlı anlam yüklenmesinde iki ana yöntem vardır:

a) Benzetmelerden yararlanılarak gerçekleştirilen anlam aktarmamaları ;bir başka deyişle "benzetme ilgisine dayalı" mecazlar (Benzetme,eğretileme,kişileştirme,kinaye,tariz,abartma)

b) Benzetme dışı ilgilerle gerçekleştirilen mecazlar (Mecaz-ı mürsel,ad aktarması)

Her iki durumda da sözcüğün gerçek anlamından (temel ve yan) uzaklaşıpbaşka bir sözcüğün yerini alması,değişim söz konusudur.

* " Günler akıp gidiyor."

Akmak sözcüğü mecazlıdır. Günler,akıcı bir maddeye,mesela bir suya benzetilerek mecaz gerçekleştirilmiştir."akıp" sözcüğü,değişmece yoluyla "geçip" sözcüğünün yerini almıştır

* "O kadar susamış ki bardağı bir dikişte bitirdi."

Sözü edilen kişi bardağı değil,içindeki suyu içmiştir."bardak" sözcüğü "su" sözcüğünün yerini almıştır.Benzerlik söz konusu değildir. İç - dış ilgisiyle mecaz gerçekleştirilmiştir.

UYARI : Mecazlı kullanımı ayırt etmenin bir yolu da, sözcüğün yeni kazandığı anlamın gerçekte mümkün olup olmadığına bakmaktır.Mesela yukarıdaki kullanımlarda günlerin,gerçek bir su gibi akması mümkün değildir.Su içerken bardağın "bitmesi" şöyle dursun,bir zerresinin eksilmesi bile düşünülemez.

ÖRNEKLER

*"Duygularımız içimize sığmadı, "alkış" ve "bravo" larla dışarıya döküldü.

Duygular akıcı bir maddeye benzetilmiş,"sığmamak" ve "dökülmek"sözcükleri mecazlı kullanılmıştır.

* "Bu işçi biraz daha pişmek ister." (soyut; olgunlaşmak anlamında)

* Barış umutları yeşerdi." (soyut; oluşmak anlamında)

* "Serin ama tatlı bir ilkbahar akşamıydı." (soyut; hoş anlamında)

* "Olaylara bir de bu gözle bakmalısın." (anlayış anlamında)

* "Yeni idarecimizin davranışları hamdı." (tecrübesizlik )

* "Ölçülü davranışları vardı." (seviyeli)

DİKKAT! Mecaz anlamlılıklar sözcük,deyim,argo ve atasözü düzeylerinde görülebilir:

* "Lodos soğuğu kırdı." (sözcük düzeyinde)
* "Onun ne zamandır kırdığı ceviz kırkı aşıyordu zaten." (deyim)
* "Seni görünce kirişi kırdı tabii." (argo)
* "Ana sorunumuz bu değil." (sözcük)
* "Borsada kaybedince kafayı yedi." (argo)
* "Bu boş kafalar gelişmemizi engelliyor." (sözcük)
* "Her işte kılı kırk yarardı." (deyim)
* "Ateş düştüğü yeri yakar." (atasözü)

Argo Düzeyinde Mecaz: Toplumda herkesçe kullanılan dilden ayrı olarak belirli kesimlerce kullanılan ancak genel dilin içinde yer alan ve ondan türeyen özel dile argo denir.

GERÇEK ANLAM ARGO ANLAM
Çok sövmek- kalaylamak
kolayca kandırılabilen -keriz
hapishane -dam,delik,kodes,kafes
esrar -ot
öldürmek -nallamak


2-) MECAZI MÜRSEL ( AD AKTARMASI )

Benzetme ilgisi söz konusu olmadan,başka bazı ilgilerle,bir sözün başka bir söz yerinde kullanılmasıyla oluşturulan mecazlardır.

İç -dış ilgisi
* "Anne, çamaşır kazanı kaynadı,gel!"
* "Üstünü çıkarıp yatağa uzandı."
* "Ne zamandır evde tencere kaynamıyor."
* "Bu depoyla Düzce'ye kadar gideriz."
* "Şofben yanıyordu."

Parça - bütün ilgisi
* "O zamanlar bu gazetede usta kalemler vardı."
* "Üniversitedeki kürsüsünde yıllarca çalıştı."
* "Motor gece karanlığında yükünü Bartın'a boşalttı."
* "Bu sahalarda nice altın ayaklar top koşturdu."

Neden - sonuç ilgisi
* "Hay mübarek! Bereket yağıyor bereket!"
* "Bahar aylarında rahmet düşmezse ürün iyi olmaz."

Sanatçı - eser ilgisi
* "Davetlilere piyanosuyla önce Çaykovski,sonra Mozart çaldı."
* "Şimdi de biraz Yûnus Emre okuyalım mı?"
* "Pikapta Münir Nurettin dönüyordu."

Yer , yön , bölge , çağ - insan ilgisi
* "Eve haber verip geleyim."
* "Batı ve Doğu ,inanç ve felsefe yönünden hem birbirini etkilemiş hem birbirine uzak durmuştur."
* "Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır."
* "Ankara bu notaya cevap vermekte gecikmedi."
* "Adresi bir de şu büfeye sorsak mı?"
* "Sizin işinizi şu masa halleder beyefendi."

Soyut - somut ilgisi
* "Türklük yüreğini dağlasın gayrı/Cihan da bizimle ağlasın gayrı."Somut bir varlık olan "Türk insanı,Türk milleti " yerinde, soyut olan "Türklük" kullanıldı.

* "Gençlik; kafası ve yüreğiyle toplumun güvencesidir.""Gençler" yerine soyut olan "gençlik";"düşünce" yerine somut olan kafa;"cesaret,duygu" kavramları yerine somut olan "yürek" kullanıldı.

Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz.

1. "Ön sokakta yer yok,arabayı arkaya bırakınız."
2. "Çocuk kitapları birinci hamura basılmalı."
3. "Sen bu otobüsle git,ben Bartın'a bineceğim."
4. "Koştu yokuş aşağı,rengi atmış bir şapka."
5. "Depremden sonra Düzce geceyi sokakta geçirdi."
6. "Marmara'da her yelken / Uçar gibi neşeli."
7. "Tiyatroda oynamam konusunda bütün mahalle beni destekledi."
8. "Turistler bu tur için yeni lokomotifler yerine buharlıyı tercihediyorlar."
9. "Koparıp öpmek için,basacağı toprağı Bütün şehir bekliyor onu dizler üstünde."
10. "Türkiye,Tanzimat'la yüzünü Batı'ya çevirmişti."


3-) TEŞBİH ( BENZETME )

Anlatımı güçlendirmek amacıyla,aralarında ortak nitelik bulunan iki varlık ya da kavramdan,ortak nitelik yönünden güçlü olandan zayıf olana aktarma yapılmasıdır.

Benzetmenin dört öğesi vardır :

1.Benzeyen ( B ) : Özellikçe zayıf olan
2.Kendisine Benzetilen ( KB ) : Özellikçe güçlü olan
3.Benzetme Yönü ( BY ) : Aktarılan özellik
4.Benzetme Edatı ( BE ) : gibi,kadar,sanki,güya,misal,andırmak ….

Bunlardan ilk ikisi benzetmenin asıl öğeleridir.Benzetme yönü ve benzetme edatı yardımcı öğelerdir. Yardımcı öğeler kullanılmadan da benzetme gerçekleştirilebilir.


ÖRNEK " Cennet gibi güzel vatan "

Bir benzetmede bu dört öğe her zaman bir arada bulunmayabilir.Benzetme,kullanılan öğeler bakımından çeşitlere ayrılır:

1.Ayrıntılı (Tam) teşbih : Dört öğesi de bulunan benzetmedir.

ÖRNEK

"Ah bu türküler,köy türküleri
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz.

"Benzeyen : Köy türküleri
Kendisine benzetilen : Ana sütü
Benzetme yönü : temiz ve candan olması
Benzetme edatı : gibi

2.Kısaltılmış teşbih : Benzetme yönü bulunmayan benzetmedir.

ÖRNEK "Kutu gibi bir dairede oturuyor."

3.Pekiştirilmiş teşbih :Benzetme edatı bulunmayan benzetmedir.

ÖRNEK "Bir siyah kadındır kaldırımlarda gece "

"Yollar köyleri saran eskimiş çerçeveler "


4.Yalın teşbih (teşbih-i beliğ) : Benzeyen ve kendisine benzetilenle yapılan benzetmedir.

ÖRNEK " Gül tenli sevdiğim "

" Selviler içinde bir alevdir Emir Sultan "

"Unutmakta haklısın kömür gözlüm/Haklısın…Bu sözüm sana sitemdir"


UYARI ! Tam teşbihte mecaz yoktur. Çünkü bütün sözcükler gerçek anlamlarını korumaktadır. Benzetme kısaldıkça anlatım güçlenmekte,mecaz havası oluşmaktadır.
Mecaz, pekiştirilmiş benzetmede başlar, teşbih-i beliğde iyice güçlenir.

Aşağıdaki örnekleri bu açıdan inceleyiniz.

"Annem melek gibi temiz ruhlu bir insandı." (tam teşbih,mecaz yok)

"Annem iyilikte,bir melekti." (Pekiştirilmiş benzetme,mecaz var; çünkü,"anne" aslında melek değildir;"melekti" sözcüğü mecazdır.)

"Melek annem,cennete doğru yola çıktı." ("Melek annem" sözü teşbih-i beliğdir. Mecaz iyice güçlenmiştir.Özellikle "melek" sözünde yoğun bir mecaz anlam vardır.)


Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz
1."Ovadan bakılınca çelikten dev bir testere ağzını andıran tepeler, yaz kış ışıl ışıldır."
2."Bütün gece vagondan vagona un çuvalları taşımış hamallar gibiyiz."
3."Büyük sahra denen bu kum denizinde daha günlerce hamallık edeceğiz."

UYARI ! Benzetmelerde "benzemek,andırmak,dönmek" gibi fiiller ve bunlardan türetilmiş fiilimsiler edat yerinde kullanılabilir.

"Saçların tarumar,gözlerinde nem/Ateşe benzerdin,küle
dönmüşsün."

4."Erciş sapağında,Van Gölü mavi bir çarşaf gibi önüme serildi."
5."Beş altı araba,gelin alayı gibi sıralandı."
6."Fırtınada bir deniz feneri kadar yalnızdım."
7."Rujlu dudakları açık bir yarayı andırıyordu."
8."Köpek leşi gibi uyuyor şehir."
9."Ağzımda bal gibi tatlı bir türkü…"
10."İyi sözler söylenmiş bir kadın gibi güzelleşiyor dünya."
11."Sürüklenen bir kış ölüsüdür zaman."
12."Biliyorum / Şiir bir pencere kuşudur."
13."İnsan bir ormandır derdim sana hep."
14."Bir bakışı vardı Esma'nın / Kavak yelleri gibi pırıl pırıl."
15."Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım."
16."Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik."
17. "Durmuş bir saat gibiydi durup geçmeyen zaman."
18. "Şiir bir cennet bahçesi / Girmeyene anlatılmaz."
19. "Gözlerimiz kurşun,elimiz bıçak/Severek öldürdük güzellikleri."
20. "Garibanlar yolunuyor kaz gibi/Hangi kuşun neresini yazayım."
21. "Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi."
22. "Acep beni anar m'ola / O kaşları keman şimdi."
23. "Ve çobanlar gibi dallar yaktık."
24. "Kul Mustafa karakolda gezerken /Gülle kurşun yağmur gibi yağarken."
25. "Yıldız gibi doğdukça güzel her akşam."


4-) İSTİARE (EĞRETİLEME)

Temel öğelerden (benzeyen, kendisine benzetilen) sadece biri söylenerek yapılan benzetmeye istiare denir. İstiare, bir sözün benzetme amacıyla, başka bir söz yerine kullanılması olarak da tanımlanabilir.

"Yuvayı yapan dişi kuştur." Bir atasözü olan bu cümlede,"kadın", "dişi kuş"a benzetilmiş, ancak benzeyen (kadın) kullanılmamıştır. Bu bir istiaredir.

İstiareler ikiye ayrılır:

Açık İstiare: Sadece kendisine benzetilen kullanılır.
Kapalı İstiare: Sadece benzeyen kullanılır.

ÖRN. "Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?"

Şakaklardaki beyazlık kar'a benzetilmiş. Ancak benzeyen kullanılmamış. Bu, açık istiare örneğidir.

ÖRN. "Çatma kurban olayın çehreni ey nazlı hilâl!"

Şair, bayrağı kaşlarını çatmış bir insana benzetiyor; ancak "insan" (kendisine benzetilen) dizede açıkça geçmiyor. Sadece benzeyen öğesi kullanılmış. Bu,kapalı istiare örneğidir.

NOT: Kapalı istiarelerde yalnız Benzeyenin (özellikte zayıf olanın) kullanıldığını biliyoruz. Bu tür benzetmelerde Kendisine Benzetilenin özelliklerinden (benzerlik yönünden) bazıları da ipucu olarak kullanılır.

ÖRN. "Çocuklar okula doğru adeta uçuyorlardı."

Çocuklar "kuş"a benzetilmiş,"kuş" değil uçmak eylemi kullanılmıştır.

ÖRN. "Gözlerinden uyku akıyordu."

"Uyku" akıcı bir maddeye (mesela suya) benzetilmiştir."Akıyordu"eylemi ipucu olarak kullanılmıştır.

NOT:T eşhis (Kişileştirme),insan olmayan varlıklara insan niteliği kazandırma,insana ait özellikleri o varlıklara mal etme,insandan diğer varlıklara aktarmadır. Her teşhiste,bir kapalı istiare vardır; çünkü bu tür benzetmelerde Kendisine Benzetilen bir insandır ve söylenmemiştir.
Her Kapalı İstiarede ise Teşhis yoktur.

ÖRN. "Boynu bükük buğdaylar, yağmur özlemiyle gökleri gözlüyorlardı."

Burada TEŞHİS ve KAPALI İSTİARE vardır. "Buğdaylar" insana benzetilmiş; "özlem çekmek","gözlemek" gibi özellikleri buğdaya mal edilmiştir.

ÖRNEKLER

* "Derinden derine ırmaklar ağlar / Uzaktan uzağa çoban çeşmesi."
B: Irmaklar ve çoban çeşmesi KB: İnsan(?) BY: ağlamak(ipucu) TÜR: Kapalı İstiare

* "Gece akıp gitti / Çevirin gündüzün sayfalarını."
B: gece KB: akıp giden bir madde, su (?) BY: akmak(ipucu) TÜR : Kapalı İstiare

* "Gülüm beni terk edecek / Hasretiyle öldürecek."B: sevgili (?) KB: gül TÜR : Açık İstiare

* "Nice dolaşık yolları çözdüm bıraktım."
B: yollar KB: ip, ip yumağı (?) BY: dolaşık, çözmek (ipucu) TÜR: Kapalı İstiare

* "Gönül her çiçekten bal almak ister / Kırıldı kanadı.uçamaz oldu."
B: gönül KB: arı (?) BY: çiçek,bal almak ve kanadı kırılmak(ipucu) TÜR: Kapalı İstiare


Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz

1. "Eğilmiş arza,kanar,muttasıl kanar güller."
2. "Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor."
3. "Bir med günü gökyüzü kurşunla örtülü."
4. "İki kapılı bir handa / Gidiyorum gündüz gece."
5."Can kafeste durmaz uçar / Dünya bir han konan göçer."
6. "Yüce dağların başında salkım salkım olan bulut."
7. O kızıl zafer kartalının / Çankaya'da kurulmuş yuvası."
8. "Güneş, denizin mavi sularında saçını yıkıyordu."
9. Kurban olam kurban olam / Beşikte yatan kuzuya."
10."Yeşil kurbağalar öter göllerde / Kırıldı kanadım kaldım çöllerde."
11."Yürüyordum, ağlıyordu ırmaklar."
12."Havada bir dost eli okşuyor elimizi."
13."Yüce dağ başında siyah tül vardır."
14."Sabahtan uğradım ben bir fidana."
15."Mor menekşe boyun eğmiş / Yapracığı suya deşmiş."
16."Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor."
17."Birçok seneler geçti dönen yok seferinden."
18."Semânın kandilleri yanmıştı."
19."Durur tekbir alır dağlar / Döner dağlarda kartallar."
20."Vatan ufkundaki en güzel çeyizEn şanlı süs,baktım yarıya çekildi."
21."Uzak dağlarda kaybolmuş bir bulut/Rüzgârın bir unutkanlığıdır."
22."Yedi tepeli şehirde bıraktım gonca gülümü."
23."Saçlarıma yıldız düşmüş koparma anne."
24."Görünmez kanatlarıyla hatıralar / Camlara çarpıp duruyor."
25."Başımdan bir kova sevda döküldüIslanmadım,üşümedim,yandım oy!"

5-) TEŞHİS ( KİŞİLEŞTİRME )

İnsana ait özelliklerin insan olmayan varlıklara mal edilmesiyle gerçekleştirilen mecazlı bir anlatım özelliğidir. Bazen benzetme çoğu zaman da kapalı istiare biçiminde gerçekleştirilir.

ÖRNEKLER

* "Sevincinden ağlayan,gülen,haykıran rüzgâr Kalplere sevinç,umut ve inanç getiriyor. "Rüzgâr,insan gibi sevinmekte,sevincinden ağlamakta,gülüp haykırmaktadır.Böylece kişileştirme gerçekleştirilmiştir.
Kendisine benzetilen "insan"söylenmediği,gülmek,ağlamak,sevinmek,haykırmak gibi insana ait özellikler 'benzetme yönleri' belirtildiği için kişileştirme, kapalı istiare biçiminde gerçekleştirilmiştir.

* "Rüzgâr,bir insan gibi sevincinden ağlıyor,gülüyor,haykırıyordu." denirse benzeyen de kendisine benzetilen (insan) de belirtildiği için kişileştirme,benzetme şeklinde gerçekleştirilmiş olur.

* "Dağ başını duman almış / Gümüş dere durmaz akar."

İkinci dizede,insanın 'ağlama' özelliği 'dere'ye aktarılmış,dere kişileştirilmiştir.Aynı zamanda kapalı istiare yapılmıştır.

* "Ben öpmeden önce yanaklarını/Varsın teller,tüller,duvaklar öpsün."
t
eller,tüller,duvaklar' kişileştirilmiştir.

* "Besbelli her saat artar kederi/Belki de yüreği yara dağların."

İnsana ait 'yüreği yaralı' ve 'kederli' olmak dağlara verilmiştir.

*Bir yağmur başlar ya inceden ince/Bak o zaman topraktaki sevince."

'sevinmek' özelliği toprağa verilmiştir.

*"Renkler başkalaştı gün ortasında/Koyu bir karanlık öptü denizi."

'öpmek' özelliği karanlığa mal edilmiştir.

* "Bir bulut gezer yayla yayla Anadolu'yu Bir baştan başa selâm götürür."

'selâm götürmek' özelliği buluta verilmiştir.

* "Aynalar,bakmayın yüzüme dik dik İşte yakalandık,kelepçelendik."

Şair,kendisine dik dik baktıklarını söyleyerek 'aynaları' kişileştirmiştir.

* "Kuşlar,senin uzak diyarlara gittiğini söylediler bana."

'Kuşlar' konuşmaktadır,kişileştirme yapılmıştır.

* "Konunun hassasiyeti nedeniyle kalemimin çok temkinli hareket ettiğini okurların fark etmişlerdir."

'kalem' insan gibi temkinli,tedbirli,ölçülü hareket ediyor.

Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz

1. "Toplanırken göklerde bulutlar yığın yığınHırçın bir fırtınaya dönüşüyordu deniz."
2. " Dans eden kelebekler,şarkı söyleyen kuşlar,göz kırpan çiçeklervardı o yerde."
3. "İçmiş gibi geceyi bir yudumda / Göğün mağrur bakışlı bulutları."
4."Dinle yolcu bu su onun sesidir/Sinsi adımlarla akşam yürüyor."
5. "Rüzgâr uyumuş,ay gülüyor; her taraf ıssız."
6. "Yeditepe üstünde zaman bir gergef işler."
7. "Çukurova bayramlığın giyerken."
8. "Bir balık ağlıyordu / Denizde / Başını yaslamış / Ufacık bir yosunparçasına."
9. "Dinmiş denizlerin şarkısı, rüzgâr uymaktaKörfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta."
10."Yeşil sedirlerde dinlenir huzur."


6-) İNTAK ( KONUŞTURMA )

İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkları konuşturma sanatıdır. Konuşturma,kişileştirmeden sonra gelir.Varlık önce kişileştirilir, gerekirse konuşturulur.

ÖRNEKLER
* "Ben bir ayrıkotuyum / Ne buğday amcam,ne pirinç dayım /
Mısırla akraba bile değilim. / Bir yeşermeye göreyim: /
Kızmasınlar halim duman / Canıma kastederler yapabilseler /
Ama nafile kurumam." Ayrıkotu konuşturulmuştur.

* "Benim adım dertli dolap / Suyum akar yalap yalap /
Böyle emreylemiş Çalap (Tanrı) / Derdim vardır inilerim."

* "Adam elini uzattı;tam onu koparacağı sırada,mor menekşe:'Bana dokunma!' diye bağırdı."

* "Küçük bir çeşmeyim yurdumun / Unutulmuş bir dağında /
Hiç kesilmeyecek suyum / Yıldızların aydınlığında / Boyuna akar dururum."

Verilen parçada "çeşme" insan gibi konuşturuluyor.

* "Akıl ersin,ermesin sevdama Senden yanayım, dedi yeşeren dal senden yana."

UYARI ! Konuşturulan varlıklar kişileştirildikleri için kullanılan her intak sanatıyla birlikte teşhis sanatı da yapılır; ancak yapılan her teşhiste intak sanatı yoktur.

* "Ey benim sarı tamburam / Sen ne için inilersin? /'İçim oyuk derdim büyük / Ben anınçün inilerim!..' "* " 'Yıldızlar sönsün' diyerek bağırdı karanlıktan sümbül."

7-) KİNAYE ( DEĞİNMECE )

Bir sözün, benzetme amacı güdülmeden, hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde kullanılmasına kinaye denir. Kinayede asıl kastedilen, mecaz anlamdır. Kinayeden;karşıdakini incitmeden iğnelemede,hafif ve zarif biçimde alaya almada yararlanılır. Deyim ve atasözlerimizde kinayeye çok rastlanır.

ÖRNEKLER

* "Arkadaşın dayısı güçlüdür, halleder."
* "Bırak onu, burnu büyük adamdan hayır gelmez."
* "Çocukların velvelesi, herkesi ayağa kaldırdı."
* "Çok zahmet çektik, sonunda ayağımız düze bastı."
* "Ne yapsın, ayağı kaydı bir kere."
* "Böyle yürürseniz mahalleye yatsıya varırsınız."
* "Bu taşı bize dostumuz atıyorsa durup düşünmemiz gerekir."
* "Eh,bu hızla gidersek, okula belki yarın sabah varırız." ÖSS

* "Ey benim sarı tamburam
Sen ne için inilersin-
İçim oyuk derdim büyük
Ben onun'çün inilerim."

* "Ben toprak oldum yoluna
Sen aşırı gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın?"

* "içinizde en yürekli olan gelsin."
* "Yokuş çıkmayı göze almayanlar hep çukurda kalır."
* "Atılan ok geri gelmez."
* "Rüzgâra karşı tüküren kendi yüzüne karşı tükürür."
* "Karşısında ağzımı açamadım ki."

8-) TARİZ ( DOKUNDURMA / SİTEM / İĞNELEME )

Sözcük anlamıyla "dokundurma","taşlama","taş atma" demektir. Terim olarak; bir sözün görünürdeki anlamının tam tersi amaçlanarak kullanılmasıyla gerçekleştirilen mecazlı anlatımdır. Kinayedekinden daha keskin alay ve eleştiri içerir. Yazıda tariz,bazen parantez içerisinde ünlem ( ! ) işaretiyle belli edilir.

ÖRNEKLER

* "Bazı sevgili dostlarımın ( ! ) benim için karpuz kabuklarının en kayganlarını hazırladıklarını biliyorum."

* "Adamınız,Allah için, gerçekten ustaymış; onun eli değeli bizim makine kararsızlığı bıraktı; artık hiç çalışmıyor."

* "Kefil olduğunuz gece bekçisi hakikaten güvenilir çıktı; üç gün sonra bizim kasayı yüklenip kayboldu."

* "Benim oğlum çok cesurdur canım,horozdan korktuğuna bakmayın."

* "Çayın nefis olmuş,kabak suyu gibi."

UYARI Dokundurmaca anlamını çözebilmek için, sözün nasıl bir durum için, hangi ortamda kullanıldığına; varsa, diğer cümlelere dikkat etmek gerekir.

* "Ne kadar kültürlü olduğu ( ! ) yazılarından belli."

* "Beni ne çok sevdiğini ( ! ) biliyordum zaten;iki yıl sonra telefon etmek zahmetine girerek bunu kanıtladın."

* "Ne kadar eli açık olduğunu gördünüz değil mi?Derneğe tam bir milyon lira bağışladı."

* "Bu ne kudret ki Elifbâ'yı okur ezberden.

* "Aferin oğlum Ahmet / Bu yolda devam et / Herifçioğlu Sen Mişel'de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü / Nitsin Mahmut Makal'ı."

UYARI Tariz ile kinaye karıştırılmamalıdır. Tarizde sözün gerçek ya da mecaz anlamda kullanılmasından çok,karşıt anlamı önemlidir. Kinayede ise sözün her iki anlamının bir arada kullanılıp kullanılmadığına bakılır.


9-) HÜSN-İ TALİL ( GÜZEL NEDEN BULMA )

Bir olayı gerçek nedeninin dışında daha güzel ve hayali bir nedene bağlayarak açıklamadır.

ÖRNEKLER

* "Sen gittin yaslara büründü cihan
Soluyor dallarda gül dertli dertli"

Şair, "akşamın gelişini" ve "gülün solmasını", "sevgilinin gidişine bağlamıştır.Böylece gerçek neden yerine hoşa giden, hayali bir neden bulmuştur.

* "Güzel şeyler düşünelim diye
Yemyeşil oluvermiş ağaçlar"

Şaire göre ağaçlar, insanların mutlu olmasını, güzel şeyler düşünmesi için yemyeşil olmuştur. Bu ağaçların yeşil olmasının gerçek nedeni değildir. Şair gerçek nedeninin dışında daha güzel ve etkileyici bir neden bulmuştur.

* "Yeni bir ülkede yem vermek için atlarına
Nice bin atlı kapılmıştı fetih rüzgârına"

Akıncıların yeni ülkeler fethetme isteklerinin nedeni olarak, şair atlarına yeni bir ülkede yem vermek isteyişlerini gösteriyor. Oysa fetihlerin asıl amacı toprak kazanmaktır.

Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz

1- "Güller ki yüzünün renginden utandıkları için kızardılar"
2- "Yoksun diye bahçemde çiçekler açmıyor bak."
3- "Ey sevgili sen bu ilden gideli yaprak döktü ağaçlar, soldu gökyüzü."
4- "Sen gelince güller açar bahçemde / Bahar güler kahkahayla."
5- "O çay ağır akar yorgun mu bilmem Mehtâbı hasta mı,solgun mu bilmem"
6- "Bir düğün havası eserdi mahallemizde Kayısı ağaçları gelin olunca"
7- "Gök ağladı gün boyun sen gidince"
8- " O kadar yürekten çaldı ki / Türküler aşındırdı kavalı"
9- "İşim gücüm budur benim / Gökyüzünü boyarım her sabah
Hepiniz uykudayken / Uyanır bakarsınız ki mavi"
10-"Gün senin için doğuyor, senin için / Ben bir yıldızım yıldızlar ortasında"

10-) TECÂHÜL - İ ÂRİF ( BİLMEZLİKTEN GELME )

Bir anlam inceliği yaratmak ya da nükte yapmak için, şairin, çok iyi bildiği bir şeyi bilmiyor görünerek söz söylemesine tecâhül -i ârif denir.

ÖRNEKLER

* "Yılın ilk karı yağdı
İyice kısaldı günler
Ölülerimiz üşür mü ki?"

Son dizede şair ölülerin üşümediklerini bildikleri halde,sorudan yaralanarak bu durumu bilmezlikten geliyor.

Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz

1- "Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhımKurbanın olam var mı benim bunda günahım"
2- "Dün gece yoktu ki / Bu dağ buraya nasıl gelmiş? "
3- "Çördükler,cevizler, iğdelerGidin bakın gölgeleri orda mı? "
4- "Şakaklarıma kar mı yağdı ne varBenim Allah'ım bu çizgili yüz? "
5-Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer? "
6- "Arzu dolu,yaşamak doluBu eller miydi resimleri tutarken uyuyan? "
7- "Su insanı boğar, ateş yakarmışHer doğan günün bir dert olduğunu İnsan bu yaşa gelince anlarmış."


11-) MÜBALAĞA ( ABARTMA )

Bir özelliğin ya da durumun olduğundan daha çok gösterilmesidir. Abartmanın oluşması için, söz konusu özelliğin, mantığın sınırlarını zorlayacak biçimde büyütülmesi gerekir. Böylece mecaz da oluşur.

ÖRNEKLER

* "Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer"
Bu dizelerde "atalarının gökten inerek, şehit olan askerlerin alnını öpmesi " istenmektedir. Şair bunun gerçekleşmesinin olanaksız olduğunu bildiği halde sözün etkisini artırmak için abartmaya gitmiştir.

* "Bir gün doludizgin boşanan atlarımızlaYerden yedi kat Arş'a kanatlandık o hızla "
Akıncıların atları öyle hızlı koşmaktadır ki hızlarını alamazlar ve binicileriyle yerden yedi kat Arş'a yükselirler.Burada olmayacak bir durumun anlatımı vardır.

Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz

1- "Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle"
2- "Ölüm indirmede gökler ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir savrulur enkâz-ı beşer"
3- "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâŞühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ"
4- "Âlem sele gitti gözüm yaşımdan."
5- "Akdeniz'in dalgası gönlüm kadar taşmadı."
6- "Her damlada bir umman var / Yüzdüm, yüzdüm tükenmiyor.

12-) TEZAT ( KARŞITLIK )

İki karşıt düşüncenin bir arada söylenmesidir. Ancak "Gece uyurum, gündüz çalışırım." demekle tezat sanatı olmaz. Gece ile gündüz zıt iki kavramdır,düşünce değildir. Oysa tezat, kavramların zıtlığında değil, düşüncenin zıtlığındadır.

ÖRNEK

* "Meyhâne mukassi görünür taşradan ammâ
Bir başka ferah başka letâfet var içinde"

Nedim'in bu beytinde meyhanenin hem sıkıntılı hem de ferah ve latif olduğu söyleniyor.Akla ve mantığa uygun bir şekilde, bir varlığın birbirine zıt özellikleri bir arada söylenmiş oluyor.

Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz.

1- "Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz."
2- "Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü
Kar değil gökyüzünde yağan beyaz ölümdü."
3- "Ben de gördüm güneşin doğarken battığını
Esrarlı bir bakışın gönlü kapattığını."
4-"Ben de gördüm güneşin doğarken battığını."
5- "Bir kız vardı yok gibi öyle güzel!"

13-) TELMİH ( HATIRLATMA )

Söz sırasında, herkesçe bilinen bir olayı geçmişteki bir olaya ,ünlü bir kişiye, bir inanca… işaret etmeye, onu anımsatmaya telmih denir. Çağrışıma dayanan bu sanatta anımsatılan şey uzun uzadıya açıklanmayıp bir iki sözcükle ifade edilir.Telmihte, anlatılan duygu ile işaret edilen olayarasında gizli bir benzetme söz konusudur.

ÖRNEKLER

* "Ey dost senin yoluna / Canım vereyim Mevlâ
Aşkını komayayım / Od'o gireyim Mevlâ"

Son dizedeki "ateş" anlamına gelen "od" sözcüğü, Hz. İbrahim'in ateşe atılmasına ve ateşin gül bahçesine dönmesine telmih vardır.

* "Gökyüzünde Îsâ ile / Tûr dağında Mûsâ ile
Elindeki âsâ ile / Çağırayım Mevlâm seni"

Birinci dizede "Hz.Îsâ'nın göğe çıktığı inancı"na , ikinci dizede "Hz. Mûsâ'nın Tûr-ı Sinâ dağında Allah ile konuşması " olayına ve üçüncü dizede de yine "Hz. Mûsâ'nın yere atınca yılan olan âsâsıylagösterdiği mucizelere telmih vardır.

1- "Şuh Şirin'ler yüzünden dağ delen Ferhat'lar
Aslıhan'lardan yanan Âşık Kerem'ler görmüşüz."
2- "Sultan Süleyman'a kalmayan dünya
Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün."
3- "Ekmek Leylâ oldu dostlarım / Mecnûn oldum peşi sıra giderim."
4- "Vahdetün şarabından / Bir cur'a nûş edeyin
Enel-Hak çağıruban / Dâra gireyin Mevlâ"

14-) TEVRİYE ( İKİ ANLAMLILIK )

Birden çok gerçek anlamı olan bir sözü herkesçe bilinen ( yakın ) anlamında değil de uzak anlamını kastederek kullanmaya denir. Tevriyeli kullanılan sözlerin iki anlamı da gerçek anlamdır. Tevriyedemecaz yoktur; tevriye bu yönüyle kinayeden ayrılır.

ÖRNEKLER

* "Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek"

İkinci dizede "ben" tevriyeli kullanılmıştır. Yakın anlamı,vücuttaki siyah kabartı; uzak anlamı ise, I. Tekil kişi.

* "Bir delikanlı haramîdir deyü afv ettiler
Asmadan kurtuldu ammâ çok sıkılmıştır şarâb "

Asma, söylenen anlamıyla asmak eylemi; amaçlanan anlamıyla da üzümdür.


15-) TENASÜP ( UYGUNLUK )

Anlamca birbiriyle ilgili sözcüklerin bir arada kullanılması sanatıdır. Karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması tenasüp değildir. Divan şairleri, tenasüp sanatında, türlü bilim terimlerini, mitoloji, tarih ve mesnevi kahramanlarını, hayvan , bitki ve çiçek adlarını bol bol kullanmışlardır.

ÖRNEKLER

* "Lâleyi,sümbülü gülü hâr almış
Zevk u şevk ehlini âh u zâr almış."

* "Suya versin bâğban gülzârı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su"

* "Koyuldu rengi köpüklerde karın
Işıklar kesildi sularda.
Akşam mı bu gelen güneş mi batacak?
Benim bir güzel var beklediğim
Coşan dalgaları kucaklayacak."

16-) LEFF Ü NEŞR ( SIRALI AÇIKLAMA )

Genellikle bir beyit içinde, birinci dizede birkaç şeyi anlattıktan sonra, ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlik ve karşıtlıkları belirtmeye leff ü neşr denir.Bu sanat düzyazıda da görülebilir. Teşbih ve istiare ile yakından ilgili olan bu sanat, ilk dizede söylenenlerin ikinci dizede düzenli ya da düzensiz açıklanışına göre ikiye ayrılır.

ÖRNEKLER

* "Deli eder insanı bu deniz, bu gökyüzü
Göz kırpar yıldızlar, türkü söyler balıklar."

* "Bakışların kor ateş / Duruşun durgun su
Biri yakar, biri boğar."

* "Sen bana en sadık arkadaştın
Gönlümde ateştin, gözümde yaştın
Ne diye tutuştun, ne diye taştın
Beni kıskandırıp durmalı mıydın?"


17-) TEKRİR ( YİNELEME )

Sözün etkisi güçlendirmek için sözcük ya da söz grubunu yineleme sanatıdır.

ÖRNEKLER

* "Ey varlığı varı var eden var !
Yok yok sana yok demek ne düşvar."

* "Kimsesizim kimsem yoktur herkesin var kimsesi
Kimsesiz kaldım meded kıl kimsesizler kimsesi."

* "Kaldırımlar, ıztırap çekenlerin annesi,
Kaldırımlar, içinde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi
Kaldırımlar, içimde uzayan bir lisandır. "

18-) İSTİFHAM ( SORU SORMA )

Sözü, cevap beklemeksizin anlamı güçlendirmek için soru soruyormuş gibi kullanma sanatıdır.

ÖRNEKLER

* "Hani o, bırakıp giderken seni / Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda busemi / Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
Gelse de en acı sözler dilime / Uçacak sanırım birkaç kelime
Bir alev halinde düştün elime / Hani ey gözyaşım, akmayacaktın?"

Şair, birinci dörtlüğün ikinci ve dördüncü,ikinci dörtlüğün son dizesinde soru sorma yoluna gitmiştir. Ancak bu sorular cevap gerektirmemektedir.

Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz

1- "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ "

2- "Bana kara diyen dilber / Gözlerin kara değil mi ?"

3- "Olur mu dünyaya indirsem kepenk
Gözyaşı döksem Nuh Tufanı'na denk ?"

4- "Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan muradım şem'i yanmaz mı


19-) ALİTERASYON ( SES YİNELENMESİ )

Bir şiirde ya da düzyazıda ahenk yaratmak amacıyla aynı ses ya da hecenin yinelenmesine aliterasyon denir.

ÖRNEKLER

*"Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında."

* "Sev seni seveni hâk ile yeksân ise
Sevme seni sevmeyeni Mısır'a sultân ise"

20-) SECÎ ( İÇ KAFİYE / NESİR KAFİYESİ )

Cümlelerin ya da bir cümle içinde birden çok sözcüğün sonlarındaki ses benzerliğine seci denir. Seci, nesirde kullanılan uyak olarak da tanımlanabilir. Özellikle Divan nesrinde secili anlatım bir amaç sayılmıştır.

ÖRNEKLER

* "Ey gözlerin nuru, gönüllerin sürûru; başımızın tâcı,dil ehlinin mîrâcı "

* "Dost yolunda nistlik gerek, yâr önünde pestlik gerek; ten cübbesiçâk gerek,gönül evi pâk gerek. "


21-) İRSÂL-İ MESEL

Dizelerde bir atasözü ya da deyimi kullanma, açıklama sanatıdır.

ÖRNEKLER

* "Balık baştan kokar bunu bilmemek
Seyrânî gâfilin ahmaklığından"

* "Çağır Karac'oğlan çağır / Taş düştüğü yerde ağır
Gönül sevdiğinden soğur / Görülmeyi görülmeyi."

22-) AKİS ( ÇAPRAZLAMA )

Bir cümle ya da dize içindeki sözleri ters çevirerek söylemeye akis denir.

ÖRNEKLER

* "Her inişin bir yokuşu, her yokuşun bir inişi vardır."
* "Yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemelidir.

23-) CİNAS

Yazılışları ve söylenişleri aynı, anlamları ayrı olan sözcükleri bir arada kullanma sanatıdır.

ÖRNEKLER

* "Ey kimsesizler el veriniz kimsesizlere
Onlardır ancak el verecek kimse sizlere "

* "Söylerken o sözleri kızardı
Hem hazzeder âh hem kızardı "

* "Kısmetindir gezdiren yer yer seni
Arşa çıksa akıbet yer yer seni " ÖYS

24-) NİDA (SESLENME)

Şiddetli duyguları,heyecanları coşkun bir seslenişle anlatmadır.Daha çok ay,ey,hay,ah ünlemleriyle yapılır.

---Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü!
---Ey benim sarı tamburam!Sen ne için inilersin?
---Çatma kurban olayım ey nazlı hilal!


25-) AKROSTİŞ SANATI

Mısraların baş harflerinin birleşmesi sonucu anlamlı bir kelime veya isim çıkacak şekilde şiir yazmaktır.

Fırtınalar dinmedi sensizliği yaşarken
Enginlere dalıp bin bir hayal kurarken
Resmin bile yoktu bir teselli ararken
Dünlerim gün oldu günler vuslata hasret
Al beni de götür sonsuzluğa koşarken


26-) TERDİD

Sözü, karşısındakini merakta bırakacak, ilerisinin ne olacağını sezdirmeden sürdürdükten sonra, beklenmedik ve çarpıcı bir şekilde sonuca bağlamaktır.…

Geldiler beklenen çiftler ormana
Duruyor iki genç, ne hoş, yan yana
Bir kurşun kadına bir de çobana
Çınlasın yıllarca orman be Ali

Görünce uzanmış yar kucağına
Boynunu dolamış zülfü bağına
Kurşunu kahpeye atacağına
Kendine çevirdin... Aman be Ali! (F. Nafiz; Ali)

27-) TARSİ

Şiirde dizelerdeki kelimelerin hece sayıları, ölçü ve uyakları denktir.

28-) KALB

Bir kelimenin harflerinin yeri değiştirilerek yapılan cinastır. Arapça harflerle yapılır. Divan şiirine mahsustur.

29-) LEB-DEĞMEZ

Dudakların birleşmeyeceği şekilde harfler seçilerek yapılan sanattır. ( B,M,P,V,F dışındaki harfler)

ATASÖZLERİNDEKİ TEZATLAR

1. 'damlaya damlaya göl olur' / 'taşıma suyla değirmen dönmez'
2.. 'iyi insan lafın üstüne gelir' / 'iti an çomağı hazırla'
3.. 'bir elin nesi var iki elin sesi var' / 'nerde çokluk orda bokluk'
4.. 'fazla mal göz çıkarmaz' / 'azıcık aşım ağrısız başım'
5.. ' kervan yolda düzelir' / ' balık baştan kokar'
6.. 'söz gümüşse,sükut altındır' / 'sükut ikrardan gelir'
7.. 'harama uçkur çözülmez' / 'güzele bakmak sevaptır'
8.. 'iki gönül bir olunca samanlık seyran olur' / 'iki çıplak bir hamama yakışır'
9.. 'bülbülün çektiği dili belası' / 'bilmemek ayıp değil sormamak ayıp'
10.. 'eşeğe altın semer vursan da eşek yine eşektir' / 'ye kürküm ye'
11.. 'eğri otur doğru söyle' / 'doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar'
12.. 'düşenin dostu olmaz' / 'dost kara günde belli olur'
13.. 'ava giden avlanır' / 'atın ölümü arpadan olsun'
14.. 'erken kalkan yol alır ' / 'acele işe şeytan karışır'
15.. 'birlikten kuvvet doğar' / 'körler sağırlar, birbirlerini ağırlar'
16.. 'tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır' / 'lafla peynir gemisi yürümez'
17.. 'gün ola harman ola' / 'perşembenin gelişi çarşambadan bellidir"
18.. 'ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol' / 'hocanın dediğini yap, yaptığını yapma"
19.. 'iyilik yap denize at' / 'merhametten maraz doğar"
20.. 'zararın neresinden dönülse kardır' / 'gelen gideni aratır"
21.. 'yüzü güzel olanın huyu da güzel olur' / 'yüzü güzel olanı değil huyu güzel olanı sev"
22.. 'akıl akıldan üstündür' / 'aklın yolu birdir"
23.. 'el elden üstündür' / 'alet işler el övünür"
24.. 'acı patlıcanı kırağı çalmaz' / 'yaşın yanında kuru da yanar"
25.. 'zorla güzellik olmaz' / 'zora dağlar dayanmaz"
26.. 'öfke baldan tatlıdır' / 'öfke ile kalkan zararla oturur"
27.. 'işleyen demir ışıldar' / 'insan yedisinde neyse yetmişinde de odur"
28.. 'fazla mal göz çıkarmaz' / 'azı karar çoğu zarar"
29.. 'insan kıymetini insan bilir' / 'insanoğlu çiğ süt emmiş"
30.. 'anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al' / 'beş parmağın beşi birbirine Benzemez"
31.. 'olmaz olmaz deme, olmaz olmaz' / 'iş olacağına varır"
32.. 'eski dost düşman olmaz' / 'güvenme dostuna saman doldurur postuna"
33.. 'harama el uzatılmaz' / 'üzümü ye bağını sorma"

13 Ekim 2007 Cumartesi

EDEBİYAT NEDİR ?

okuyanlara estetik (sanatsal) bir doyum sağlamak amacıyla yazılmış, ya da böyle bir amacı olmasa bile biçimsel ve içeriksel özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen bütün yazılı eserlere edebiyat denir. edebiyat bir anlatım biçimidir. düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı olarak da tanımlanabilir. herhangi bir metnin edebiyat eseri sayılabilmesi için sanatsal değerler taşıması gerekir.

BİR DİLENCİNİN BAYRAMI

Heralde çoğumuz dilenciye para vermişiz yada çalışsın kardeşim demiş yahut acaba gerçek dilenci mi diye düşünmüşüzdür. Ancak aşağıdaki mısralar bir dilencinin ağzından bize aktarılmış gibi görünsede asıl mesele toplumda yardıma muhtaç kimselere nasıl yardım edeceğimiz ve paylaşacağımız fikrinin vurgulanmasıdır. 1700 lü yıların büyük Alman şairi ve oyun yazarı olan Goethe sanırım teknolojiden uzak o günlerde bu günlerde bir çok kimsenin görmediği şeyleri görmüştür. Zaten büyük sanatçı olmanın bir kriteri de bu olsa gerek. Bir şeyleri farklı görebilmek. Tabi onların okuduklarını ve düşündüklerini bilmeninde ötesinde, bir bilgelik olmalı ruhlarının derinliklerinde. Onların sanki içlerinde gönüllerinde fazladan gözler yahut kulaklar var. Farklı duyar ve duyarlılıklar gösterirler. Eğer bir şair bir eserini 60 yılda yazıyor ise bu eser defalarca okunmaya değer bir eser olsa gerek. Sanırım batı edebiyatında farklı bir tarzı ve gönül gözü olan nadir şairlerden biri Goethe. Bu güne gelirsek yani 2007 ye. Bizler topumsal yardımlaşma kavramında nasıl bakıyoruz? Örneğin lüks arabamızda sahilden usul usul giderken arabamız ışıkta durduğunda yandaki çöp kutusundan ekmek bulmaya çalışan bir dilenci ne kadar ilgimizi çekiyor. Yada Dünya nın x yerinde haksız yere ölen veya öldürülen insanları haber bültenlerinde gördüğümüzde nasıl devekuşları gibi kafamızı toprağa gömerek hiç bir şey yokmuş gibi sohbetimize devam ediyoruz. Elbette herkes zengin olsun. Ama bu Dünya daki herşey bazı kimselerin emrine verilmiş değildir. Evet bazıları ise buna güçlü olan kazanır diyor. Bu sanırım hayvanlar alminde böyle. İnsanlar ise durup düşünüp analiz yapabiliyor. Ve hayır diyor. Güçlü olan değil iyi olan hakeden kazansın ve yaşasın. Eğer güçlü olan kazanacaksa bu oyunda ben yokum topumu alıp giderim demek de doğru değil. Şöyle bir etrafımıza bakalım. Gururla ekmek ve yaşam mücadelesi veren ama ihtiyaçlarını karşılamayan insanlara hep beraber yardım edelim. O zaman belkide sokaklarda Goethe nin dizelerideki gibi bizimle dalga geçen bohem dilencilerle karşılaşırız. Onlarla şiir konuşur sohbet ederiz. İyiki varmışsın Goethe gönlüne ve kalemine rahmet ...

İyi kalpli baylar ve güzel bayanlar
Size dilerim kutlu bayramlar
Lütfen yüzüme iyi bakın
Ve beni dardan kurtarın
Boşa gitmesin bu şarkılar
Sadaka veren olsun bahtiyar
Bayram yaparken herkes
Sevinsin birazda şu kimsesiz
Ne olur sevincinden bayramın
Bana da bir pay ayırın
Goethe

HAYATI TERSTEN YAŞAMAK...


Can yücel' den
Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir..
Şüphesiz ki yaşamı tersten yasamak daha güzel,
Hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mi ?
Cami'de uyanıyorsunuz.
Bir tahta sandık içersinde,
Herkes karsınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor
ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette.
Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı,
Olgun ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir
İtibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor,
aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev....
Altmışlı yaslara kadar hersek garanti,
huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor,
kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz
ve işe ilk başladığınız gün size
hoş geldin hediyesi olarak bir plaket
ve altın kol saati veriyor patronunuz..
Ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan
tecrübeli bir insan olarak ise başlıyorsunuz.
Herkes karsınızda el pençe divan...
Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.
Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.....
Aman ne güzel günler başlıyor...
Derken bir gün patron size
artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor.
Bu arada babanız ortaya çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "
artık eve dön, isi bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun...
" keyfe bakar misiniz ?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor.
Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor.
Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.
Derken Anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor,
araba kullanma derdi de yok artık....
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar,
"evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" Diyorlar..
Mamanız ağzınıza veriliyor,
zaman zaman altınızı bile Temizliyorlar,
hatta bu durum alışkanlık yaratıyor
ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor
ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
Bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.
Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok,
bir kordondan besleniyor, sıcacık, yumuşacık, gürültü
ve patırtısız bir ortamda yasıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Ve günün birinde müthiş bir Olayla hayatiniz bitiyor... ; )