"BİR HESABI DAHA KAPATTIK BUGÜN...YILLARIN İPİNİ ÇEKE ÇEKE GİDİYORUZ...MAKSAT HAYAT OLSUN......."



Sevgili Dostlar,

Sayfamızda edebi bilgilerin yanı sıra eğlenerek vakit geçirebileceğiniz videolar, genel kültürünüzü geliştirebileceğiniz makaleler,Türk toplumu ile ilgili önemli bilgiler, her konuda yazılmış şiir ve hikayeler de bulunmaktadır. Yorum ve eleştirilerinizin bloğumuzu geliştireceğini belirterek sizinle buluşmaktan mutluluk duyduğumuzu belirtmek istiyorum. Tüm yoldaşlara ve kardaşlara selam olsun...



Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin!!"

Neyi arıyorsan sen, O'sundur" der Mevlana..
Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık....
Elinden tuttuğumuz her sevgili, bizi sürükleyip, kendi iç dünyamızın derinliklerinde bir keşif gezisine çıkarır.
Her ilişki, benliğimizde bir kazıdır aslında,her sevda ruhumuzun bir başka yüzü...
Her aşkta kendimizi ararız,o yüzden bulduklarımız benzerimizdir.
Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakın yüzlerine,
onların suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktır size...
Aşk denilen kaleydoskobun buzlu camına gözünüzü dayadığınızda,
binbir cam rengarenk ışıklar saçarak döndüğünde,
her seferinde bambaşka şekiller ördüğünü görürsünüz.
Her camda, farklı bir renginiz vardır;her şekilde sizden bir parça...
Aşklarınız hülasanızdır.
Sevdiginiz her adam, beğendiğiniz her kadın farklı ruh hallerinizi ele verir;
arada bir çevirdiniz mi kaleydoskobu,
cam paralar yer değiştirip yeni şekiller alır;hepsi siz...
Sevgilinizin gözlerindeki dolunay,
sizdeki ışığın yansımasıdır aslında;
dilindeki sizin ilhamınız, tenindeki sizin yansımanızdır.
Yoksa halâ bir sevdiğiniz,o henüz kendinizi bulamadığınızdandır...
Aşk, narsizmdir.
Sevda, çevrildikçe içinizin farklı ışıklarını yakan eğlenceli bir kaleydoskop gibi başımızı döndürüyor.
Ve biz, hep baharı takip ederek dünyayı gezen bir gezgin gibi içimizdeki eski baharları arıyoruz.
Narcissusu'u bilirsiniz;
Öyle heybetli ve güzelmiş ki,bakmaya dayanazmazmış kendine...
Gün boyu ayna karşısına geçip kara gözlerini,incecik burnunu,dar kalçalarını,
kıvırcık saçlarını seyredermiş hayran hayran...
Bir gün ırmak kenarında gezinirken,sudaki yansımasına ilişmiş gözü.
Uzanıp, iyice bakmak istemiş.
Tam gördüğünde kendisini,dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa, kapılıp gitmiş suya...
Yeryüzünün en güzel insanının öldüğünü duyan Tanrı, unutulmaması için O'nu her bahar açan güzel kokulu bir çiçeğe dönüştürmüş,
Narcissus, nergis olmuş.
Kıssadan hisse, benden size tavsiye,
taze bir nergis verin bugün sevgilinize...
Sonra da, nerede baharsa mevsim, rotasını oraya çevirip içinizdeki eski baharlara koşan bir gezgin gibi "Bahar getirdim sana" deyin.Baharın elinizde olduğunu unutmadan..

Gözlerindeki ırmağa baktığınızda kendinizi göreceksiniz;
dikkat edin de hayran olup düşmeyin...
Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin

HÜSEYİN SALMAN



İki Rayı Gibiyiz Bir Tren Yolunun,
Yakın Olması Neyi Değiştirir Son İstasyonun..


21 Kasım 2007 Çarşamba

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Türk Edebiyatı, Türklerin dâhil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak üç safhada incelenmektedir.

1. İslâmiyet’ten Önceki Türk Edebiyatı,
2. İslâmî Devir Türk Edebiyatı,
3. Batı Tesirinde Gelişen Türk Edebiyatı.

Bu tasnif Fuat Köprülü tarafından ortaya atılmış ve edebiyat araştırmacıları tarafından bugüne dek kullanılagelmiştir.

Türk Edebiyatının Devirlere Ayrılmasında Kullanılan Kıstaslar

Türk edebiyatı devirlere ayrılırken değişen dil anlayışı, kültürde görülen farklılaşma, yeni dinî hayat, dil coğrafyasındaki gelişme, kısaca medeniyet değişikliği kıstas olarak alınır.

Çünkü Türk tarihinde görülen üç medeniyet (iki medeniyet değişikliği), edebiyatın da seyrini değiştirmiş, onun konu ve şekil özelliklerini de etkilemiştir.
Bu arada tanışılan ve alış verişte bulunulan uluslar da edebiyatı etkilemişlerdir.
Meselâ, Araplardan ilmî eserlerle birlikte Arapça kelime ve tamlamalar, İranlılardan da İslâmiyet’le birlikte nazım tür ve çeşitleri alınmıştır.

Türk edebiyatının üç devire ayrılmasını sağlayan iki medeniyet değişikliği vardır

1. İslâmiyet’in kabul edilmesi,
2. Batı medeniyetinin tanınması ve benimsenmesi.

Bu bilgiler ışığında Türk edebiyatının devirlerini şöyle belirleyebiliriz


I. İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI (?-11. yy.)

İslâmiyet’ten önceki Türk Edebiyatı, Türklerin Orta Asya’da yaşadıkları devirlerde bütün Türk boyları arasında müşterek ve büyük bölümü sözlü olan edebiyattır.
İslâm öncesi Türk edebiyatı ulusal bir edebiyattır; nazım şekil ve türleriyle kullanılan ölçü tamamen millîdir.

Bu dönem edebiyatı, İslâmiyet’in kabul edilmesinden sonra oluşmaya başlayan yeni edebiyat anlayışına kadar devam etmiş, hatta etkisi daha sonraki dönemde de görülmüştür.

İslâm öncesi Türk edebiyatı sözlü dönem ve yazılı dönem olmak üzere ikiye ayrılır.

A. Sözlü Dönem ( ?-8. yy.)
Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdir. Yani başlangıçtan 8. yüzyıla kadar olan dönemdir.
Bu dönem ürünleri tamamen sözlüdür ve genellikle şiir şeklindedir.
Bazı ürünlerin bazıları günümüze kadar gelmiştir.


Sözlü Dönemin Özellikleri

 Bu döneme ait yazılı eser yok denecek kadar azdır.

 Bu dönemde Türkler, göçebeliğe dayanan günlük hayatlarında ve özellikle düzenledikleri törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) bir araya geldiklerinde “ozan”, “kam” veya “baksı” denilen şairler “kopuz” denilen saz eşliğinde “koşuk”lar ve “sagu”lar söylerlerdi.

 Bu şiirler (sagu, koşuk, destan) hece ölçüsüyle söylenen ve yarım kafiye kullanılan şiirlerdir.

 Anlatım söze dayanır.
 Düşünce ve hayaller şiirle anlatılmıştır.
 Nazım biçimi dörtlük, vezin hece veznidir.
 Yarım kafiye kullanılmıştır.
 Dil sadedir.
 Bu ürünler düzenlenen törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) ortaya çıkmıştır.
 Şiirler kopuz denilen saz eşliğinde söylenir.
 Daha çok somut konular işlenmiştir.
 Kahramanlık, savaşlar, tabiat ve aşk konuları işlenir.
 Şairlere ozan, kam, baksı, oyun, şaman gibi adlar verilir.

Sözlü dönem ürünleri

1. Koşuk

 Hece vezni ve yarım kafiye ile söylenen şiirlerdir.
 Kopuz eşliğinde söylenir.
 Yiğitlik, aşk, tabiat konularını işler.
 Nazım birimi dörtlüktür.
 Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: aaaa, bbba, ccca… (aaab cccb dddb)
 Bu şiirlerin İslâm sonrası halk edebiyatındaki adı koşma’dır.
 Sığır denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir.

2. Sagu

 Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir.
 Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini anlatır; ölümlerinden duyulan üzüntüyü dile getirir.
 Koşuk nazım şekliyle söylenir.
 Bu şiirlere İslâm sonrası halk edebiyatında “ağıt”, Divan edebiyatında “mersiye” denir
 “Yuğ” denilen ölüm törenlerinde söylenir.
 Divanu Lûgatit-türk’teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli bir örneğidir.

3. Sav

 Türk toplumunun dünyaya bakışını, geleneklerini, varlık anlayışlarını ortaya koyan özlü sözlerdir.
 Bugünkü “ata sözü”nün karşılığıdır.
 Divanu Lûgatit-türk’te pek çok sav vardır.

4. Destan

Bütün dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar, çeşitli konularda yaradılış hikâyeleri yanında, milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum hikâyeleridir.

Türk destanları, kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı; Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme, çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebep açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır.
Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır.

Milletlerin toplumu derinden etkileyen, tarihî önem arz eden önemli olaylarını (doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb.) konu edinirler

Manzum hikâyelerdir.

Destanlarda olağan üstü olaylar ve olağan üstü özellikte kahramanlar vardır.

Destanlar anonim ve sözlü edebiyat ürünleridir.

Ağızdan ağıza dolaşmak suretiyle oluşmuşlardır.

Destanlarda anlatılan olayların geçtiği yer ve zaman bilinmez.

Kahramanlar lider ve kurtarıcı rolündedir.

İlk Türk Destanları

Altay-Yakut: Yaradılış Destanı
Sakalar Dönemi: Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı
Hun Dönemi: Oğuz Kağan Destanı
Köktürk Dönemi: Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı
Uygur Dönemi: Türeyiş Destanı, Göç Destanı

1) DOĞAL DESTANLAR

Gerçekte var olan herhangi bir olayın milletin dilinde yüzyıllar süren bir anlatımdan sonra bir ozan tarafından kaleme alınması sonucu oluşan destanlara denir.

Dünyadaki en önemli doğal destanlar

Kalevala ……………….. FİNLANDİYA
Mahabharata …………… HİNT
Ramayana …………… HİNT
Şant do Rölant………… FRANSIZ
Nibelungen……………… ALMAN
İgor ……………………… RUS
Beovful ……………….. İNGİLİZ
İliada ………………… YUNAN
Odyssa ………………. YUNAN
Şehname ………………İRAN
Gılgameş………………..SÜMER
Oğuz Kağan ……………TÜRK
Ergenekon ………………TÜRK
Manas …………………. KIRGIZ aittir.

2) YAPAY DESTANLAR

Herhangi bir olaydan yola çıkarak bir ozanın destan kurallarına riayet edip oluşturduğu şiirlere denir.

Yapay Destanlar:

Kaybolmuş Cennet ( Milton)
Kurtarılmış Kudüs ( Tasso)
İlahi Komedya (Dante)
Üç Şehitler Destanı ( F. Hüsnü Dağlarca)
Çanakkale Şehitlerine (M. Akif)

TÜRK DESTANLARININ ÖZELLİKLERİ

 Çoğunlukla manzumdurlar (şiir şeklinde)
 Anonimdirler
 Oluştukları dönemlerin özelliklerini taşımaktadırlar.
 Olağanüstü özellikleri çokça bulunmaktadır.
 Çok sonra yazıya geçirilmişlerdir.



BAŞLICA TÜRK DESTANLARI


SAKA TÜRKLERİNİN DESTANLARI
 Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarıyla Alp Er Tunga’nın yiğitliklerinin anlatıldığı destanlardır.
 Şu Destanı: İskender ile Türkler arasındaki savaşların ve Hükümdar Şu’nun destanıdır.


HUN TÜRKLERİNİN DESTANLARI
 Oğuz Kağan Destanı: Hun Hükümdarı Mete’nin yiğitliklerini, ülkesini genişletip oğulları arasında nasıl bölüştürdüğünü anlatan destandır.

GÖKTÜRK DESTANI
 Bozkurt Destanı: Savaşta yaralanan bir Türk’ün, dişi bir kurt tarafından kurtarılmasını, korunmasını ve Türklerin sözü edilen kurtla bu Türk’ten çoğaldığı anlatılır.
 Ergenekon Destanı: Bir yenilgi sonunda Ergenekon’a çekilen Türklerin orada çoğalıp, bir demir dağı erittikten sonra öçlerini alışlarını anlatan destandır.

UYGUR TÜRKLERİNİN DESTANLARI

 Türeyiş Destanı: Uygur hakanının, üç kızını insanoğluyla evlendirmeyi uygun bulmayarak tanrıya, kızlarıyla evlenmesi ve Uygur Türklerinin bu evlenmeden çoğaldığı anlatılır.
 Göç Destanı: Türklerin, Kutsal taşı Çinlilere vermeleri üzerine, tanrı tarafından cezalandırılmaları kuraklığın başlaması nedeniyle de göç etmeleri anlatılır.




B. Yazılı Dönem ( 8-11. yy.)


Bu dönemde Göktürkler ve Uygurlar tarafından kendi alfabeleriyle eserler verilmiştir.

Türk dilinin tespit edilebilen en eski yazılı metinleri VII. asrın sonlarına ve VIII. asrın ilk yarısına ait olan dikili taşlar (Yenisey ve Orhun anıtları) ve Uygur dönemine ait olan dinî metinlerdir.

Anıtlar arasında yer alan, Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilen Orhun Anıtları, gerek muhtevaları, gerekse mükemmel dil ve üslûplarıyla Türk dilinin, edebiyatının ve tarihinin şaheserleri arasında yer almaktadır. Abidelerin yazarı Yolluğ Tigin’dir.

Yenisey Kitabeleri

Yenisey ırmağı çevresinde daha çok mezar taşlarından oluşan bu kitabelerin edebi olarak fazla bir önemi yoktur.

Göktürk Kitabeleri

Tonyukuk Anıtı
720 yılında Göktürk devleti veziri Tonyukuk adına dikilmiştir. Kitabede Tonyukuk, anılarını ve dönemin tarihini anlatmıştır. Anlatımda, atasözlerine bolca yer verilmiştir.

Kültigin Anıtı
732 yılında dikilen anıt Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır. Anıtta Kültigin’in ölümü ve yas töreni anlatılmıştır.

Bilge Kağan Anıtı
735 tarihini taşır. Bilge Kağan’ın yiğitlikleri ve Türk milletine iletmek istediği mesajlar anıtın içeriğini oluşturur. Bu anıt da Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır.

Göktürk (Orhun) Kitabelerinin Özellikleri

Türklerin ilk yazılı eseridir.
Doğu Göktürklerin tarihine ışık tutar.
Söylev türünde yazılmıştır.
Oldukça gelişmiş ve işlenmiş bir dil kullanılmıştır.
Türk dilinin gelişmişlik düzeyine ilişkin etraflı bilgiler edinilebilir.
Hem dinî hem de din dışı konular işlenmiştir.
Tarih, coğrafya ve edebiyata kaynak olacak niteliktedir.
Türk tarihini, toplumun yaşam biçimini, dünyaya bakış tarzını ortaya koyar.
Kitabelerde idarecilerin ve sultanların halkı aydınlatması, yaptıklarının hesabını halka vermesi söz konusudur.
Kitabeleri Strahlenberg bulmuş, 1893’te Wilhelm Thomsen okumuştur.
Bir yüzleri Göktürk alfabesiyle, diğer yüzleri Çince yazılmıştır.

Dinî Eserler

İslâm öncesi Türk edebiyatı yazılı eserleri arasında, Uygur alfabesiyle yazılmış olan çeviri dinî eserler de sayılabilir. Bunlar Mani ve Buda dinlerine ait eserlerdir.

12 Kasım 2007 Pazartesi

İNANILMAZ İŞ BAŞVURUSU.

Tamamen gerçek bir olay!!Yaşanmış bir iş başvuru hikâyesi Alttaki işbaşvuru formunu dolduran Mehmet Tartar'ın başvuru formuna yazdığı cevaplar:

1. Adınız Soyadınız: Mehmet Tartar

2.Yaşınız: Yirmi sekiz.

3.Şirketimizdeki hangi pozisyon için Başvuruyorsunuz?

Mümkünse yatay bir pozisyon için. Eğer daha ciddi bir cevap istiyorsanız, ne iş olsa yaparım. Şart öne sürebilecek durumda olsaydım, burada bu formu dolduruyor olmazdım.

4. Düşündüğünüz ücret:

Aylık 5.000 YTL maaş artı yıllık kârdan yüzde 10 hisse! Eğer bu mümkün değilse, siz bir ücret Önerin, ben size evet yahut hayır derim.

5. Eğitiminiz? İdare eder

6. Son işiniz Sadist bir şefin deneme tahtası olmak.

7. Son ücretiniz: Hak ettiğimin çok altında.

8. Önemli başarılarınız: Arakladığım kalemlerden muhteşem bir kolleksiyonum var; evde sergiliyorum.

9. İşten ayrılma sebebiniz: Bkz. Cevap 6.

10. Size ulaşabileceğimiz saatler: Banka atm'si gibiyim: 7/24.

11. Çalışmak istediğiniz saatler: Pazartesi, Salı ve Perşembe 13.00-15.00 arası.

12. Şimdiki işvereninizle görüşebilir miyiz?

İşverenim olsa burada olmazdım.

13. Fizik durumunuz 20 kilogramdan fazla taşımanıza engel mi?

Belli olmaz, ne taşıdığıma bağlı.

14. Otomobiliniz var mı?

Evet, ama soru yanlış sorulmuş. "Çalışır durumda bir otomobiliniz var mı?" diye sorsaydınız, cevabım farklı olurdu.

15. Daha önce bir yarışma veya madalya kazandınız mı?

Madalyam yok ama lotoda iki kere 3 tutturdum.

16. Sigara içiyor musunuz?

Otlanacak bir enayi bulabilirsem.

17. Beş yıl sonra ne yapmayı hayal ediyorsunuz?

Bana tutkun zengin bir fotomodelle Bahama Adaları'nda yaşamayı. Bir yolunu biliyorsanız bunu beş yıl beklemeden de yapabilirim.

19. Yukarıdaki bilgilerin doğruluğunu taahhüt ediyor musunuz?

Hayır, ama sıkıyorsa aksini iddia edin.

20. Sizi bu başvuruyu yapmaya iten gerçek sebep nedir?

Birbiriyle tutarlılık derecesini kestiremediğim iki cevabım var:

a) İnsan sevgisi ve tüketicilerin iyi beslenmesine katkıda bulunma arzum.

b) Gırtlağıma kadar borca batmış olmam..

Sonuç: Mehmet Tartar işe alındı.

AH, NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR

" AH, NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR "

Bu söz her bayram tekrarlanır. Söylemek sanki millî veya dinî bir görev gibi görülür. Herkes söyler. Eski bayramları bilen de, bilmeyen de. Söylenmemesi neredeyse ayıp gibi görülür. Yaşı yeten yettiği kadar eski bir bayramdan söz eder. Olmadı, bir-iki yıl öncekinden…

Yaşlıların işi daha kolaydır. Çünkü hem uzun geçmiş, yani mişli geçmiş zaman daha rahat hatırlanır. Zâten kimse o kadar eski zamanı hatırlamadığından gerektiğinde de yakalanma korkusu olmadan atılır, tutulur.

Ben de yıllardır bayram yaşıyorum, ama hiç de bana öyle bir “nerede o eski bayramlar” dedirtecek bir durum olmadı. Bayram zâten güzel. Eskisi yenisi kime lâzım. Hem “ah, nerede o eski bayramlar” diye sormaya gerek yok. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, hepsi dili geçmiş zaman oldular. Hatta bir kısmı miş’li geçmiş zaman bile oldu.

Bu durum biraz şundan kaynaklanıyor; Hepimiz için çocukluğumuzun futbolcularının üzerine daha büyük yıldız yetişmemiştir. Hiçbirimiz ön gençlik dönemimizdeki sevgilimizden daha güzel bir kadın görmemişizdir. Hâliyle ufuk bu kadarcık olunca, hafıza da o kadarcık oluyor. Veya ufkun büyüklüğü hafızanın hacmini geçemiyor.

Ama kimi bayramlar var ki, onlar unutulmaz. Çünkü –biraz da kadın yazarların lisânından devâm edelim- bazı sımsıcak yaşanmışlıklar o güneşli masum günlere ipeksi bir his ve leylakların kokusu kadar zarif ve büyüleyici bir tat verir. O tat aradan yıllar ve yıllarla beraber başka olgun rüyalar da getirse- onlar unutulmaz.

O bayramlarda genellikle ya nişan ya da düğün vardır. Üzerinizde smokin veya takım elbise aynanın karşısında boyunuzun ne kadar uzadığına bakarsınız. Veya –daha doğrusu devâmında- bayramlara yoğun bayramlaşma trafiğine yeni programlar eklenir. Ziyâretçilerin sayısı artar. Ziyârete gidilen yerler artar. Sonra ise azalır. Sonrasında bir-iki bayram daha “ihtiyat-i tedbir” babında şeker-çikolata alınır. Ama o da bırakılır.

Ama bayram bayramdır. Her bayram sabahı başkadır, güzeldir. Hele yıllar geçtikçe daha güzel olur. O bayramlar, bazı sımsıcak yaşanmışlıklar o güneşli masum günlere ipeksi bir hissi ve leylakların kokusu kadar zarif ve büyüleyici bir tadı olmazsa daha da güzeldir.
Bayram sanki hayatın ikramiyesidir. Elbette yalnız iseniz. Diğer türlü görev ve angaryalar silsilesidir. Ama yalnız iseniz, bayramın tadı başkadır.

Çünkü o zaman giyinip-kuşanıp, girişteki koltukta yarım saat eşinizin hazır olmasını beklemezsiniz. Geçen bayramdan bu yana yine karşılaşacağınızdan kaygılandığınız kimselere bayram tebrikine gidip, içiniz bayılana kadar şerbetli tatlı yiyip, sizi üç gün uyutmayacak kadar kahve içmek zorunda olmazsınız.

Çevrenizi saran, hatta kucağınıza tüneyen –isimlerini bir türlü öğrenemediğiniz- şirin mi şirin çocukların elinizden bir bir kırmızıları kapmasını da izlemezsiniz.

Uyuşmuş ayaklar, takatsiz omuzlar ve iğdiş bir beyinle evinizde koltuğa yığılıp, yetişilemeyen ve gidilemeyen ziyâretlerin hesabını nasıl vereceğinizi de düşünmezsiniz.

Tek başına bayram, paylaşılmayacak kadar güzeldir. Evde bayram kıyafeti olarak isterseniz kimono giyin kimse sizi çekiştirmez. Bayrama istediğiniz müzikle başlar, dilediğiniz şekilde devâm eder ve canınızın istediği gibi bitirirsiniz. Arada bir de “aah, ah. Nerede o eski bayramlar” der, kıs kıs gülersiniz.
HÜSEYİN SALMAN

11 Kasım 2007 Pazar

İMKANSIZ KAĞIT ÜZERİNE BİR DENEME... CANAN ALYURT


2007 - 2008 öğretim yılı başladığında öğrencilerin hepsini ( özellikle de dershanedekilerin) bir çalışma heyacanı sarıverir. Bu heyacanın verdiği şevkle çalışmaya girerler ama bilmezler ki her güzellik gibi bunun da bir sonu gelecek. "Bir şeye ne kadar acele başlarsan o kadar şeytanla karşılaşırsın. " Biz öğretmenler her zaman öğrencilerimizin kalitelerini yükseltmek için çabalarız. Öğrencilerimizden de bu çabalarımızın karşılığını isteriz. karşılık göremeyince bazen kızar bazen de kızmaktan beter ederiz. Ama hiçbir zaman öğrencilerimizden imkansız bir şeyi yapmalarını beklemeyiz. Geçtiğimiz günlerde dershanemizdeki bir öğrencimin bana vermiş olduğu bir "deneme"sini okudum. Bu deneme sınıfta yaptığımız küçük bir rehberlik üzerineydi aslında. Bir kağıdın ne olursa olsun yediye katlanamayacağını uygulamalı olarak görmüştü tüm sınıf. O imkansız kağıdın içine de istedikleri üniversite ve bölümlerini yazmışlardı. Onlar için imkansız bir kağıdın içinde imkansız bir üniversite yatıyordu sanki. Bu etkinliği yaptırma sebebim öğrencilerimizden imkansızı istemediğimizi ve sorumluluklarını tam olarak yerine getirmeleri gerektiğini göstermekti. Başarılı oldu sanıyorum. Tabiki bu etkinlikten etkilenmeyen bazı duyarsız insanlar da vardı ama içlerinden bir arkadaşımın bu olaydan çok etkilenerek yazdığı bir denemesini buraya almak isterdim. Gerçekten içten duygularla yazılmış bu denemenin sahibi olan ve şu an EA-3 sınıfında eğitim-öğrenim gören geleceğin önemli denemecilerinden olacak sevgili arkadaşım, dostum ve öğrencim CANAN ALYURT'a sevgi, saygı ve hürmetlerimi göndererek ilgi ve alakasından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum...



İMKANSIZ KAĞIT

Her yaptığımızı önceden kestirebilsek hayat ne garip olurdu. Önüne geçebilir miydik acaba hayatın , bazı şeyleri değiştirebilir miydik? Bir parça dahi olsa... Sanmıyorum. Hiçbir şey gelmezdi elimizden, çabalamazdık bile. Zaten ne zaman arzuyla bir şeylerin üzerine gidip çabaladık ki? Ne zaman gördük ki kendimizi tüm çıplaklığımızla...

Hep bahaneler ürettik. Başkalarını suçladık kendimizi görmeden. Sırf hata yapmam dedirten "ego"muz yüzünden kendimizden olduk belki de. Hatalarımızı görmezden gelerek en büyük hatayı yaptık farkında olmadan.

Bir kağıt parçası acıtabilir mi insanın canını bu kadar? Bu kadar yakar mı yüreğini...? İnsana kendini bu kadar hiç hissettirebilir mi? Altı üstü bir kağıt parçası yediye bile katlanamayacak kadar aciz ve aciziz bir o kadar. Üstelik içinde iki cümlelik küçük bir yazı yazıyor... İmkansızın içine yazılan birkaç kelime... Ne yazıyor diye merak eden olacaktır tabi. Bırakın o da bende kalsın. Canım daha fazla yanmasın...

" Geleceğe karşı gerçek cömertlik, şu an mevcut olan vazgeçmeyi gerektirir."

CANAN ALYURT

10 Kasım 2007 Cumartesi

DENİZ GÖZLÜM - AYRILIRKEN


AYRILIRKEN


Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.

Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,

Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.

Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.

Bu saatte gözyaşları, yeminler,

Boş bir tesellidir inandığımız.

Perde kapanıyor, film bitiyor işte,

O hiç bitmeyecek sandığımız...

Görüyorsun, konuşacak bir şeyimiz kalmadı.

Sadece bakışlarımızda hüzün.

İşte ayrılık bu; hiç beklemediğimiz...

O ikiz kardeşi ölümün.

Anlıyorum bir daha görüşemeyeceğiz

Bu son buluşmamızdır seninle

Yeni bir hayata başlayacaksın artık

Onunla, o yeni sevgilinle.

Anlıyorum artık o öpecek ellerini

Kulağına aşkı o fısıldayacak

İçinde bir pişmanlıktan başka

Benden eser kalmayacak.

Sigaranı söndür , kalkabiliriz

On adım sonra yollarımız ayrılmalı

Sakın ağlama ve bir şey söyleme bana

İnsan ayrılırken bile büyük olmalı

9 Kasım 2007 Cuma




"TÜRK SOYKIRIMI" tersine çevrilerek, tarihi iftira ve sahtekarlıkla "Ermeni Soykırımı" haline sokulmuştur. Halbuki Türk Milleti tarihte zulme, katliam, soykırıma uğrayan her millete yardım elini uzatmış ve ülke topraklarına sığınan milletlere kucak açmıştır. Eğer tarihte Türk Devletleri ülke sınırları içinde yaşayan azınlık milletlere soykırım ve asimilasyon politikaları uygulamış olsaydı, bugün Kafkasya'nın, Balkanların ve Ortadoğu'nun haritası yeniden çizilmesi gerekirdi ve dünya yüzünde varolan başta Ermenistan olmak üzere, birçok devlet ve millet mevcut olmayacaktır.



Batılı emperyalist devletlerin büyük kısmı, ön yargılarından kendilerini kurtaramamışlardır. Onlar için Türkler ne yaparlarsa yapsınlar barbardılar. Oysa Haçlıların Kudüs'te kendi ifadeleriyle, "atlarımızla göğüslerine kadar Müslüman kan gölü içinde yarış ettik" tarihi itiraflarını en çabuk unuttular? Milyonlarca Yahudi'yi sanki Almanlar katl etmemişte, sadece Hitler öldürmüştür. Böyle bir mantığı anlamak mümkün değildir. Sonra ülkeleriniin bağımsızlığı için savaşan İrlandalıları kurşuna dizen İngilizlerin barbarlığından kimse bahsetmez. Aynı İngilizler Çin'i ele geçirdmek için, bu ülkeye afyon ihraç ederek, emperyalizmin bükün korkunç silahları ile savaşırken, maalesef İngilizlere hiç hesap soran olmamıştır. Cezayir'deki iki milyon Müslüman katledilmesi ve Vietnam vahşeti ne Fransızlar, ne de Amerikalılar için utanç vesilesidir. Amerika Birleşik Devletleri, II. Dünya Savaşı'nda Japon esirlerini Amerikan askeri elbisesi giydirmek suretiyle Japon Ordusuna karşı savaştırmadı mı? Yani kardeşi kardeşe kırdırmadı mı? Yirmi yıl süreyle Kıbrıs'ta katledilen Türkler yüzünden, batı dünyası Rumları hiç suçladı mı? Ruslar'ın Azerbaycan'da, Dağlık Karabağ'da, Kafkasya'da, Çeçenistan'da, Tacikistan'da döktükleri masum insanların kanlarını hiç gündeme getiren var mı? Ama sıra Türklere geldi mi, işlemedikleri bir suçtan dolayı soykırım yapan devlet olarak barbar diye suçlamaktadırlar.



Biz haklı olduğumuzda hiçbir zaman, o konuda haklı olduğumuzu anlatmaya gerek görmüyoruz. Çünkü dünya baskın, görsün, araştırsın ve ondan sonra da bizim haklı olduğumuzu kabul etsin diye düşünüyoruz. Halbuki yapmadığımız, işlemediğimz bir suçtan dolayı, soykırım suçlamasını devletten önce Türk Milleti olarak bizler red etmeliyiz. Tarihin her devrinde yönetimi altındaki azanlıklara her türlü sosyal, siypasi, dini, iktisadi, kültürel hakları tanıyan tek bir millet varsa, övünerek söyleyebiliriz ki bu da Türk Milleti'dir.



Türk Kurtuluş Savaşı'nın devam ettiği 1921-1922 yıllarında, Taşnak ve Hınçak adlı Ermeni Terör Örgütlerinin, 27 Mayıs 1915 tarihlli Tehcir kanunundan sorumlu tuttukları Osmanlı Devlet Adamlarını düzenledikleri suikastlerle şehit etmişlerdir: 15 Mart 1921'de eski İçişleri Bakanı Talat Paşa Berlin'de Soghomon Tehlirian, 5 Aralık 1921'de eski Dışişleri Bakanı Sait Halim Paşa Roma'da Arşavir Şriakin, 17 Nisan 1922'de İttihat ve Terakki Partisinin mensuplarından bahattin şakir ve Cemal Azmi Beyler Berlin'de Aram Yergenian, 21 Temmuz 1922'de IV. Ordu Komutanı Cemal Paşa ve Yaverleri Nusret ve Süreyya Beyler Tiflis'te, iki Nemesis Ermeni militanı tarafından şehit edilmişlerdir.



Cemal paşa şehit edildiğinde üzerinde çıkan ve oğlu Behçet Cemal Bey'e yazılmış mektubunda, şu satırlar ibretle okumaya değerdi: "Sıra bende Oğlum... Talat ve Sait Halim Paşalar diğer mağdur ve mazlum arkadaşlarımdan sonra, beni de öldüreceklerdir... Cinayetin sebebi benden öncekilerde olduğu gibi gerçekleri konuşmama mani olmak gayesidir. Bu cinayeti önlemek güçtür, hatta ne elemlidir ki, bizim için imkansızdır."



Cemal Paşa, Türklerle Ermenileri birbirine düşman eden gücün Rus siyaseti olduğunu sık sık dile getirmekte idi. O, "Benim Ermenilere ne kadar iyi davrandığımı herkesten fazla bugünkü Ermeni Patriği Zaven Efendi bilir. 1915 senesi Aralık ayında İstanbul'a geldiğim zaman bizzat kendisi Pera Palas Oteli'nde beni ziyarete gelerek, resmi bir takdiri ile bütün Ermeniler namına teşekkür etti." Fakat Rusların ve batılı emperyalist devletlerin Kafkasya'daki taşeronu olan Ermeniler, 21 Temmuz 1922 tarihinde Tiflis'de Cemal Paşa'yı şehit etmişlerdir. Kazım Karabekir Paşa, Cemal Paşa ve iki yaverinin cenazelerini Erzurum'a getirerek Karskapı Şehir Şehitliğine defnetmiştir. Ermeni Örgütleri Talat Paşa'nın katili Soghomon Telirian adına Amerika Birleşik Devletleri'nin Frenso şehrinde bir anıt diktiler. Bir katile anıt dikmek, zihinsel sapıklığın bir ürünü olsa gerektir ve herhalde yalnız Ermeni Komitacılarına özgü bir marifettir.
1973-1995 yılları arasında Ermeni Terör Örgütleri olan; ASALA ve Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları tarafından, 21 yabancı ülkede Türk Diplomatlarına yönelik 199 eylem yapılmıştır. Bu eylemlerde, çoğu diplomat 41 şehit 161 yaralı verdik. Eylemlerin yapıldığı ülkelere göre Fransa, 54 eylem ile birinci sırada yer almaktadır. Maalesef Türk diplomatları görev yaptıkları ülkelerde, ASALA Terör Örgütü'ne karşı gerekli şekilde korunmamışlardır. Oysa şehit edilen diplomatlarımız bu devletlerin koruması ve güvencesi altında olmaları gerekirken, maalesef ASALA katilleri bu ülkelerde ya yakalanmamış ya da yakalanan teröristler gerekli cezalara çarptırılmamışlardır.



28 Ocak 1973 günü Santa Barbara'da Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar'la Konsolos Yardımcısı Bahadır Demir'i tuzağa düşürüp şehit eden Mığırdıç Yanikian cinayet mahalli olan Baltimore Oteli'nde şu ifadeyi veriyordu:-Ever ben öldürdüm... Bilerek öldürdüm.... İsteyerek öldürdüm... Aylarca önceden planlayarak öldürdüm...-Onlar düşmanımızdı. Türk'tü onlar... Türk oldukları için öldürdüm... İntikam almak için öldürdüm...



1973 yılında bu soğukkanlı caninin yaşı 77 idi. Dünyanın hiçbir ülkesinin teröristinin yaşı 77 değildir. Demek bir anlık öfke ya da krizin eseri değildi. Yanikiyan yıllarca bir Türk'ü öldürmek için planlar yapmış, nihayet iki diplomatımızı alçakça şehit etmişti.



31 Temmuz 1980 günü TC. Atina Büyükelçiliği İdari Ateşesi Galip Özmen ve Kızı Neslihan Özmen ASALA teröristleri tarafından, sırf Türk oldukları için şehit edilmişlerdi. Şehit İdari Ataşesinin oğlu Alper olay sırasında 13 yaşında idi. Alper bir hatıra olarak suikastın yapıldığı arabanın kırılan cam parçalarını ve ölen ablasının saçlarını saklıyordu. Bu acılı şehit çoğu defterine soruyordu:"Ne o unutuldu mu, kanları parmaklarımızın arasında kalan şehitlerimiz."
Madrit'te değerli eşini Ermeni terörüne kurban veren rahmetli Büyükelçi Zeki Kuneralp, oradan ayrılırken ve diploması mesleğini noktalarken diyordu ki; "Evet kolay değildir, Türk olmak. Ama Türk olmanın imtiyazı da o nisbette büyük değil mi.?"



Neden, 21. yüzyılın bu ilk yılında Şark Meselesi (Doğu Sorunu) veya Sevr Antlaşması, suni Ermenistan meseleleri ile gündeme getirilmeye çalışılmaktadır? Neden, Fransa Millet meclisi 18 Ocak 2001 tarihinde "Fransa 1915 Ermeni soykırımını alenen tanır" şeklindeki yasayı kabul etmiştir? Neden, Türkiye emperyalist devletlerin yüzyıllardır gizli açık saldırılarına hedef odlmaktadır. Bu mesele bir Ermeni sorunu mudur? Ermeni meselesi neden uluslar arası bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Acaba Ermeniler Kafkasya'da yaşamayıp da, Asyanın kuzeyinde veya Afrika'nın ortasında bir konuma sahip olsalardı, Fransa yine sözde Ermeni soykırım yasasanı kabul eder miydi? Elbette ki hayır! Çünkü Fransa, Ermenileri bir taşeron güç olarak kullanarak Kafkasya'ya yerleşmek istemektedir. Ermeni meselesini başta Fransa olmak üzere Rusya, İngiltere ve Almanya, Kafkasya ve Hazar petrollerini ele geçirmek amacıyla gündeme getirmişlerdir. Yakın tarihe kadar devam eden Azerbaycan-Ermenistan savaşının en önemli sebebi de, Rusya ve batılı devletler arasında petrolü ele geçirme, Kafkasya ve Hazar petrolleri ve petrol yolları üzerinde söz sahibi olma mücadelesidir. Ermenistan'ın bugün Azerbaycan'ın %25 büyüklüğündeki topraklarını işgal etmesinin perde arkasında da Rusya, Fransa, İngiltere ve Almanya yer almaktadır.



Türkiye ile Rusya arasındaki ihtilafların başında Azerbaycan ve Kazakistan petrollerinin güzergahı meseli gelmektedir. Rusya petrolün Karadeniz'deki Novorossisk Limanına taşınmasını, buradan Boğazlar yolu ile Akdeniz'e ulaştırılmasını istemektedir. Rusya'nın Azerbaycan ve Kazakistan petrollerini Karadeniz-Boğazlar yolu ile Akdeniz'e taşımak hedefinin arkasında gizlenen amaçlarından biri, Türkiye'Nin Boğazlar tüzüğünü geçersiz kılmak için, Avrupa ülkelerinin desteğini almak idi. Ayrıca Rusya, Türkiye'nin Kazakistan ve Azerbaycan petrolü ile ilgili imzaladığı anlaşmaları gündemden çıkarmaya çalışmaktadır. Halbuki 20 Eylül 1994 tarihinde ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Türkiye, Norveç ve Azerbaycan'ın katıldığı "Uluslar arası Petrol Konsorsiyumu Anlaşması" ile Azerbaycan petrolünün güzergahı Bakü-Ceyhan olarak belirlenmişti. Rusya, 20 Eylül tarihli anlaşmayı imzalamasına rağmen bugün izlediği siyasetle, petrolün Bakü-Novorossisk veya Tengiz-Novorossissk hattı ile taşınmasını amaçlamaktadır. 21. yüzyılda da Kafkasya ve Hazar Bölgesinde petrol mücadelesi ve savaşı devam edecektir.



Ermenistan devlet adamlarına seslenmek istiyorum. Ermenistan, Kafkasya'da bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmek istiyorsa, bu Türkiye ve komşularıyla iyi münasebetler kurmasına bağlıdır. Türkiyede Ermenistan'a tarihin her döneminde dostluk elini uzatmış ve iyi komşuluk münasebetlerinin kurulması için daima ilk adımı atmıştır. Çünkü Türkiye; Balkanlar, Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Kafkasya'nın güvenlik ve istikrarı açısından büyük önem arz eden işgal ettiği Azerbaycan topraklarını tahliye ederse, şüphesiz Kafkasya'daki çatışmalar sona erer ve bölgeye istikrar, huzur ve barış gelir. Tarihi bir gerçektir ki, kin ve nefrete dayalı politikalar, kesinlikle iflasa mahkumdur. Bugün Ermenistan Kafkasya'da cep devlet konumundadır. Ermenistan'ın milli menfaatleri noktasında Türkiye ve Azerbaycan'la iyi komşuluk münasebetleri kurması gerekmektedir. Çünkü Ermenistan'da hayat standartları çok aşağı seviyede ve kişi başına düşen milli gelir seviyesi de çok düşüktür. Ermeni Agop ve Vartan arasında geçen bir fıkra bugünkü Ermenistan'ın sosyo-ekonomik hayatını en güzel şekilde anlatmaktadır:



Agop ile Vartan acaba Ermenistan'a gitsek mi diye düşünüyorlarmış. Demirperde gerisine geçmek 1972 yıllarda zor işti. Agop, Vartan'a "Ben Ermenistan'a gideyim Vartan sen İstanbul'da kal. Ermenistan'ın durumu, refah seviyesi iyi ise çoluğu çocuğu al Ermenistan'a gel... Durumu mektupla anlatamazsam, sana bir fotoğraf göndereyim. Eğer ayakta isem Ermenistan'ın durumu iyi, oturuyorsam bil ki kötü o zaman kesin gelmeyin" Agop Ermenistan'a gittikten bir ay sonra bir fotoğraf göndermiş. Fotoğrafta Agop sırtüstü yatmaktadır. Bu fıkra Ermenistan devlet başkanı Robert Koçaryan ve Ermeni diasporasına çok şey anlatmaktadır.
Sözlerimi benim hayat felsefemin tek değişmez gerçeği olan, şu sözlerle tamamlamak istiyorum:
"Türkiye Cumhuriyeti Devletinin milli meselelerinde, Cumhuriyet rejiminin yaşatılması ve korunmasında, devletin bekası ve bütünlüğü noktasında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden yana olmak en büyük şereftir. , onurdur, gururdur." Büyük milletimizle ve ebedi devletimizle, sevdiklerinizle ve sevenlerinizle; dirlik ve birlik içinde nice mutluluklara, başarılara, güzelliklere erişmenizi dile, saygılar sunarım.


Hüseyin SALMAN

8 Kasım 2007 Perşembe

Kıyamet Kopsa Olası Gazate Başlıkları

Anadolu ajansı : kıyamet koptu!.

Zaman : biz demiştik,böyle olacağı belliydi!

Dünya : imkb bir daha hiç yükselemeyecek !

Erkekçe : ayın hurisi ! fanatik : bu maçın galibi yok!

Cumhuriyet : sonunda atamıza kavuştuk!

Bilim ve teknik : kıyametle ilgili bilmediklerimiz !

Pc oyun : game over !

Elle : yargı gününe on kilo vermiş olak çıkın,harika diyet !

Para : kıyametten kar yapmanın 100 yolu !

Aktüel : mahşer günü yanınızda olması gereken 2 şey:sevaplar ve ısıya dayanıklı elbise !

Auto show : sırat köprüsünde saniyede 100 km ye ulaşacak süper otomobiller !

Arena (uğur dündar) : cennete kaçak giren günahkarların tüyler ürperten dosyası !

Hürriyet (ertuğrul özkök) : iyimserliği elden bırakmayalım,hiç olmazsa ısınmak için yakıt parası yok !

Milliyet (meral tamer) : zebaniler ,delik kazanların üreticisini tanrıya şikayet etti !

Radikal : yeni dosya...yeşil itiraf ediyor : aslında kıyametten susurluk çetesi sorumlu !

Show tv (reha muhtar) : sayın zebani , kazanların başında terliyomusunuz?

Başbakanlık basın ve halkla ilişkiler daire başkanlığı : bütün yaralar sarılacak !

Yeni Asır: rezalet!kıyamet koptu ama izmir belediye başkanı hala uyuor. Daha ceset torbaları bile yeni alınacakmış!..

Hıncal Uluç (sabah) : lucescu ancak cehennemsporu çalıştırır o korkak savunma anlayışıyla.

fotomaç : fenerbahçenin batistuta transferinde bu sefer kıyamet pürüzü çıktı saadettin saran bu pürüzü kısa zamanda gidereceklerini açıkladı.

Gala: istanbul sosyetesi kiyamete nerde girdi?

7 Kasım 2007 Çarşamba

Tns Türkleri inceledi. İşte Türk insanının özellikleri.

TNS Piar şirketi, Türkiye Profili Araştırması ile Türk insanının genel eğilimlerini inceledi. Türklerin fiziksel özellikleri, çalışma hayatı, dini inanışları, alışveriş alışkanlıkları gibi birçok yönünün araştırıldığı çalışma 24 ilde, 2066 kişi üzerinde yapıldı. Sonuçların kimi olumlu, kimi düşündürücü, kimi komik...

Rejimi bıraktığında kilosu 140’lara varan Akrep Nalan, bu araştırmaya göre ortalama iki Türk kadınından daha ağır çekiyor. Boyu polemik konusu olan Okan Bayülgen ise normal bir erkekten 4 santim kısa.

Kadın dövme konusunda Selami Şahin, Fikret Hakan gibi kocaların arkasında yüzde 6’lık bir destek var.

Ortalama evlilik yaşı 21 olduğuna göre henüz evlenmemiş olan güzel mankenlerimiz Demet Akalın (33) ve Gizem Özdilli (32) çoktan evde kaldı.

Mehmet Barlas, Erol Evgin’in programında kendi evlilik yıldönümünü hatırlayamamıştı. Barlas’ın da kendini yalnız hissetmesine hiç gerek yok, çünkü her dört Türk’ten biri ne zaman evlendiğinden bihaber.

Nihat Doğan’la imam nikahı yaptı diye soruşturmaya uğrayan Seda Sayan meğer günah keçisi olmuş: Memlekette 3 buçuk milyon insan sadece dini nikahla yaşıyor.

2 buçuk milyon dolar peşin paraya ABD’den yeni bir uçak getirten İbrahim Tatlıses’in Kuzey Irak’ta yaptığı ’Türk oğlu Türküm’ açıklaması ise hakikaten doğru çıktı: Türklerin ezici çoğunluğu ünlü türkücü gibi peşin parayla alışverişi tercih ediyor.

Nihayet, "gazete okumuyorum" diyen Başbakan Erdoğan da topluma gayet iyi örnek oldu: Türkiye’de her 4 kişiden biri hiç gazete okumadığını söylüyor.


FİZİK PİKNİK TÜPTEN HALLİCE

Kadınların ortalama kilosu 63.4; erkeklerin ortalama kilosu 71.8

Kadınların ortalama boyu 162 cm, erkeklerin 173cm.

Kadınların ortalama ayak numarası 37.6, erkeklerin 42.

Erkeklerin yüzde 41’i bıyıklı, yüzde 19’u sakallı.

Kan grupları: yüzde 19 A(Rh)+, yüzde 15 O(Rh)+, yüzde 1 AB(Rh)-


SEZARYEN IN, ALYANS OUT

Ortalama evlilik yaşı 21.2.

Yüzde 35 görücü usulü ile evlenmiş, yüzde 5 sadece imam nikahlı.

Yüzde 13’ünün eşiyle kan bağı var.

Yüzde 46’sı alyans takmıyor

Yüzde 49 doğum kontrolü uygulamıyor.

Yüzde 27’si evlenme tarihini hatırlamıyor.

Çocuk sahibi olanların yüzde 11’i sezaryenle çocuk yapmış.


TÜH TÜH TÜH MAŞALLAH!


Nazara inanma oranı yüzde 70.

Günde 5 vakit namaz kılanlar yüzde 35.

Her şey kadere bağlıdır diyenler yüzde 33.

Kendisini çok dindar olarak ifade edenler yüzde 11, hiç dindar olmadığını söyleyenler yüzde 5.

Hanelerin yüzde 70’inde Türkçe Kuran var.

Yüzde 24 dini inançlarından dolayı kürtaja karşı.

Gazetedeki burç fallarını yüzde 45 hiç okumuyor.


DİZİNİ DÖVECEĞİNE...

Kadınlar ancak baba-kocaları izin verirse çalışmalıdır diyenler yüzde 14.

Kadınların çalışmaması gerektiğini savunanlar yüzde 8.

Kadınların kocaları tarafından dövülmesini doğal görenlerin oranı yüzde 6.


PARA PEŞİN, KIRMIZI MEŞİN

Peşin alışveriş edenler yüzde 69.

Yüzde 76’nın ödemekle yükümlü olduğu borcu yok.

Tasarruf edebilenlerin oranı yüzde 14.

Tasarrufunu evde, işte kasada saklayanlar yüzde 36.

Yüzde 23 kredi kartı sahibi.

Yüzde 17,5 işe otobüsle, yüzde 14 servisle, yüzde 13 kendi otosuyla gidiyor.

İnternetten alışveriş yapanlar yüzde 3.

Bir günde işte geçirilen ortalama zaman 9 saat.

Yılda tatile çıkılan ortalama süre 2 hafta, tatil zamanı temmuz-ağustos.

Tatile uçakla gidenler yüzde 8, otomobille gidenler yüzde 38, otobüs kullananlar yüzde 67.

Pasaportu olanlar yüzde 11, nüfus cüzdanı olmayanlar yüzde 4.


TEK DOSTUMUZ KKTC VE AZERBAYCAN

Türkiye’nin AB üyesi olmasını isteyenler yüzde 65.

Yüzde 40, Türkiye Müslüman devletlerden oluşan bir topluluğun parçasıdır görüşünde.

Türkiye’nin en yakın dostları: KKTC (yüzde 15), Azerbaycan (yüzde 7), Almanya (yüzde 5), ABD (yüzde 3).


HABER SEVER AMA GAZETE OKUMAZ
Haftaiçi ortalama televizyon izleme süresi 3 saat, haftasonu 3 saat 23 dakika.

Hiç gazete okumayanların oranı yüzde 23.

Hiç dergi okumayanlar yüzde 66.

Türk halk müziği dinleyenler yüzde 46, sanat müziği yüzde 24, Türkçe pop yüzde 24, arabesk %17, özgün müzik yüzde 16, yabancı pop yüzde 11.

Seyredilen programlar: Yüzde 93 haber bültenleri, yüzde 87 yerli dizi, yüzde 86 yerli film, yüzde 83 haber programları, yüzde 73 güldürü, yüzde 71 yarışma, yüzde 70 dini programlar, yüzde 66 belgesel, yüzde 64 yabancı dizi, yüzde 62 magazin programları.

İnternete her girildiğinde ortalama geçirilen süre 62 dakika.

Son üç ay içinde oynanan şans oyunları: Sayısal loto yüzde 14, İddiaa yüzde 9, Milli Piyango yüzde 7.

İkinci dil olarak yüzde 15 ile en çok İngilizce konuşuluyor.

101 TÜRKİYELİ VE YURDUM İNSANI

1. SANATA SAYGILIDIR: Türkler helada kuburu ortalayamazlar. Hacetlerini bırakmak için ister alaturka, ister alafranga tuvalete girsinler, hedefe isabet konusunda NATO uçaklarını aratmazlar.Yanlışlıkla bir ortalayacak olurlarsa, bu güzel eseri sonsuza dek yaşatma düşüncesiyle, asla sifonu çekmezler. Bir başkası tarafından takdir edilmek isterler. Alafranga tuvaletlerin klozetlerindeki bütün yüzey gerilim katsayısı avantajına rağmen, o meyilli alanda en çok ürik asit toplamayı başaranlar da Türkler'dir.

2. İYİ BİR İZLEYİCİDİR: Türkler'in en sevdiği seyirlik etkinlik trafik kazasıdır. Kaza hafifse, arabadan inip iki tarafa da "anlaşın" derler. Onlar anlaşana kadar da oradan ayrılmazlar. Kaza ağırsa, belki kesik ya da yanık ceset görürüm diye hız kesip duraklarlar. Hatta bazıları otoyolda dururlar. Bu çoğunlukla son duruşları olur. Türkler arkalarından gelenlere yeni bir seyir şansı yaratmaktan hiç kaçınmazlar.

3. DOST CANLISIDIR: Türkler yalnızlığı sevmez. Bu yüzden tüm dünya tanrının kendine bile tatil verdiği pazar gününde sakinlik ve huzur peşinde koşarken, Türkler birbirlerine, yani kalabalığa koşarlar. Mesire yerlerine çıkan asfalt yollarda uzun konvoylar oluştururlar, iki saatlik bir etkinlik için dört saatlerini yolda feda etmekten çekinmezler. Kadri bilinmemiş Maradonalar olarak dar alanlarda top peşinde koşar, komşularını nişanladıklarında gülmekten çekinmezler. Temiz hava almak için gittikleri yerlerden üst baş is kokmuş bir halde dönmeyi becerebilen bir Apaçi'ler vardır bir de biz Türkler.

4. SEZGİSİNE GÜVENİR: Deforme olmuş vücutlarına rağmen baktıkları her kadının kendileri ile yatmak istediğini düşünürler. Ve plajdaki her kadına sanki bikinisini giymeyi unutmuş gibi bakarlar. Yabancı kadınların da kendilerine bakarken, "niye mayonu biraz daha sıyırmıyorsun" der gibi baktığını zannederler. Libidolarını bu kesişmelerle şarj ederler.

5. SAĞDUYULUDUR: Türkler, arabadayken çiklet çiğner gibi küfür ederler. Yapılan araştırmalar, bir Türk sürücüsünün, trafikte günde ortalama 27 kez küfür ettiğini ortaya koymuştur. Ancak bu küfürlerin yüzde 77'sinde asla karşı taraftan gelen sürücüyü rencide edici bir sözcük kullanmazlar. Genellikle hedef sürücünün validesidir. Araştırmalar, her Türk sürücüsünün günde ortalama 9 kez bir başka sürücüyü öldürmeyi aklından geçirdiğini, ancak karşı tarafa yönelik tehdidini -yüzde 99,5 oranında- camı açmadan gerçekleştiğini ortaya koyuyor. Böyle de bir sağduyu var işte. Hatta seslerini diğer sürücüye değil de kendi yanındakilere duyurmakla da yetinirler. Ama eğer bir gün, bir Türk bu işi arabadan inerek yapmaya karar verirse orada kan akar, hem de çok kan akar.

6. HALAY'A ZAAFI VARDIR: Türklerin yüzde 99.5'i halay çekmeyi bilmez. Fakat bu ne yaman çelişkidir ki, Türklerin yüzde 99.5'i halay çeker. Kutlama ve eğlenme Türklerin eski çağlardan bu yana sıkça yaptıkları bir edimdir. Ancak, tarihteki ilk sivil nitelikli toplu Türk kutlaması 80'li yılların sonunda Galatasaray'ın Neuchatel'i Ali Sami Yen'de yendiği akşam tüm yurtta, KKTC'de ve dış temsilciliklerimize yakın yörelerde yaşanmıştır. Yıllarca toplu gösteri yasağı altında yaşamış olan Türkler, ceberut devlet geleneğine özgü "resmi kutlama anlayışının etkisinden bir anda çıkamadıkları için sabaha kadar bu tutukluğu üzerlerinden atmaya çalışıp, ayaklarını bir ileri bir geri sallayıp durmuşlardır. Gelgelelim, görgü tanıklarının ifadelerine göre, bunda bir türlü muvaffak olamamışlardır. Bu tutukluk nedense günümüzde de devam etmektedir. Hatta kimi yerlerde bu kültür yerini artık kollarını birbirlerinin omuzlarına koyarak olduğu yerde birlikte yukarı doğru zıplayıp oley, oley oley oley şeklinde ortak ses çıkarma eylemine bırakmıştır. Yine de halay, sünnetten düğüne, kutlamadan gösteriye, direnişten bar muhabbetine her yerde ortak bir aradalık formatımız (.cgf common gathering format) olmuştur. Lakin, bu onu iyi icra ettiğimiz anlamına bugün de gelememektedir, bir türlü. Galiba Türkler, devletin bu konuda da bir şeyler yapmasını beklemektedir.

7. TELİF HAKLARINA SAYGILIDIR: İşledikleri hiçbir cinayette bir yaratıcılık, zeka pırıltısı yoktur. Her 100 cinayetten 99.5'i önceden planlanmamış cinayettir. Buradan hareketle, Türklerin spontane öldürmeyi tercih ettiği, dolayısıyla Türklerin bir anlamda spontane yaşadığı sonucuna varabiliriz. Bugün çoluk çocuk sahibi Türkler, Komiser Colombo, Baretta, San Francisco Sokakları gibi çok sayıda polisiye dizi filmi tek bölüm bile atlamadan seyretmiş olsalar da, eser sahiplerine ve telif haklarına saygı gereği oradaki yaratıcılığı mahalli cinayetlerine yansıtmayı akıllarından bile geçirmemişlerdir. Tarihte bilinen en planlı Türk cinayeti, geçtiğimiz yıl işlenmiştir. Burada bir adam karısını çok sayıda parçaya ayırıp her bir parçayı ayrı bir bölgede ortadan kaldırma yoluna gitmiş, sonra da karım kayıp, akrabasına gitti, dönmedi izlenimi vermek istemiştir. Ancak, bunu yaparken, kendisi de ortadan kaybolmaya kalkışınca, polisin sonuca gitmesi, takdir edeceğiniz gibi hiç zor olmamış ve bu cinayet, tarihimize gururla anılacak bir kilometre taşı olarak girme şansını hepten yitirmiştir.

8. GÖREV BİLİNÇLERİ TAMDIR: Türkler, trafik ışıklarında durduklarında yeşil ışığı önce arkadaki araba görür. Bunun neden böyle olduğu artık bilimsel bir kesinlik kazanmıştır. Bilim adamları, trafik ışığına kadar yarışı ilk sırada tamamlayan her Türk'ün, tam bu noktada kendi görevinin tamamlandığını düşündüğünü ve yanacak yeşil ışığın arkadaki sürücü tarafından hatırlatılması gerektiğine yönelik sarsılmaz bir inanca kapıldığını kesin bir biçimde ispatlamışlardır. Arkadaki sürücüler de bu argümanı doğrulamışlardır.

9. MİNNET EDER: Türkler insanların cehaletleriyle ödüllendirildikleri topraklarda yaşamayı severler. Buna çok ihtiyacı vardır. Bunun için çok teşekkür ederler, Allah sizden razı olsun derler. (Bkz. Çarkı Felek, Turnike)

10. HETEROSEKSÜELDİR: Türkleri dövebilirsiniz, sömürebilirsiniz, vergilerini artırabilirsiniz, paralarını konvertıbıl yapabilir, borsasını tepe taklak edebilirsiniz, ama onlara asla ibne diyemezsiniz. Sırf bu nedenle bu ülkede Merkez Hakem Komitesine başkan seçmek, yemin ederim ki, başbakan seçmekten her zaman için çok daha zor olmuştur.



Yurdum İnsanları

Hani bazi olaylar, sözler, durumlar vb. vardir.Bizim insanimizdan baskasina nasip olmaz. Iste onlardan bazilari..

1. "Nerelisin ?" sorusuna cevap aldiktan sonra otomatikmen "icinden mi?" diye sormak.

2. Amca, hala, dayi, teyze, gorumce, kayinco,eniste,elti,bacanak, kaynana, kayinpeder,baldiz, yenge, amcaoglu, halaoglu, dayioglu, vb. gibi akrabalik terimleri.

3. Gelin-Kaynana cekismesi.

4. Sigarayi çoraba veya kulak arkasina koymak.

5. Dugunlerde, eglencelerde, toplantilarda, vb. icip icip olay cikartmak.

6. Kurufasulye-pilav-cacik, at-avrat-silah,devlet-mafya-polis,kavun-beyazpeynir-raki, metin-ali-feyyaz, karpuz-peynir-ekmek,vb. gibi uclemeler.

7. Yuruyus veya dolasma esnasinda eline tesbih, değnek, sopa, vb. almak.

8. Yabanci dil ogrenirken once kufurleri ogrenmek, yabancilara Turkce ogretirken once kufurleri ogretmek.

9. Yolculuk esnasinda yanindakine "Yolculuk nere hemserim?" diye sorarak muhabbete baslamak.

10. Cirak-kalfa-usta iliskisi.

11. Buyuklerin yaninda sigara-icki icmemek, bacak bacak ustune atmamak.

12. Mektuplarda "buyuklerin ellerinden, kucuklerin gozlerinden" opup "kestane kebap, acele cevap" beklemek.

13. Kendini tanittiktan sonra diger yarismaci arkadaslara basarilar dilemek.

14. Japonlari kastederek "adamlar yapmis abi!" demek.

15. Ortaokul ve lisedeki ani-hatira defterlerine yazarken "bana kalbin kadar temiz bu sayfayi ayirdigin icin... " diye baslamak.

16. "Bizim askerdeyken bir cavus vardi..." diye baslayan askerlik anilari.

17. Utu utulemek, su sulamak, boya boyamak, uyku uyumak,yangin yanmasi, olu olmesi, vb. gibi dumur yaratan deyimler.

18. "Geldin mi?" , "uyuyor musun?" veya "oturuyor musun?" gibi gereksiz sorular.

19. "Kim O?" sorusuna "Ben!" diye cevap vermek.

20. Telefonu acan kisiye kendini tanitmadan "orasi neresi?" veya "sen kimsin?" gibi sorular sormak.

21. Neredeyse herkese, herseye takma isim bulmak.

22. Misafir gelince hemen cay suyu koymak.

23. "Senin paran burda gecmez!" deyip karsidakinin eline sarilmak.

24. Paralari cuzdana veya cebe koyarken Ataturklerin ayni tarafagelmesine dikkat etmek.

25. Dugun, lokanta, vb. gibi yerlerde masalari birlestirerek oturmak.

26. Buyuklerin "Biz sizin yasinizdayken..." diye baslayan serzenisleri.

27. Dugunlerdeki taki merasimleri.

28. Otobus, ucak, hastane, vb. gibi cep telefonu kullanmanin yasak oldugu yerlerde gizli gizli cep telefonu ile konusmak.

29. "Hamili kart yakinimdir!."

30. Yuzsuzce rusvet istedikten sonra abartip "Helal et" demek (yasanmistir).

31. Bir ise basvururken muhtardan onayli ikametkah, fotograf, nufus cuzdani sureti, noterden onayli diploma fotokopisi, askerlik belgesi vb. gerekmesi.

32. Kardan adama tekme atmak veya onu bozmaya çalışmak

33. Tikleri olan insanlarla uğraşmak

34. İskambil kağıtlarından kule yapan birinin kulesini bozmaya çalışmak

35. Cep telefonu ile bağıra bağıra konusmak

36. Reklam için duvarlara veya panolara yapıştırılan afişleri yırtmak

37. Tuvalet duvarlarına yazı yazmak

38. Trafikte bizi geçen bir aracı mutlaka yakalayıp onu geçmeyi ilke saymak

39. Ünlü birini gördügümüzde onunla fotoğraf çektirip çok samimiyiz havası vermek

40. Otobüs koltuklarını yırtmak ve üzerlerine acayip yazılar yazmak

41. Trafikte kırmızı ışıkta dururken yeşil yanar yanmaz kornaya basmak

42. Kimsenin herhangi bir konu hakkında bilgisi olmadığını anladığımız anda o konu hakkında atıp tutmak

43. Elektrik* su* doğalgaz* vergi* trafik cezası vb. faturaları son gününde ödemek

44. Kar yağdığında veya bayram gibi uzun tatillerden önce eve bolca ekmek almak

45. Grup halinde bir meydana konan güvercinlerin üzerine koşup onları kaçırmaya çalışmak

46. Evli olanların bekarlara "sakın ha evlenme!" demeleri

47. Ayni filme giden insanların filmden çıktıktan sonra filmi birbirlerine anlatmaları

48. Eline silah geçen birinin hemen o silahla şaka yapma ihtiyacı duyması

49. Arabayla yolda giderken tanıdık birini görünce arabayı şakadan onun üzerine doğru sürmesi

50. Takım elbise giyince elini cebine sokmak

51. Yeni atılmış bir betona basma ve isim yazma hastalığı

52. Gazete ve dergilerdeki resimlere sakal* bıyık ve gözlük yapma hastalığı

53. Cep telefonu kullanımının yasak olduğu ortamlarda ille de görüşme yapmak

54. Kumsalda "deve güreşi" yapmak

55. Şahin marka arabayı dogan görünümlü yapmak

56. Ağaçlara ve parktaki banklara kalp ve isimlerin baş harflerini kazımak

57. Kagit mendili kumas mendil gibi günlerce burusuk sekilde cebinde tasir.


58. Rüzgarli havalarda küller uçmasin diye küllüge su koyar.


59. Serçe parmagini kulagina sokup iyice sallayarak karistirir.


60. Ancak bir Türk gazete bulmacasini hep baskalarina sora sora çözebilme becerisini gösterip , kendisi çözdü diye sevindirik olabilir.


61 . Sakal trasi olduktan sonra kanayan yerlerine küçük kagitlar yapistirir.


62. Soba borusu aktiginda yogurt kaplarini telle soba borusuna baglar.


63. Nezle olunca tuvalet kagidini uzun bir serit yaparak kullanir.


64. Dis firçasiyla disini firçalamayip da saçini boyamak için kullanan birini görürseniz , o saçini seven bakimli bir Türk'tür.


65. Konusma yetenegi olan hayvanlara ilk olarak küfür etmesini ögretir.


66. Sahilde mayosunu kabinde giymek yerine arkadaslarina havlu tutturarak giymeye çalisip bir de arkadaslarina "bakmayin lan" diye çikisir.


67. Çorabinin kirlenip kirlenmedigini burnuna götürerek kisa süreli koklayarak anlayan kisi temizligine düskün bir Türk'tür.


68. Daha birinci telefon zili çaldiginda telefonun basina dikilen ama açmak için ikinci kez çalmasini bekler.


69. Bir dükkana girip , onun bunun fiyatini sorduktan sonra "abi araba bes dakka dursun, ben hemen gelicem" deyip, 2 saat
sonra gelir.


70. Cebinden çikardigi paralarin içinde en eskisini özenle arayip bulduktan sonra para üstü verir.


71. Trafikte ambulansin pesine takilarak sikisikliktan kurtulup , uyaniklik yaptigini zanneder.


72. Kagit paralarin üzerine not alir ve parayi harcadigi için notu kaybeder ve ya elden ele dolasacagini bildiginden
komik yazilar yazar. ( Paranin ön yüzüne tehlike aninda arkayi çeviriniz yazip aninda çevirince de simdi degil salak tehlike aninda yazanlardan bahsediyoruz .)


73. Çocugu yanlislikla elini kestigi veya düstügü için agladiginda elini kesti veya düstü diye çocugunu döver.


74. Taksi tuttugunda taksicinin yanina oturur .Eger üç dört kisi taksi tutuyorsa , taksi parasini veren kisi ön koltuga
oturur.


75. Kürdanla disini karistirip önce çikarip bakar , sonra tekrar agzina koyar.


76. Ütü fisi , teyp fisi veya televiyon fisi kablosunun bakir teli disari çikmis ise çocuklari elektrik çarpmasin diye bakir teli selobantla yapistirir.


77. Ailece televizyon izlenen bir evde kumanda babanin elindeyse ve o ne izlerse digerleri de onu izlemek zorunda kalir.


78. Çantasinin içinde yeni tanistigi birisine bile çekinmeden göstermek üzere en güzel fotograflarini ve aile albümünü
tasiyan birisini görürseniz hemen boynuna sarilmayin yoksa çantayi kafaniza yiyebilirsiniz , çünkü o kisi bir Türk kizidir.


79. Bir türk esnafi , müsterisinden aldigi parayi önce iki ucundan tutup iki defa gerginlestirir daha sonra da günese dogru
tutup bakarak sahte olup olmadigini anlar.


80. Evin bir odasinin ampülü patladigi zaman yenisini almayip da fazla kullanmadigi bir odanin ampülünü onun yerine takar.


81. Evinde bulunan saksilarin dibini kültablasi olarak kullanir.


82. Dislerini gazoz açacagi , findik ve ceviz kiracagi olarak kullanir.


83. Isinde iyi olan birisini överken hakaretle iltifat eden bir Türk'ten baskasi olamaz. (Serefsizin oglu ne is yapmis be
kardesim, helal olsun)


84. Aracin sinyal lâmbalari dururken kolunu çikararak "dönüyorum" hareketi yapar.


85. Trafik isiklari kirmizidan yesile döndügünde önündeki herkesi salak sanarak
kornaya basar.


86. Dingildeyen bir masanin ayagina kagit sikistirma fikri bir Türk'ündür.


87. Dislerinin arasindan "viij viij" diye ses çikarir.


88. Tv'de film seyrederken filmin oyunculariyla muhatap olan (dur oraya gitme öldürecekler seni) Türk sinema severlerdir.


89. Arabasina öküz, köpek, horoz sesli korna taktirma fikrinin patenti bir Türk'e aittir.


90. Gazete kagidini en iyi sekilde kullanir.(Cam silme bezi, külah, mendil, sofra bezi )


91. Plastik yogurt kabini saksi yapar.


92. Arabasinin arkasina yazi yazar .(Rahmetli de sollardi, tek rakibim THY, kroyum ama para bende)


93. Uçakta bulunan tanidiklarina uçak havalandiktan sonra görmeyecegini bildigi halde el sallar.


94. Çignedigi sakizi daha sonra çignemek üzere kafasindaki tülbende yapistiran bir Türk kadinindan baskasi degildir.


95. Tek abdestle bes vakit namaz kilmak için iki büklüm kivranir.


96. Desenlerini çok begenerek aldigi yeni bir mobilyanin üstünü baska bir örtü örterek kullanir.


97. Geçirdigi bir trafik kazasindan sonra kanlar içinde çikip, çarpilmis arabasina üzülür.


98. Tüp kaçiriyor mu, kaçirmiyor mu diye kibrit yakip kontrol eder.


99. Otoyolda, otomobilin gaz pedalina tugla koyup, yorulmadan kullanma fikri bir Türk'ündür.


100. Elektronik hesap makinesini, uzaktan kumandasini naylona sarmis, üzerine de ambalaj lastigi geçirmis birini görürseniz
Türk'tür o.


101. On yillik bir otomobilin koltuk ambalaj naylonlarini çikarmadan kullanma becerisini gösterir.


TÜRK'LERDEN DÜŞÜNDÜRÜCÜ OLAYLAR

1)Ayni sirkete ait iki otobüs yolda karsilasti, söferler ellerini birakip selamlastilar 52 kisi öldü. (MUGLA)

2)Odun kesmek için agaca çikan adam Nasreddin Hoca fikrasinda ki gibi oturdugu dali kesince dalla birlikte yere çakildi. Hastahanede öldü.(ANTALYA)

3)Bir anne yagmur girmemesi için bacayi tikadi duman çikamayinca evin içine karbonmonoksit gazi doldu.Anne ve bir oglu öldü, 3 yavru komada.(ISTANBUL)

4)Asabi çoban ot yemeyen koyunu tüfegin dipçigiyle dövmeye basladi. Tüfek ates aldi çoban öldü.(BITLIS)

5)Otlayan iki koyun evin önündeki kumu dagitti. Koyunlarin sahibi aile ile kumun sahibi aile birbirine girdi.5 kisi öldü.

6)Duvari yikip iki odayi tek oda yapmak isteyen adam isi abartti. Duvar için kazma yerine dinamit kullandi. Mahalleyi havaya uçurdu, yaralandi.(LÜLEBURGAZ)

7)Saskin köylü 3 katli evin terasinda buzagi beslemeye basladi. Buzagi bir süre sonra 250 kiloluk dev bir inek oldu. Inegi vinçle indirdiler.( ISTANBUL)

8)Kurban Bayraminda beraber deve kesmeyi planliyan 2 aile arasinda çikan tartisma sonucu jandarmanin aldigi karara göre deve 2 ye bölündü.(AGRI)

-----------------------------------------------------------------------------

Otobüs

Adamin biri bi gün otobüse biniyo ama bileti yok. Soföre biletinin olmadigini söylüyo. Soför yolculara sormasini söyleyince yolculara dönüp:- Binebilir miyim?,

Demirel

Sayın Cumhurbaskanimz Süleyman Demirel'in sair bir tarihte düzenledigi bir basin toplantisindan...-Ege bir Yunan gölü deeldir. -Ege bir Türk gölü de deeldir. -Binanaleyhh Ege bir göl deeldir..


HÜSEYİN SALMAN

6 Kasım 2007 Salı

SÖZCÜKTE ANLAM

SÖZCÜK

SÖZCÜKTE ANLAM

A-ANLAM BAKIMINDAN KELİMELER

1.GERÇEK ANLAM
2.YAN ANLAM
3.MECAZ ANLAM
4.DEYİMSEL ANLAM
DEYİMLERİN ÖZELLİKLERİ
5.TERİMSEL ANLAM
6.ARGO ANLAM
7.SOYUT ANLAM
8.SOMUT ANLAM
9.GENEL VE ÖZEL ANLAM




KELİME BİLGİSİ

Kelime (sözcük)

Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir. Kelime, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır.

KELİMEDE ANLAM

Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır. Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler.

Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır:

A. ANLAM BAKIMINDAN KELİMELER

Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım.

1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)

Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir.

Meselâ, “ağız” dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır. “göz” kelimesi de öyle.

Soğuktan su boruları patlamış.
Ayağında eski bir spor ayakkabı var.
Biraz sonra toprak bir yola girdik.
Kanadı kırık bir martı gördüm.
Soğuk sudan boğazı şişmişti.
Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım.
Dün gece erken yattım.
Sıcak çorbayı içince rahatladım.
Dolaptan temiz elbiselerini çıkardı.
Ahmet’in burnu iyi koku alır.
Ağzında yaralar oluşmuştu.
Elini hırsla masaya vurdu.
İri hantal gövdesini zorlukla sürüklüyor gibiydi.
Gölün kıyılarını yapraksız, bodur ağaçlar kuşatmıştı.


2. YAN ANLAM

Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir. Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır.

Meselâ “göz” dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama “iğnenin gözü”, “çantanın gözü”, masanın gözü” tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.

Meselâ, “düşmek” kelimesi “Meyveler tek tek yere düştü” cümlesinde temel anlamda; “Çocuğun pantolonu düşüyordu”, “Bu yılın ilk karı düştü” ve “Kavakların gölgesi yola düştü” cümlelerinde yan anlamdadır.

Beşiktaş sırtlarına ağaç dikiyorlar. (arka taraf)
Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış.
Uçağın kanadı havada parçalanmış.
Başı kırık bir çiviyi sökmeye uğraşıyor.
Bu dalda başarılı olabileceğimi sanıyorum.
Köprünün ayağına bomba koymuşlar.
Şişeyi boğazına kadar doldurdu.
Kapının kolunu kırınca babamdan azar işittim.
Benim yetiştirdiğim öğrenciler daha başarılı.
Yokuşun başına kadar koştuk.

Somutlaşma ve soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve soyutlaşma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür. Somut anlamıyla “geçilen yer” demek olan “yol” kelimesi “yöntem, metot” anlamına gelerek soyutlaşmıştır.

Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir. Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu vb

3. MECAZ ANLAM

Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir. Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiştir.

Bu konuyu bir daha açmayacağım.
İşsizlik sorunu hükümeti terletecek.
Derdim çoktur, hangisine yanayım.
Doktora boş gözlerle bakıyordu.
Bu şarkıya bayılıyorum.
Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı.
Yakında savaş patlayacak.
Hepimiz onun hafif biri olduğunu biliyorduk.
İnce işlere aklım pek ermiyor.
Kitapları taşırken kolum koptu.
İlk damlalardan sonra yağmur birden coştu.
Bu söze gençlerden biri ince bir karşılık verdi.
Onun pişkinliğine bir anlam veremedik.
Cesaretinin kırılmasına sen sebep oldun.

Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir. İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir. Eğretileme ve deyim aktarması da denir.

“Kurban olam, kurban olam
Beşikte yatan kuzuya” (açık istiare)

“Tekerlekler yollara bir şeyle anlatıyor.” (kapalı istiare)

İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz.
İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. Aşağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da işlenir.)

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl
Saçını kestir demedim mi?
Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek.
Ayağını çıkarmadan girebilirsin.
Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor.
Orhan Veli’yi okur musun?

Mecaz Türleri
Benzetme (Teşbih) :Aralarında benzerlik bulunan iki varlıktan (kavramdan) niteliği zayıf olanın, niteliği üstün, belirgin olana benzetilmesidir.Benzetme, Sözü daha etkili ve gözle görünür kılmak amacıyla kullanılan bir mecaz türüdür.
Benzetmenin dört öğesi vardır :
1- Benzeyen (niteliği zayıf olan)
2- Benzetilen (niteliği, üstün, belirgin olan)
3- Benzetme yönü (benzerlik ilgisi gösteren)
4- Benzetme edatı (gibi, kadar, sanki, misali)
Örnek :Kızın deniz gibi masmavi gözleri vardı.
Benzetmeyle İlgili Uyarılar :Benzetmenin oluşabilmesi için benzeyen ve kendisine benzetilenin kullanılması şarttır.Bunlar, benzetmenin temel öğeleridir.Dört öğesinin dördünün de kullanıldığı benzetmelere ayrıntılı benzetme, benzetme edatının olmadığı benzetmelere kısaltılmış benzetme,yalnızca temel öğelerin kullanıldığı benzetmelere teşbih-i beliğ denir.
Örnek :Sular öyle temiz ki annemin yüzü gibi. (Ayrıntılı Benzetme)
Adam cesurlukta aslandı. (Pekiştirilmiş Benzetme)
Bin Atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. (Kısaltılmış benzetme)
Gider oldum kömür gözlüm elveda. (Teşbih-i beliğ)
Eğretileme (İstiare) : Arapça bir sözcük olup "bir şeyi iğreti, ödünç alma" anlamındadır. Ya benzeyenle ya da benzetilenle yapılan benzetmedir.
Örnek :Aslan gibi güçlü bir adamdı. (benzetme)
Soruyu doğru yanıtlayınca "Aslan be!" dedi. (eğretileme)
Eğretileme üç çeşittir:
Açık Eğretileme : Yalnızca kendisine benzetilenin kullanılmasıyla yapılan eğretilemedir.
Örnek :Havada bir dost eli okşuyor tenimizi.
Benzeyen:Rüzgar(yok) Benzetilen:Bir dost eli
Kurban olam kurban olam
Beşikte yatan kuzuya
Benzeyen : Bebek, çocuk (yok) Benzetilen : KuzuKapalı
Kapalı Eğretileme : Yalnızca benzeyen ile yapılan, benzetilenin de bir özelliğinin belirtildiği (genel olarak benzetme yönü) eğretilemedir.
Örnek : Oğlu büyüyünce yuvadan uçup gitti.
Benzeyen : Oğul Benzetilen : Kuş (yok) Benzetme yönü : Uçup gitmek
Ay zeytin ağaçlarının arasından yere damlıyordu.
Benzeyen : ay Benzetilen : su (yok) Benzetme yönü : yere damlaması
Yaygın (Temsili) Eğretileme : Benzetmenin temel öğeleriyle birlikte, birden çok benzetme yönünün bulunduğu eğretilemedir. Yaygın eğretilemede bir "gizleme" vardır. Açıkça söylenmeyen ya da söylenmek istenmeyen sözler, benzetme yoluyla ve sözlük anlamına gizlenerek söylenir, şairler bunu çoğu kez güzel ve etkili bir anlatım için kullanırlar.
Örnek :Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Eğretileme Yolları
İnsana özgü kavramların, doğaya (dış dünyadaki varlıklara) aktarılmasıyla;
Örnek :İnsan Derinden derine ırmaklar ağlar.
Kapalı Eğretileme
Doğaya özgü kavramların insana aktarılmasıyla;
Örnek :Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor. (Askerlerin ölümü-Güneş)
Açık Eğretileme
Doğadaki bir varlığa ait özelliğin, bir başka varlığa aktarılmasıyla;
Örnek :Bulut Yüce dağ başında bir top pamuk var.
Kapalı Eğretileme
Bir duyuya ait bir kavramın bir başka duyuya aktarılmasıyla;
Örnek :Sıcak bakışlarıyla ısıtırdı içimizi.
Kapalı Eğretileme

Dolaylama

Bir sözcükle karşılanabilecek bir kavram veya varlığın birden çok sözcükle anlatılmasına dolaylama denir.
Genç file bekçisi bugün harika kurtarışlar yaptı.
"yavru vatan": Kıbrıs,
"büyük kurtarıcı": Atatürk,
"derya kuzuları": balık,
"insanlığın iftihar kaynağı": Hz. Muhammet,
"Türkiye'nin kalbi": Anakara
Dolaylamanın doğru olması için tüm toplum tarafından ifade edilmek istenenanlamın anlaşılabilmesi gerekir.

4. DEYİM ANLAM

Deyim, en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.

Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun?
Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu.
Korktuğu başına gelmiş
, arabası bozulmuştu.
Her gördüğüne dudak büküyordu.
Senin yaptığın pire için yorgan yakmak.
İki genç adam boğaz boğaza geldi.
Olur olmaz konularla baş ağrıtmayı seversin.
Bu şekilde anlatırsanız aklı yatar.
Sonunda korktuğumuza uğradık, çocuk kayboldu.
Matematiği aklım almıyor.
Çocuk ağzı açık beni dinliyordu.
Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu.
Hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.
Bizimkinin iyice çenesi düştü.
Göze girmek
için her şeyi yapıyor.
İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuştu.
Bu soruya kafa yormanı istemiştim.
Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış.
Burası çok ayak altı, şurada duralım.

Deyimlerin özellikleri:

a) Deyimler kalıplaşmış sözlerdir. Sözcüklerin yerleri değiştirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler konulamaz.

Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez,
"ocağına incir ağacı dikmek" yerine "ocağına çam ağacı dikmek" denilemez,
"ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez,
"dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki şekeri çıkar" denilemez,
"tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez.
Ama istisnalar yok değildir: “baş başa vermek” ve “kafa kafaya vermek” gibi.

Araya başka kelimeler girebilir:
“Başını derde sokmak” Başını son günlerde hep derde soktu.

b) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok şey anlatırlar: “Çam sakızı çoban armağanı”, “dili çözül-”, “dilinde tüy bit-”, “dilini yut-”

c) Deyimler en az iki sözcükten oluşurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır.

1. Ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:

ağzı açık, kulağı delik,
eli uzun, kaşla göz arasında,
bulanık suda balık avla-, dikiş tutturama-,
can kulağı ile dinle-, köprüleri at-,
pire için yorgan yak-, pişmiş aşa su kat-,
kafayı ye-, aklı alma-,
akıntıya kürek çek-, ağzı kulaklarına var-,
bel bağla-, çenesi düş-,
göze gir-, dara düş-,

2. Ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada öykücüklere dayanır.

Yorgan gitti, kavga bitti.
Dostlar alışverişte görsün,
Çoğu gitti azı kaldı,
Allah bana ben de sana,
Atı alan Üsküdar'ı geçti,
Tut kelin perçeminden,
Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı,
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın.
Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?,
Ne şiş yansın ne kebap,
Fol yok yumurta yok ..

d) Deyimler özel anlamlı sözlerdir. Deyimler genel yargı bildirmezler. Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir. Öğütte bulunmazlar. Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur. Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir.

e) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır. Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?

Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır: Çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı sağ olsun ..

f) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede başka görevler de alabilir:

Üzüntüsünden ağzını bıçak açmıyordu. (Yüklem)
Damarıma basmadan konuşamaz mısın? (Zarf tümleci)
Aslan payı ona düştü. (Özne, isim tamlaması)
O, dik kafalı biridir. (sıfat tamlaması, sıfat)

g) Kafiyeli deyimler de vardır:

Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı


5. TERİM ANLAM

Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.

Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar.
Örnek: kök, mısra, muson.

“yüklem, özne, kök, zarf”, dil bilgisi terimleri; “üçgen, daire, çap”, kelimeleri de geometri terimleridir.

Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.

Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir.

Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur.
NOT 1: Bazen bir sözcük gerçekte terim değilken terim olarak kullanılabileceği gibi, gerçekte terim olan bir sözcük de terimlikten çıkabilir.

* Polis bir hücre daha ortaya çıkardı. ( terimlikten çıkma)
* Sinop burnu Türkiye’nin en kuzey noktasıdır.
(terimleşme)

NOT 2: Bir sözcük birçok dalda terim olabilir.

* Bitkiyi toprağa bağlayan kökleridir.
* Dört, kök dışına iki olarak çıkar.
* Hiçbir ek almamış sözcüğe kök denir.

Boğaz’ı geçip Karadeniz’e ulaştık.
Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur.
Ağacın kökleri çok derinde.
Üçgeninaçıları toplamı 180’dir.

6. ARGO ANLAM

Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir.

Argo, dil içinde bir dil gibidir.

Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır.

Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteğidir.
Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır.
Bağımsız ve sorumsuz yaşayışın dilidir de denebilir.

Dışa dönüklük, boşalma, rahatlama argoda sınırsızdır. Her şeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir.
“Canına yandığımın dünyası” gibi.

abdestini vermek: azarlamak
aklına tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek
röntgenci: kadınları gizlice gözetleme alışkanlığı olan erkek
piliç gibi: güzel ve sevimli kız
mektep çocuğu: acemi, toy
zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak
yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek
arakçı: hırsız
bal kabağı: aptal, beyinsiz
torpil, moruk, çakmak (sınıfta kalmak), asılmak...

7. SOYUT ANLAM

Beş duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de soyut anlam denir.

Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik...

8. SOMUT ANLAM

Beş duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam denir.

Ağaç, taş, ev, mavi, soğuk, su, masa, yol, yürümek, koşmak...

Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir.

“Yazınızda kuru bir anlatım görüyorum.”
“Adam yıldızlara basa basa yürüyordu.”
ÖZELLİK 1: Somut anlamlı bir sözcük, ek alarak soyut anlam kazanabilir.

* anne - lik , insan - lık
somut soyu yaptı somut soyut yaptı

ÖZELLİK 2 :Somut anlamlı bir sözcük kullanıldığı cümleye göre soyut anlam kazanabilir. Buna soyutlaştırma denir. Soyutlaştırma kelimeye mecaz anlam kazandırma suretiyle olur.

* Ne kadar sıcak bakıyor değil mi? ( soyutlaştırma)
* Kara haber tez duyulur. ( soyutlaştırma)
* Titreyen yapraklar, cilvedir, nazdır. ( soyutlaştırma)
* Bu adam kafasızın biridir. ( soyutlaştırma)
* Kızın gittiği bu yolu hiç iyi görmüyorum. (soyutlaştırma)
* Sanatta özgün olmak biraz da yürek ister. (soyutlaştırma)
* Nedense bugün hiç havamda değilim. ( soyutlaştırma)

ÖZELLİK 3 : Soyut anlamlı bir sözcük çoğunlukla benzetme yoluyla somut hale getirilebilir.Buna somutlaştırma denir.

* Hüzün, sonbaharda dökülen yapraktır.
* Yalnızlık , bir çiçektir.
* Sevgi, gökyüzünde kanat çırpan bir güvercindir.
* Arkadaşlık, kişiler arasında kurulan bir köprüdür.
* Bu düşünceler, zamanla çürüyecektir.
* Vişne dallarında arzularımız, alnımıza konan bir
öpücüktür.

ÖZELLİK 4 : Gözlemleyebildiğimiz eylemler somut, gözlemleyemediğimiz eylemler ise soyuttur.
* Annesi, bebeğini kucağına almış seviyordu. ( somut )
* Ferhat, Şirin’i dağları delecek kadar seviyordu.( soyut )
* Çocuk, masadaki vazoyu kırmıştı. ( somut )
* Bu sözlerinle arkadaşını çok kırdın. ( soyut )

9. GENEL ve ÖZEL ANLAM

Genel anlamlı kelimeler birden fazla kelimeyi bünyesinde bulunduran, birden çok türü kapsayan kelimelerdir. Özel anlamlı kelimeler ise daha dar bir anlamı, kesin ve net olarak anlatır. Anlam özelleştikçe kesinlik de artar.

Varlık > canlı > insan >Ahmet
Metin >paragraf >cümle >kelime >hece >harf
10) YANSIMA SÖZCÜKLER:

Doğadaki seslerin insanlar tarafından taklit edilmesine denir.

* Bu köpek neden havlıyor?
* Bir patlama sesiyle irkilmiştik.
* Bu aylarda kediler çokça miyavlar.
* Bu sözlerim üzerine sınıfta homurtular başladı.
* Köyde sabahleyin koyunların meleyişleriyle uyandık.
11) SESTEŞ ( EŞSESLİ) SÖZCÜKLER:

Yazılışları ve okunuşları aynı ancak anlamları farklı olan sözcüklere denir.

* Yılanı gören at birden şaha kalktı.

* Mutfaktaki pislikleri çöpe at.

* Al bayrağıma sarılı cansız bedenimi al.

* Gül: “Gül.” dedi, bülbüle.

* Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışıma uymaz, kışım yazıma

* Kırda yaptığımız piknikte yanımıza kır saçlı bir ihtiyar
geldi.

UYARI: Bir sözcüğün mecaz ya da yan anlamıyla sesteş anlamlılık karıştırılmamalıdır.
* Bu sözler bazılarına çok dokunacak. ( mecaz anlam )
* Omzuma bir el dokundu. ( gerçek anlam )
* Bu yaz, bir mektup yaz. ( sesteş )

NOT: Sesteş sözcükler genellikle halk edebiyatında cinaslı manilerde kullanılır.
NİTELİK VE NİCELİK ANLAMLI SÖZCÜKLER:

Bir şeyin nasıl olduğunu , ne gibi özellikler taşıdığını anlatan sözcüklere nitelik anlamlı sözcükler denir. Bir şeyin sayılabilen, ölçülebilen ya da azalıp çoğalabilen durumunu bildiren sözcüklere nicelik anlamlı sözcükler denir.

* Az ileride birkaç kişi seni bekliyor. ( nicel )
* Bugün oldukça kötü bir zaman geçirdim. ( nitel )
* Çok konuştuğu için arkadaşları pek sevmedi. ( nicel )
* İki damla yaş olur düşersin yüreğime gizlice ( nitel, nicel)
* Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi. (nitelik )

UYARI: Bazı sözcükler cümlede kazandığı anlama göre nicel de olabilir nitel de.

* Yaptığı işte iyi para kazanıyordu. ( nicel )
* O iyi bir insandı. ( nitel )
* Bu soğuk havada bir de senin soğuk esprilerini çekemem. ( nicel, nitel )
* Bu şehrin havası sıcak olduğu gibi insanları da sıcaktır.( nicel, nitel)

Görüldüğü gibi nitelik anlamlı sözcükler, genellikle niteleme sıfatı ve durum zarfı görevindedir. Nicelik anlamlı sözcükler ise ölçü - miktar zarfı , belgisiz sıfat veya sayı sıfatı görevindedir.

5 Kasım 2007 Pazartesi

MİLLET-İ SADIK HA!!!!!!!


OSMANLI DEVLETİ ZAMANINDA ERMENİLERE MİLLET-İ SADIKA ( SADIK MİLLET ) DENİLİYORDU. GÖRÜN BAKIN SADIKLIKLARI NEREDEN GELİYOR. HA Bİ DE SOYLARINA BAKIN ACABA VAR MI? :)

Batı kamuoyundaki Ermeni soykırımı iddiaları bugüne kadar doğruluğu ispatlanmamış olan hatırat türü sübjektif bazı yayınlara dayanmaktadır. Halbuki "Tarih belge ile yazılır" hükmü, tüm dünya bilim alemince kabul edilen bir gerçektir. Çünkü arşivlere dayalı bilimsel çalışmalar önyargı ve siyasi yaklaşımları ortadan kaldıracaktır. Arşivler, diğer tarihi kaynaklar arasında gerçeği en objektif şekilde yansıtan otantik belgelerdir. Bu nedenle Batı ülkelerinde siyasi bir yaklaşımla ele alınan Ermeni konusunun tarihin asıl kaynaklarına inilerek değerlendirilmesi gerekir. Tarihi konular ve olaylar hakkında hüküm verebilmek için, tarihin otantik kaynakları olan arşivler, tarih araştırmacıları için gerçek belge niteliğindedir. Türk arşivlerinde araştırma yapmadan yazılacak bir bölge ve dünya tarihinde muhakkak eksikler olacaktır. Ermeni konusu hakkında Batı ülkelerinde yapılan yayınlar birinci elden kaynaklara dayanmadığı için maalesef eksik, hatalı ve sübjektif olmuşlardır. Halbuki Türk arşivlerinde Ermeni konusu ile ilgili milyonlarca belge vardır. Bu belgeler olayları objektif bir şekilde aydınlatacak mahiyettedir. Belgelerin tarihi gerçekleri siyasi, ideolojik ve önyargılı yaklaşımlardan uzak, bilimin ışığında aydınlatılmasına yardımcı olması amacıyla bu yazı hazırlanmıştır.

ERMENİ TERÖRÜ

Türkiye üzerine sömürgeci emeller besleyen İngiltere ve Rusya'nın kurdurduğu Taşnak ve Hınçak komitelerinin ülke içerisindeki kışkırtmaları sonucunda meydana gelen isyan ve katliamların yanı sıra Ermeniler, 1905'teki Yıldız Suikasti'yle silahlı terör metodolojisinin ilk örneğini vermişlerdir. Talat Paşa ve Cemal Paşa'yı da aynı yöntemle şehit eden Ermeniler, uzun bir aradan sonra 1965 yılında tekrar terör metoduna dönmüşlerdir. 1970'li yıllarda ise ASALA sahneye çıkmış, 1984'e kadar 42 Türk diplomatını şehit etmiştir.

Taşnak ve Hınçak örgütleri bu yeni terör döneminde; terörü özendirmiş, geliştirmiş, hazırlamış, daha geniş alanlara yayılmasını ve hedeflerinin çeşitlenmesini sağlamış, terör tim ve grupları oluşturmuş ve yeni örgütlenme çabalarına psikolojik destek vermişlerdir. Bunların yanında isminden en çok söz ettiren "Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu" olmuştur. Bu örgüt kısaca ASALA adıyla anılmaktadır.

Bağımsız görünümü altında ASALA, terörün en acımasız ve insanlık dışı uygulamalarıyla kendini göstermiştir. Manevi ve psikolojik desteği, temas ve ilişkiler ortamını Hınçaklardan alan ASALA, insanlık dışı terör eylemlerine girişmiştir. Ermeni terörü, yurt dışındaki Türk görevlilerine, temsilciliklerine ve kuruluşlarına yönelik silahlı saldırılar şeklinde kısa zamanda hızlı bir tırmanış göstererek yoğunluk kazanmıştır. Bu dönemde, Avrupa ve doğu ülkeleri ile Suriye ve Lübnan'da üsler edinen Ermeniler, Kıbrıs Rumları ve Yunanistan ile işbirliği içine girerek eylemlerini gerçekleştirmişlerdir.

Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980'li yıllarda taktik değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine girmişlerdir. 1984 yılında PKK sahneye itilmiş ve Asala-Ermeni terörü geri plana çekilmiştir. Nitekim, bölücü terör örgütü PKK, 21-28 Nisan 1980 tarihini "Kızıl Hafta" olarak ilan etmiş ve 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak anarak, toplantılar yapmaya başlamıştır. 8 Nisan 1980 tarihinde Lübnan'ın Sidon kentinde PKK ve ASALA terör örgütleri ortak basın toplantısı düzenlemişler ve toplantı sonucu bir deklarasyon yayınlamışlardır. Ancak bu olayın tepki çekmesi üzerine ilişkilerin illegal alanda gizli olarak sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.

Toplantı akabinde, 9 Kasım 1980 tarihinde Strazburg Türk Başkonsolosluğu'na, 19 Kasım 1980 tarihinde ise Roma Türk Hava Yolları bürosuna yönelik olarak düzenlenen saldırılar, PKK ve ASALA terör örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir. Bölücü terörist Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği tarafından "Büyük Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı" onur üyeliğine seçilmiştir. Ermeni Halk Hareketi'nin bünyesinde, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi bir Kürdistan Komitesi oluşturulmuştur.

4 Haziran 1993 tarihinde; Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütü mensuplarının katılımıyla Batı Beyrut'ta bulunan PKK terör örgütü merkezinde bir toplantı yapılmıştır. 6- 9 Ocak 1993 tarihlerinde Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen ve Lübnan Ermeni Ortodoks Başpiskoposu, Ermeni Parti yetkilileri ile 150 gencin katıldığı toplantılarda, PKK terör örgütü ile yapılan mücadele kastedilerek; Türkiye'de iç savaş devam edeceğine, Türk ekonomisinin sıfır noktasına gelerek, vatandaşların baş kaldıracakları dile getirilmiştir. Buna bağlı olarak, Türkiye'nin bölünerek ve bir Kürt devleti kurulacağı, Ermenilerin Kürtlerle olan ilişkilerini iyi bir şekilde yürütmeleri ve Kürtlerin mücadelelerini desteklemeleri gerektiği konuları dile getirilmiştir.

Özetle; Ermeni terör örgütlerinin müşterek amacı; her fırsattan yararlanarak Türkiye'yi istikrarsızlığa sürüklemek ve sözde işgal altındaki Ermeni topraklarını kurtararak "Bağımsız Büyük Ermenistan"ı kurmaktır. Bugün devlet olma özelliğini de elde eden Ermenilerin, söz konusu isteklerinin değişik başlıklar altında devam ettiği görülmektedir.
HÜSEYİN SALMAN




HEPİMİZ HRANT'IZ HEPİMİZ DİNK'İZ DİYE MEYDANLARDA GEZENLER BUNU OKUYUNCA TÜRKLÜKLERİNDEN UTANMIYACAK MI ACABA.TABİ TÜRKLÜK RUHLARI VAR İSE.... !

Göz ardı edilen korkunç gerçekler !!! ....Yer: Azerbaycan, Hocalı 26/02/1992

Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına dikilmiş olan iki Ermeni yazı tura atıyordu. Bu kanlı kumarı yaklaşık 100 yıl önce Anadolu toprağında Kars'ta Ağrı'da Van'da Erzurum'da da ataları oynamıştı.Onlardan duymuşlardı.

Karnı burnunda çaresiz bir Azeri kadının doğumu oldukça yakın görünüyordu. Çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu. Elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı...Ermenilerin uzun boylu olanı elindeki AK-47 model Rus yapımı otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken, diğeri elindeki demir parayı havaya attı :

- Akçik, manç?.. (Kızmı, oğlan mı?)
- Akçik... (Kız)

Bu cevap üzerine 'oğlan' diyerek bahse giren Ermeni, elindeki kasatura ile hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı.Kan bürülü gözleri bebeğin kasıklarına kilitlendi.

-Tun şahetsar,ınger... (Sen kazandın, yoldaş)
-Yes şahetsapayts ays bubrikı inç bes bidigişdana... (Ben kazandım ama bu bebek nasıl beslenecek?)
-Mayrigı bedge gişdatsine. (Annesi besleyecek elbette)

Bunun üzerine daha kısa boylu olan Ermeni, bir hamlede kasaturaya geçirdiği bebeği annesinin göğsüne yapıştırdı:
-Mayrig yerahayin zizdur. (Çocuğa meme ver)

Aynı dakikalarda Hocalı'nın başka bir semtinde tek kale futbol maçı hazırlığı vardı. İki kesik Azeri kadın başını kale direği yapmışlar, top arayışına girmişlerdi.Başı tıraşlı bir çocuk bulup getirdiklerinde ise Ermeni çeteci sevinçle bağırdı:

-Asixn ma/,çimi yev bızdıge, aveg gındırnadabidi. Gıdıresek... (Bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır. Kopartın...)

Aynı anda çocuğun gövdesi bir tarafa,başı da orta yere düşmüştü... Ermeniler zafer naraları! atarak, kanlı postalları ile kesik çocuk başına vurarak kanlı bir kaleye gol atmaya çalışıyordu. Bu iki olay Hocalı'da bundan çok değil yalnızca 14 yıl önce yaşandı.

Her iki olay da ermeni çetecilerin katliamlarına bizzat şahit olan görgü tanıklarının anlatımlarıdır. Ne yazık ki 26 Şubat 1992 günü binlerce Azeri türlü yöntemlerle vahşice katledilmiştir. Ajanslar,katliam haberini bütün dünyaya hızla geçerken, arşı titreten ağır bir vahşet yaşanan Hocalı halkından geri kalanlar ise çaresizlik içinde kıvranıyordu. Türkiye'de büyük bir dehşet uyandıran katliama ilişkin ilk görüntüler ise TRT aracılığı ile duyurulmuştu.

Bütün olanları Batılı gazeteciler, özellikle de New York Times belgeledi. 26 Şubat'ta güçlü silahlarla donatılmış Ermenistan silahlı kuvvetleri ile Hankendi'nde konuşlanmış bulunan Albay Zarvigarov komutasındaki 366'ncı Rus Motorize Alayı, Hocalı'ya saldırarak tarihin en vahşî katliamlarından birini yaptılar. 26 Şubat! gecesi Rus motorize alayının tanklarından açılan top ve roket saldırıları ile Hocalı Havaalanı kullanılamaz hâle getirilerek kentin dış dünya ile ilişkisi de tamamen kesildi. Savunmasız kalan kente giren Rus destekli Ermeni askerleri, çocuk, yaşlı, kadın, bebek demeden birçok insanımızı vahşîce katlettiler. ermenilerin işgal ettikleri Hocalı'da dehşet verici olaylar yaşandı. Canlı canlı insanların kafa derilerini yüzdüler, Sağ olarak ele geçirdiklerini ise sistematik bir işkenceye ve tıbbî deneylere tâbi tutarak, insanlık dışı muamelelere maruz bıraktılar. Hızar ve testereler ile diri diri insanların kol ve bacaklarını kestiler. Genç kızların önce saçlarını, sonra da kafa derilerini yüzdüler. Babanın gözü önünde evladını, evladın gözü önünde babayı kurşunlara dizdiler. Kesik kafaları sepetlere doldurdular. Peki neydi bu düşmanlık? Ermenistan'daki okul duvarlarında asılan haritalarda Türkiye'nin 12 ili yer almaktayken, Ermenistan'ın bayrağında Türkiye hudutları içindeki Ağrı Dağı'nın resmi varken, Ermenistan Millî Marşı'nda 'Topraklarımız işgal altında, bu toprakları azat etmek için ölün,öldürün' denmekteyken, başkaca bir neden aramaya zaten gerek yok sanırım. Dağlık Karabağ Bölgesi'nde bulunan Hocalı'ya, eski Sovyet İttifakı Silahlı kuvvetleri'ne ait 366.Alay'ın desteği ile Ermeni Sılahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen saldırılar sonucu 613 Azerbaycan Türk'ünün hayatını kaybettiği resmî olarak açıklandı. Ancak kayıp sayısının bu rakamların çok çok üstünde olduğu bilinmektedir. 56 hamile kadın karnı yarılmış durumda bulunmuştur.Bu alçak saldırıda 487 kişi ağır yaralanırken, 1275 kişi ise rehin alınmış,geri kalan nüfus da bin bir zorlukla canını kurtarmış ancak bu olayın tahribatından ruhları ve hafızaları asla bir daha kurtulamamıştır. Şahitlerin anlattıklarını dinleyenler önce kulaklarına inanamadı.! Fakat katliam sonrası Hocalı'ya girdiklerinde ise, görgü tanıklarının abartmadığını kısa sürede anladılar. Hocalı'da katliam bölgesini gezen Fransız gazeteci Jean-Yves Junet'nin gördükleri karşısında söyledikleri, katliamın boyutunu da anlatıyordu:

'Pek çok savaş hikâyesi dinledim. Faşistlerin zulmünü işittim,ama Hocalı'daki gibi bir vahşete umarım kimse tanık olmaz' Peki 26 Şubat 1992 günü yaşanan bu katliamın emrini kim vermişti; Ermenistan Devlet Başkanı sıfatını taşıyan Robert Koçaryan denilen kirli katilden başkası değildi. Yaptığı terör faaliyetlerinin oranı nispetinde terfi eden Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, 20 Mart 1996'da Ermenistan Başbakanı oldu. Karabağ'da barış istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisine daha fazla direnemeyen Levon Ter Petrosyan istifa edince de 30 Mart 1998 yılında ondan boşalan Devlet Başkanlığı koltuğuna,'Hocalı Katlia! mı' baş sorumlusu olan azılı terörist Robert Koçaryan oturdu. Ermeniler Türk hamile kadınlarına tecavüz edip karnını hamile olduğu halde taş ile doldurup öldürmüşler ve küçük Türk kızlarına tecavüz edip öldürmüşlerdi.

Ülkemizde sadece 1 ermeni öldürüldü diye yürüyüş yaptılar ve o kadar araştırdılar; ama hiçbir insan kalkıp da bu masum insanlara işkence edilip öldürüldükleri için yürüyüş yapmadı………….. Yazıklar olsun ……



KRONOLOJİ

1022
Ermeni topraklarının İmparator II. Basileios tarafından Bizans topraklarına katılması üzerine 40 bin Ermeni Anadolu'ya sürgün edildi.

1046
Ermeni hanedanları Bizans İmparatoru IX. Konstantin tarafından katledilerek yok edildi.

1054
Sultan Tuğrul Bey döneminde Selçuklulara bağlanan Ermenilere özerklik verildi.

1098
Ermeniler Haçlılarla işbirliği yaptılar.

1461
Fatih Sultan Mehmed, Bursa'daki Ermeni Piskoposu Hovakim'i (Ovakim) İstanbul'a getirterek kendisine Patrik unvanını verdi ve Ermenilere birçok haklar tanıdı.

1567
Türk matbaasının kurulmasından 160 yıl kadar önce Venedik'te matbaacılık eğitimi görmüş olan Sivaslı Apkar adındaki bir papaza İstanbul'da bir Ermeni matbaası açması için izin verildi.

1790
İlk resmi Ermeni Okulu, Amira Miricanyan ve Şnork Mığırdıç tarafından Kumkapı Fıçıcı Sokak'ta kuruldu.

1823
Artin Bezciyan adlı Ermeni, Kumkapı'da Bezciyan Okulu'nu kurdu.

1824
Patrik Karabet, Ermenice gramer okutan Kumkapı Okulu'nu Patrikhane'nin himayesine aldı.

1853
(22 Ekim) Ermeni Maarif Komisyonu kuruldu.

1876
Kurulan Mecliste Ermeni milletvekilleri de katıldı.

1877
(7 Aralık) Ermeni Milli Meclisi, Ermeni halkının askere yazılarak savaşa katılma kararını aldı.

1878
(13 Nisan) İstanbul Ermeni Patriği Nerses, İngiltere Dışişleri Bakanı Salisbury'ye gönderdiği muhtırada, Türklerle beraber yaşayamayacaklarını bildirdi.

(13 Temmuz) Berlin Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya, Osmanlı Ermenileriyle ilgili 61. madde eklendi.

(3 Ağustos) İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury, İstanbul Büyükelçisi Layard'a gönderdiği talimatta, Osmanlı Hükümeti'nin Doğu'da reformlara başlaması gerektiğini bildirdi.

1890
(20 Haziran) Erzurum İsyanı
(Temmuz) Kumkapı Nümayişi
Birinci Sason İsyanı

1892 - 1893
Merzifon, Kayseri, Yozgat isyanları

1895
(30 Eylül) Babıâli olayı
Kasım ayında, Ermenilerin Maraş'ta isyan teşebbüsü

1896
30 Ekim İstanbul'da Ermeni eylemi
(1 Haziran) I. Van isyanı
(26 Ağustos) Osmanlı Bankası Olayı

1902
Ermeni dilcilerden H. Acaryan, "Ermeni Dili'ne Türk Dili'nin Tesiri ve Ermenilerin Türkçe'den Aldıkları Sözler" adında bir eser yazdı.

1904
İkinci Sason isyanı

1905
(21 Temmuz) Yıldız Camii'nde, Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid'e suikast teşebbüsü.

1908
Ermenilerin Jamanak adlı gazetesi yayın hayatına başladı.
İkinci Meclis açıldı ve Ermeni komitecilerden bazıları Millet Meclisi'ne girdi.

1909
(14 Nisan) Adana'da Ermeni isyanı

1915
(15 Nisan) II. Van İsyanı
(24 Nisan) Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyette bulunan Ermeni komiteleri kapatıldı. Bu komitelerin idarecilerinden 2345 kişi tutuklandı.
(3 Mayıs) Ermeniler Van'da büyük bir katliama giriştiler.
(27 Mayıs) Yer Değiştirme (Tehcir) Kanunu çıkarıldı.

1918
(1 Şubat) Ermeni komitacı Arşak, Bayburt'ta katliam yaptı.
(25 Nisan) Ermeni komitacılar, Kars'ın doğusundaki Subatan köyünde 750 Müslüman'ı katletti.
(1 Mayıs) Ermeni komitacılar, Kars'ta, aralarında çocukların da bulunduğu 60 Müslüman'ı katletti.

1919
(20 Kasım) Osmanlı bürokrasisinde üst düzeyde görev yapan Bogos Nubar Paşa ve Şerif Paşa, Ermeni-Kürt bağımsızlık belgesini imzaladılar.

1920
(12 Ocak) 450 kişilik Ermeni süvari birliği, Antep'in Arapdar köyünde Müslümanlar'a işkence yaptı.
(2 Aralık) Gümrü Anlaşması imzalandı.

1921
(15 Mart) Talat Paşa, Berlin'de Ermeniler tarafından katledildi.
(6 Aralık) Sait Halim Paşa'yı Ermeniler Roma'da katletti
(16 Mart) Moskova Anlaşması imzalandı.
(18 Mart) Ermeni Misak Torlakyan, Azerbaycan İçişleri Bakanı Cevanşir Han'ı, Tepebaşı'ndaki Pera Palas Oteli önünde öldürdü.
(13 Ekim) Kars Anlaşması imzalandı.

1922
(22 Temmuz) Cemal Paşa, Tiflis'te Ermeniler tarafından katledildi.

1923
Ermeni asıllı Münib Boya, Van milletvekili olarak meclise girdi.
(24 Temmuz) Lozan Anlaşması imzalandı.

1934
Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı romanı, ABD'de İngilizce yayımlandı.

1935
(15 Aralık) Pangaltı Ermeni Kilisesi'nde toplanan bir grup Ermeni, Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserini "Türk milleti hakkında iftiralarla dolu olduğu" gerekçesiyle yaktı.

1936
Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserinin Fransa'da yayımlanması, Türk basınının tepkisini çekti.

1937
Cevat Rıfat Atilhan, "Musa Dağı" adında kitap yazarak, Franz Werfel'in eserinin gerçekleri yansıtmadığını bildirdi.
Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserinin filme alınmasının engellenmesi, ABD Dışişleri Bakanlığı nezdinde gündeme geldi.

1943
Ermeni asıllı Berç Türker Keresteci, Afyonkarahisar milletvekili oldu.

1957
Mığırdıç Şellefyan, 27 Ekim seçimlerinde, Demokrat Parti listesinden İstanbul milletvekili seçildi.

1964
(24 Aralık) Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kipriyanu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde "Ermeni Meselesini" ortaya atarak Türkiye aleyhine karar çıkarmaya çalıştı.

1965
(24 Nisan) Brezilya'nın Sao Paulo kentinde, Ermeniler tarafından Türkiye aleyhine gösteri düzenlendi.

1969
(24 Nisan) Londra'da, Türk Elçiliği önünde Ermeniler tarafından gösteri yürüyüşü tertip edildi.

1973
(27 Ocak) Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir, Mığırdıç Yanıkyan adlı Ermeni tarafından katledildi.

1975
(20 Ocak) ASALA (Gizli Ermeni Kurtuluş Ordusu) örgütü kuruldu.
(22 Ekim) Viyana'da, Büyükelçi Daniş Tunalıgil katledildi.
(24 Ekim) Paris'te, Büyükelçi İsmail Erez ile polis Talip Yener katledildi.

1976
(16 Şubat) Beyrut Büyükelçiliği Birinci Kâtibi Oktay Cerit katledildi.
(28 Mayıs) Zürih Çalışma Ateşeliği Bürosu bombalandı. Saldırının faili olduğu anlaşılan Noubar Soufoyan adlı bir Ermeni yakalandı, yargılandı ve suçu sabit görülerek 15 ay hapis cezasına çarptırıldı.

1977
(29 Mayıs) İstanbul Yeşilköy Havaalanı'na ve Sirkeci garına patlayıcı madde atıldı, saldırıda 4 kişi öldü ve 31 kişi yaralandı. Saldırıları "Aşırı Ermeni Hareketleri Örgütü" üstlendi.
(9 Haziran) Vatikan Büyükelçisi Taha Carım katledildi.

1978
(3 Ocak) Brüksel Büyükelçiliği'ne patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.
(3 Ocak) Londra'daki Türk bankasına patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.
(2 Haziran) Madrit'te, Büyükelçi Zeki Kunaralp'ın eşi Necla Kunaralp ve emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu katledildi.
(8 Temmuz) Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşeliği ve Türkiye Turizm Bürosuna patlayıcı maddeler atıldı. Saldırıyı "Ermeni Soykırım Adalet Komandoları" üstlendi.
(6 Aralık) Cenevre Başkonsolosluğu'na patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi. (17 Aralık) THY Cenevre Bürosuna patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı "Ermeni Gizli Kurtuluş Örgütü (ASALA)" üstlendi.

1979
(15 Nisan) Yunan Hükümeti, Atina'nın Nea Simirna meydanında "'Ermeni İntikam Anıtı"nın dikilmesine izin verdi.
(22 Ağustos) Cenevre Başkonsolosluğu'nda Konsolos Yardımcısı Niyazi Adalı'ya karşı suikast düzenlendi. Saldırıda 3 kişi yaralandı. Saldırıyı ASALA üstlendi.
(27 Ağustos) THY Frankfurt Bürosuna patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı ASALA üstlendi.
(4 Ekim) THY Kopenhag Bürosuna patlayıcı madde atıldı. Saldırıyı ASALA üstlendi.
(12 Ekim) Lahey'de, Amsterdam Büyükelçisi Özdemir Benler'in oğlu Ahmet Benler katledildi.
(22 Aralık) Paris'te Turizm Müşaviri Yılmaz Çopan katledildi.

1980
(10 Ocak) ASALA, THY Tahran Bürosuna bombalı saldırıda bulundu.
(6 Şubat) Büyükelçi Doğan Türkmen, Bern'de saldırı sonucu yaralandı.
(10 Mart) Ermeni teröristler THY'nın Roma Bürosunu bombaladılar. Saldırıda 2 İtalyan hayatını kaybetti, 14 İtalyan da yaralandı.
(8 Nisan) ASALA, Sayda toplantısında, Kürtlerle Ermeniler arasında benzerlik olduğunu iddia ederek Kürtleri kan kardeşi olarak ilân etti.
(17 Nisan) Vatikan Büyükelçisi Vecdi Türel silahlı saldırıya uğradı. Koruma görevlisi Tahsin Güvenç yaralandı.
(19 Nisan) ASALA, Marsilya Türk Konsolosluğu'na roketatarlı saldırı düzenledi.
(31 Temmuz) Atina İdari Ateşemiz Galip Özmen ve kızı Neslihan Özmen acımasızca katledildi.
(5 Ağustos) Lyon'da, Ermeniler tarafından konsolosluğun basılması sonucu Kadir Atılgan, Ramazan Sefer, Kavas Bozdağ ve Hüseyin Toprak adlı vatandaşlar yaralandı.
(26 Eylül) Paris'te, Basın Ataşemiz Selçuk Bakkalbaşı silahlı saldırıya uğradı ve ağır yaralandı.
(10 Kasım) ASALA örgütü, Strasburg Türk Konsolosluğu'na bir saldırı düzenledi.
(17 Aralık) Sidney Başkonsolosu Şarık Arıkyan ile koruma polisi Engin Sever katledildi.

1981
(13 Ocak) Paris Büyükelçiliği Maliye Müşaviri Ahmet Erbeyli'nin arabasına bomba konuldu; Erbeyli ölümden döndü.
(4 Mart) Paris'te Çalışma Müşaviri Reşat Moralı ile din görevlisi Tecelli Arı şehit edildi.
(3 Nisan) Kopenhag'da, Çalışma Müşaviri Cavit Demir, evine giderken Ermeni teröristlerce kurşunlandı ve ağır şekilde yaralandı.
(9 Haziran) Cenevre'de, sözleşmeli sekreter olarak görev yapan Mehmet S. Yergüz katledildi. Olayı ASALA üstlendi.
(24 Eylül) Paris Başkonsolosluğu'nu basan Ermeniler, güvenlik görevlisi Cemal Özen'i acımasızca katlettiler.
(3 Ekim) Roma Büyükelçiliği 2. Katibi Gökberk Ergenekon, Ermeni teröristlerin silahlı saldırısına uğradı ve ağır yaralanarak saldırıdan kurtuldu.
(27 Kasım) Avrupa'da bulunan "Ermeni Öğrenciler Birliği" ile "'Kürt Öğrenci Derneği", Londra'da ortak bildiri yayınladılar.

1982
(28 Ocak) Los Angeles'da, Başkonsolos Kemal Arıkan, Harry Sasunyan ve Kirkor Saliba tarafından katledildi.
(8 Nisan) Ottowa Büyükelçiliği Ticari Müşaviri Kemalettin Kâni Güngör silahlı saldırı sonucu yaralandı.
(5 Mayıs) ABD'nin Boston Bölgesi Fahri Konsolosu Okan Gündüz katledildi.
(7 Haziran) Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut Akbay katledildi. Bu arada, Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Atilla Altıkat, Bulgaristan Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora Süelkan ve Lizbon Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Yurtsev Mıhçıoğlu'nun eşi Cahide Mıhçıoğlu da silahlı saldırıya uğradılar. Türkiye'nin Kanada Büyükelçiliği görevinde bulunan Coşkun Kırca da, silahlı saldırıya uğradı.
(7 Ağustos) 3 Ermeni terörist, Ankara Esenboğa Havalanına silahlı, bombalı saldırı düzenlediler ve katliam yaptılar. Otomatik silahlarla ve bombalarla orada bulunanlara saldıran teröristler, 3'ü emniyet görevlisi olan toplam 9 kişiyi öldürdüler ve 78 kişiyi yaraladılar. Levon Ekmekçiyan isimli terörist yakalandı
. (10 Ağustos) Artin Penik adlı Ermeni, Esenboğa katliamından duyduğu üzüntüyü dile getirerek, kendini yakmak suretiyle Ermeni terörünü lânetledi.

1983
(29 Ocak) Levon Ekmekçiyan, 1982 yılı Esenboğa baskını nedeniyle Ankara'da idam edildi.
Harut Levonyan ve Rafi Elbekyan adlı iki Ermeni militan tarafından Türkiye'nin Yugoslavya Büyükelçisi'ne düzenlenen suikast sırasında, yoldan geçen bir Belgrad'lı öldü.
(15 Temmuz) ASALA mensubu teröristler, Paris Orly Havalimanı THY Bürosuna bombalı saldırı düzenledi. Olayda, 4'ü Fransız, 2'si Türk, 1'i ABD'li ve 1'i İsveç'li olmak üzere toplam 8 kişi hayatını kaybetti. 60 kişi de yaralandı.
(27 Temmuz) Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği'ni basan 5 Ermeni ölü olarak ele geçirildi.

1985
(12 Mart) Ottowa Büyükelçiliği, silahlı, bombalı 3 Ermeni terörist tarafından basıldı. Kanada'lı koruma görevlilerinden biri vurulup öldürüldü. Büyükelçi Coşkun Kırca yaralı olarak kurtuldu.

1991
(21 Ocak) Ermeniler, Hacılar kentine bombalı saldırı düzenledi. Saldırıda 3 Sovyet askeri ile 2 Azeri öldü. Ermeniler ayrıca, Azerbaycan'ın Sesi gazetesi muhabiri Savâtin Askerova'yı katletti.
(13 Nisan) Karabağ'da, Ermeniler ile Azeriler arasında çatışmalar çıktı. Azeri köyleri Ermeniler tarafından top ateşine tutuldu.
(23 Nisan) Suşa kasabasına bağlı Azeri köyleri, Ermeni köylerinden açılan top ve makineli tüfek ateşine maruz kaldı. Olayda 3 Azeri öldü, 3 ev yıkıldı, 3 ev de oturulamaz hale geldi.
(26 Nisan) Karabağ bölgesinde 4 Azeri güvenlik görevlisi öldürüldü. Olayı "Karabağ Savaşçıları" adlı Ermeni örgütü üstlendi. (23 Eylül) Ermenistan bağımsızlığını ilan etti. (26 Aralık) Sovyetler Birliği dağıldı. 23 Eylül'de bağımsızlığını ilan eden Ermenistan fiilen ve hukuken bağımsız oldu.

1996
Levon Ter-Petrosyan, ikinci defa Ermenistan Devlet Başkanı seçildi.

1997
(20 Mart) Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, Ermenistan Başbakanı oldu.
(20 Aralık) Ermeniler, Surp Agop Hastanesi'nin 160. yıldönümünü yılbaşı şöleniyle birlikte kutladılar.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 1997 Sedat Simavi Ödülü'nü gazetecilik dalında Garbis Özatay'a verdi.

1998
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Jamanak gazetesinin 90. kuruluş yıldönümü vesilesiyle, gazetenin editörü Ara Koçunyan'ı Cumhurbaşkanlığı köşkünde kabul etti.
(Şubat) Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan istifa etti. Böylece Robert Koçaryan'a liderlik yolu açıldı. Petrosyan, Karabağ'da barış istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisini çekmişti.
(Şubat) Petrosyan'ın istifasını değerlendiren Azerbaycan Halk Cephesi Başkanı Elçibey, Koçaryan'ın geçmişte Rusları arkasına alarak Karabağ'da Azerbaycan'a karşı ayaklandığını bildirdi.
(30 Mart) Koçaryan, Ermenistan Devlet Başkanlığı'na seçildi.
(Temmuz) Bölücü örgüt PKK'nın başı Abdullah Öcalan, Ermenistan yönetiminden, örgüte özel köy tahsis edilmesini istedi.
(14 Ekim) Mesrob Mutafyan, Türkiye Ermenileri 84. Patriği seçildi.