"BİR HESABI DAHA KAPATTIK BUGÜN...YILLARIN İPİNİ ÇEKE ÇEKE GİDİYORUZ...MAKSAT HAYAT OLSUN......."



Sevgili Dostlar,

Sayfamızda edebi bilgilerin yanı sıra eğlenerek vakit geçirebileceğiniz videolar, genel kültürünüzü geliştirebileceğiniz makaleler,Türk toplumu ile ilgili önemli bilgiler, her konuda yazılmış şiir ve hikayeler de bulunmaktadır. Yorum ve eleştirilerinizin bloğumuzu geliştireceğini belirterek sizinle buluşmaktan mutluluk duyduğumuzu belirtmek istiyorum. Tüm yoldaşlara ve kardaşlara selam olsun...



Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin!!"

Neyi arıyorsan sen, O'sundur" der Mevlana..
Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık....
Elinden tuttuğumuz her sevgili, bizi sürükleyip, kendi iç dünyamızın derinliklerinde bir keşif gezisine çıkarır.
Her ilişki, benliğimizde bir kazıdır aslında,her sevda ruhumuzun bir başka yüzü...
Her aşkta kendimizi ararız,o yüzden bulduklarımız benzerimizdir.
Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakın yüzlerine,
onların suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktır size...
Aşk denilen kaleydoskobun buzlu camına gözünüzü dayadığınızda,
binbir cam rengarenk ışıklar saçarak döndüğünde,
her seferinde bambaşka şekiller ördüğünü görürsünüz.
Her camda, farklı bir renginiz vardır;her şekilde sizden bir parça...
Aşklarınız hülasanızdır.
Sevdiginiz her adam, beğendiğiniz her kadın farklı ruh hallerinizi ele verir;
arada bir çevirdiniz mi kaleydoskobu,
cam paralar yer değiştirip yeni şekiller alır;hepsi siz...
Sevgilinizin gözlerindeki dolunay,
sizdeki ışığın yansımasıdır aslında;
dilindeki sizin ilhamınız, tenindeki sizin yansımanızdır.
Yoksa halâ bir sevdiğiniz,o henüz kendinizi bulamadığınızdandır...
Aşk, narsizmdir.
Sevda, çevrildikçe içinizin farklı ışıklarını yakan eğlenceli bir kaleydoskop gibi başımızı döndürüyor.
Ve biz, hep baharı takip ederek dünyayı gezen bir gezgin gibi içimizdeki eski baharları arıyoruz.
Narcissusu'u bilirsiniz;
Öyle heybetli ve güzelmiş ki,bakmaya dayanazmazmış kendine...
Gün boyu ayna karşısına geçip kara gözlerini,incecik burnunu,dar kalçalarını,
kıvırcık saçlarını seyredermiş hayran hayran...
Bir gün ırmak kenarında gezinirken,sudaki yansımasına ilişmiş gözü.
Uzanıp, iyice bakmak istemiş.
Tam gördüğünde kendisini,dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa, kapılıp gitmiş suya...
Yeryüzünün en güzel insanının öldüğünü duyan Tanrı, unutulmaması için O'nu her bahar açan güzel kokulu bir çiçeğe dönüştürmüş,
Narcissus, nergis olmuş.
Kıssadan hisse, benden size tavsiye,
taze bir nergis verin bugün sevgilinize...
Sonra da, nerede baharsa mevsim, rotasını oraya çevirip içinizdeki eski baharlara koşan bir gezgin gibi "Bahar getirdim sana" deyin.Baharın elinizde olduğunu unutmadan..

Gözlerindeki ırmağa baktığınızda kendinizi göreceksiniz;
dikkat edin de hayran olup düşmeyin...
Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin

HÜSEYİN SALMAN



İki Rayı Gibiyiz Bir Tren Yolunun,
Yakın Olması Neyi Değiştirir Son İstasyonun..


27 Ekim 2007 Cumartesi

ŞİİR BİLGİSİ


TÜRK ŞİİRİNDE ÖLÇÜ

Hecelerin sayılarının ya da uzunluk ve kısa­lıklarının düzenli biçimde sıralanması temeline dayanan ve nazımda ahenk aracı olarak kullanı­lan öğeye ölçü (vezin) denir.

Türk şiirinde üç türlü ölçü kullanılmıştır:

1. Hece ölçüsü
2. Aruz ölçüsü
3. Serbest ölçü

HECE ÖLÇÜSÜ

Hece ölçüsü, hecelerin sayılarına göre oluş­turulan bir ölçüdür. Hece ölçüsüyle oluşturulan şiirin ilk dizesinde kaç hece varsa, diğer dizelerde de o kadar hece vardır.

Hece ölçüsü, dilimizin doğal ölçüsüdür. Türk şiirinin en eski örneklerinde, Halk şiirinde, Milli Edebiyat döneminde ve sonrasında hece ölçüsü yaygın biçimde kullanılmıştır.

Halk şiirinde hece ölçüsüne "parmak hesa­bı" da denilmiştir.

Hece ölçüsüyle oluşturulan şiirlerde dizeler iki ya da daha çok parçaya bölünür. Dizelerin bu bölüm yerlerine "durak" denir. Duraklar belirle­nirken sözcükler ortalarından bölünmez; durak yerleri sözcüklerin sonuna rastlatılır.

Hece ölçüsünün esası, hece sayısındaki denkliktir. Bu sayısal denklik, şiirdeki dizelerin ka­lıbını da verir. Kalıp, dizenin ölçüsüdür. Buna gö­re 7 heceli bir dizenin kalıbı "yedili", 11 hecelinin-ki "on birli".... diye adlandırılır.

Halk şiirinde, heceyle oluşturulan şiirlerde en çok 7'li, 8'li, 11'li ve 14'lü kalıplar kullanılmıştır.


7'li kalıp
Tuzaktayım ne gülem
Ne haldeyim ne bilem
Bir garipçe bülbülem
Ötmeğe güle geldim

8'li kalıp
Gâh eserim I yeller gibi (4 + 4)
Gâh tozarım I yollar gibi (4 + 4)
Gâh akarım / seller gibi (4 + 4)
Gel göre beni I aşk neyledi (4 + 4)
(Yunus Emre)

11'li kahp(4 + 4 + 3)
Hangi dağda bulsam ben o maralı
Hangi yerde görsem çeşm-i gazali
Avcılardan kaçmış ceylan misali
Göçmüş dağdan dağa yoktur durağı
(Bayburtlu Zihni)

14'lü kalıp (7+ 7)
Gözümde bir damla su deniz olup taşıyor
Çöllerde kalmış gibi yanıyor yanıyorum
Bütün gemicilerin ruhu bende yaşıyor
Basımdaki gökleri bir deniz sanıyorum
(Ömer Bedrettin Uşaklı)



ARUZ ÖLÇÜSÜ
Aruz ölçüsü hecelerin uzunluğu ve kısalığı temeline dayanır. Arap şiirinin bir ölçüsüdür. Bu ölçü uzun (kapalı) ve kısa (açık) hecelerin yan ya­na gelmesinden doğan kalıplardan oluşur.
Aruz ölçüsünde ünsüzle biten heceler uzun (kapalı), ünlüyle biten heceler kısa (açık) olarak tanımlanır. Ölçüyü çözümleme İşleminde uzun heceler çizgi (-) ile, kısa heceler nokta (.) ile gös­terilir.

Örnek :
Se ni söy ler/ba na dağ lar/de re ler
fe i lâ tün fe i lâ tün fe i lün

Aruz ölçüsünde dizeler iki veya daha çok parçaya bölünür. Duraklar sözcüğü ortadan kesebilir.

Aruzda uzun okunan ünlüler, kapalı hece oluşturur: lâ, û, i... gibi.

Aruz ölçüsünde dizelerin son hecesi, kısa da olsa, uzun olarak çözümlenir. Aruz ölçüsü, ilk olarak, edebiyatımızda Ku-tadgu Bilig'de kullanılmıştır. Halk, Divan Tanzimat, Serveti Fünun, Fecr-i Ati şiirinde aruz ölçüsüyle ürünler verilmiştir. Türkçe sözcüklerin söyleniş biçimlerinin bozulmadan aruza uydurulması işini ilk kez Tevfik Fikret başarmış; bunu Mehmet Akif ile Yahya Kemal izlemiştir.

'••' Türkçenin yapısı aruza elverişli değildir.Türkçede uzun okunan ünlülerin olmaması, aruz­la şiir yazmayı çok güçleştirmiştir. Arapça ve Farsçada İse böyle bir sorun yoktur.

Aruzla İlgili Bazı Terimler :

Takti {Kesme}
Aruz ölçüsünde dizelerin durak yerlerini be­lirtecek biçimde kesik kesik okunmasına takti (kesme, parçalama) denir.

Seneler geç / ti henüz gel / mediler
Oradan gel / me yecekmiş / dediler
Fe i lâ tün / fe i lâ tün / fe i lün


Vasl (Ulama)
Ünsüzle biten bir sözcüğün ünsüzünü, on­dan sonra gelen ve ünlüyle başlayan bir sözcüğün ilk hecesine bağlama (bitişik okuma) işlemine vasi (ulama) denir.

Ulama, ölçüde yan yana iki açık hece gerek­tiği zaman yapılır. Ulama yapılan sözcükler arala­rına bir ( ) işareti konarak belirtilir.

Örnek.: "Siper et gövdeni dursun bu hayâsızca akın"

dizesinde ulama yapılmazsa, çözümleme aruza uygun olmaz. Bu dizede "siper" ve "et" sözcükle­ri arasında ulama yapılmalıdır. (O zaman, iki açık hecenin yan yana geldiğine dikkat ediniz.)
"Siper et gövdeni dursun bu hayâsızca akın"


İmâle
Kısa bir heceyi, ölçü gereği, uzun yapmaya (uzatarak okumaya) imâle denir. Uzun okunan kı­sa hece, bu yöntemle kapalıya dönüştürülür.
İmâle, bir aruz kusurudur.

"Çevre yanımda gelip oturdular" dizesindeki imaleleri gösterelim:

Çevre yaa mm / daa ge lip oo / tur du lar
fâ i lâ tün fâ i lâ tün fâ i lün


Uzun bir heceyi, ölçü gereği kısa yapmaya zihaf denir. Zihaf da bir aruz kusurudur.
Örnek
Bir söz le /te sel lî ey /le bâ ri
--------- ■ • — • — •__________
Mef û lü me fâ i lün fe û lün

Yukarıdaki dizenin üçüncü sözcüğündeki "lî" hecesi aslında uzundur; fakat ölçü gereği kısa okunmuştur.

Med
İki kapalı hece arasında bir açık hece bulun­ması gerektiğinde, sonu bir uzun ünlü ve bir ün­süzle biten heceyi (nâz, tâb ... gibi) imaleden bi­raz daha uzun okumaya med denir. Bu yöntemle kapalı olan tek hece bir buçuk hece (kapalı + açık) yapılmış olur.

Med, aruzda bir ses sanatı olarak değerlendirilir.

"O nâz hastası tâ böyle bi-mecâl midir"

dizesinde "nâz" sözcüğü, (— •) biçiminde çö­zümlenir.


SERBEST ÖLÇÜ

Hece ya da aruz ölçüsünü dikkate almadan yazılan şiirler serbest ölçülüdür. Serbest ölçü, bir bakıma şiirde "ölçüsüzlük" tür.

Serbest ölçüyle yazılan şiirlerde dizelerdeki toplam hece sayıları değişir. Şair, çoğu kez şiirin temasına göre dizelerin uzunluk ve kısalığını ayar­lar.

Günümüz Türk edebiyatında şiirler dahaçok serbest ölçüyle yazılmaktadır. Edebiyatımızda, şi­irde ölçüyü reddeden ilk edebiyat topluluğu Garipçiler olmuştur.

Orhan Veli Kanık, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı, Arif Nihat Asya, Behçet Necatigil, Yavuz Bülent Bakiler... gibi şairler serbest ölçüyü başarıyla kullanan şairlerimiz arasındadır.

Aşağıdaki şiir örneği serbest ölçüye göre ya­zılmıştır :

Şafaktır
Uyanır
Börtü böcek
Kurt kuş
Uyanır bebe
Uyanır
Anaç çanağında çiçek
Dal tomurcuğunda su
Erir çiğ
Uyanır yeşil
Şafaktır
Uyanır insan
Açılır cümle kapısı
Her sabah
Bismillah...
(Nazım Payam)


UYAK (KAFİYE) TÜRLERİ

Uyak (Kafiye)
Uyak, kısaca "dize sonlarındaki ses benzer­liği" olarak tanımlanabilir. Uyak, dize sonlarındaki anlam ve görevce farklı sözcük, ek ya da sesler­den oluşur.

Redif Nedir ?
Uyaktan sonra gelen aynı anlamlı sözcüklere veya aynı görevli eklere redif denir. Redif, "döner uyak" olarak da adlandırılır.

Üstümüzden gelen boran, kış /gibi
Şahin pençesinde yavru kuş /gibi

Yukarıdaki dizelerde "gibi" sözcükleri aynı anlamlı olduğu için rediftir. "Kış" ve "kuş" söz­cüklerinde sadece "ş" sesi benzerlik oluşturmak­tadır; "ş" sesleri uyaklıdır.


Hülya tepeler, hayal ağaç \lar durgun
Suda dinlenen yamaç \lar durgun

Bu dizelerde "ağaç" ve "yamaç" sözcükle-rindeki "aç" seslen uyaklıdır "-lar" takısı ise ek bi­çiminde rediftir.


UYARI
Uyaktan sonra redif olmayabilir. Yani şiirde uyaktan sonra redif kullanılması şart değildir:

Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan, bir günahı
Seni beklediğim kadar
(N. Fazıl Kısakürek)

Bu dörtlüğün 1. ve 3. dizelerinde yer alan "günah", "sabah" sözcüklerinin son iki sesi "ah" uyaklıdır. Bu sözcüklerin sonundaki "-ı" eki ise rediftir. 2. ve 4. dizedeki "mezar", "kadar" söz­cüklerinde ise "ar" sesleri uyak oluşturmaktadır, redif yoktur.




SES BENZERLİKLERİNE GÖRE UYAKLAR


A.YARIM UYAK:

Dize sonlarındaki tek ses benzerliğine yarım uyak denir. Yarım uyak, sadece sessiz harfle ya­pılır.

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun
(Yunus Emre)

Yukarıdaki dörtlükte "belimizi—dilimizi—hali­mizi" sözcüklerinde "l" sesi yarım uyaktır. "- imi-zi" ekleri ise rediftir.


Atımızı koşalım
Dağı taşı aşalım
Sen yağmur ol ben bulut
Yağarken kavuşalım
(Mani)

Yukarıdaki dörtlükte "ş" sesi yarım uyak, "- alım" ekleri ise rediftir.



B.TAM UYAK:

Dize sonlarındaki çift ses benzerliğine tam uyak denir. Tam uyak biri sesli biri sessiz, iki harf­ten oluşur.

Ürperme verir hayâle sık sık
Her bir kapıdan giren karanlık
(Y. Kemal Beyatlı)

Yukarıdaki dizelerde "ık" sesleri tam uyaktır.


Yayla suyun yan gider
Yüreğimden kan gider
(Türkü)

Bu dizelerde "an" sesleri tam uyak, "gider" sözcükleri rediftir.

UYARI: Uzun okunan ünlüler de tam uyak oluşturur:

Dokunma keyfine, yalnız tetik bulun zirâ
Deniz kadın gibidir, hiç inanmak olmaz hâ
(Tevfik Fikret)

Bu dizelerdeki "â" sesi tam uyak oluştur­muştur. Çünkü "â = a + a"dır.



C.ZENGİN UYAK:

Sözcük ve eklerin son hecelerinde ikiden çok ses benzerliğine dayanan uyaklara zengin uyak denir.

Ay geçer, yıl geçer uzarsa ara
Giyin kara libas yaslan duvara
(Âşık Veysel)

Bu dizelerde "ara" sesi zengin uyaktır.

Bilmem ki adını onun kim saklar
Besbelli üşütür soğuk topraklar
(A. Kutsi Tecer)

Bu dizelerde "aklar" sesi zengin uyaktır. Re­dif kullanılmamıştır. İlk dizede "-la" yapım eki ve
"-r" geniş zaman eki kullanılmıştır. ikinci dizede ise çoğul eki olan "-lar" eki vardır.



D.TUNÇ UYAK:

Uyaklı sözcüklerden biri diğerinin içinde ay­nen yer alırsa tunç uyak oluşur. Tunç uyak, zengin veya tam uyak biçiminde olabilir.

N'oldu sana, yeşil pancurun indi
Karanlık akşamlara döndü ikindi
(Oktay Rıfat)

Bu dizelerin ilkinde "indi" sözcüğü, ikinci di­zedeki "ikindi" sözcüğünün içinde yer almıştır. Bu, zengin uyak biçiminde tunç uyaktır.


Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı
(F.N. Çamlıbel)

Bu dizelerde "çıktı" sözleri zengin uyak biçi­minde tunç uyaktır.

Bursa 'da eski bir cami avlusu
Mermer şadırvanda sakırdayan su
(A. H. Tanpınar)
Bu dizelerde "su" sözleri tam uyak biçimin­de tunç uyaktır.



E. CİNASLI UYAK:

Di­ze sonlarında sesleri aynı, anlamlan farklısözcükler cinaslı uyak oluşturur.

Almadan
Kokun aldım almadan (elmadan)
Bir de yüzün göreyim
Tanrı canım almadan
(Mani)

Bu dizelerde "almadan" sözcüklerinin yazılışlan aynı, anlamlan farklıdır ve cinaslı uyak oluş­turmuştur.


Sen sana bülbül, bana sen gülşen ol
Ko beni ağlayayım, sen gül şen ol
(Mesihi)

Bu dizelerde "gülsen" sözleri cinaslıdır,


Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz, kışım yazıma
(Gevheri)

Bu dizelerde "yazıma" sözleri cinaslıdır.


ÖNEMLİ UYARI
Divan edebiyatı düzyazısındaki uyağa "seci" (içuyak) adı verilir. Aşağıdaki cümlelerde koyu yazılmış sözcükler seciye örnektir:

Aşk bir zevktür. anun da başka bir dili var; aşk bir şevktür. anun da ayrı ehli var. Aşk bir cûştur. anun da şevdâları var; aşk bir buruştur, anun da deryaları var.
(Sinan Paşa, 15. yüzyıl)



ŞİİRDEKİ DİZİLİŞLERİNE GÖRE UYAKLAR

Şiirdeki dizilişlerine göre uyak türleri şu baş­lıklar altında incelenebilir:


a. Düz Uyak :

Bir şiirde her beyit kendi arasında uyaklı ise, o şiirde düz uyak kullanılmıştır. Buna "mesnevi tarzı uyak" da denir.

Düz uyağın şeması aşağıdaki gibidir:
—---------- a
------------- a
------------- b
------------- a

----- ■■----c
------------- c
------------- d
------------- d

EŞİK
Basma bu eşikte benim kalbim var
Kalbim ki bir uzak hayale ağlar
Kıskanç bir büyüdür bana uzletim
Zalim arzularla tutuşan etim
Her akşam bir çarmıh olur ruhuma
Ben de bilmem nasıl diner bu humma Saatler işkencem, günler celladım
Ne ben yalnızlığa bir lâhza kandım
Ne de yalnızlığım benden usandı
Tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı
(A. Hamdi Tanpınar)


b) Sarmal Uyak

Bir şiirde dizeler aşağıdaki gibi uyaklanıyorsa sarma (sarmal) uyak oluşur:

---------------- a
---------------- b
---------------- b
---------------- a

Gök dibinde havuzun
Sularda ellerimiz
Bütün emellerimiz
Anlaştı uzun uzun

Sular soğuk bir ışık,
Bakıyoruz havuza:
Suda omuz omuza
İki gölge karışık!

Bir kırık ay havuzda
Ağır ağır kayboldu
Havuz şafakla doldu
Gün doğdu ufkumuzda
(A. Hamdi Tanpınar)


c) Çapraz Uyak

Şiirde dizelerin aşağıdaki gibi uyaklanmasıyla çapraz uyak oluşur:

------------------- a
------------------- b
------------------- a
------------------- b

SERSERİ
Yeryüzünde yalnız benim serseri
Yeryüzünde yalnız ben derbederim
Herkesin dünyada varsa bir yeri
Ben de bütün dünya benimdir derim

Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı
Aradım bir ömür arkadaşımı
Ölsem dikecek yok mezar taşımı
Halime ben bile hayret ederim
(N. Fazıl Kısakürek)



d) Örüşük Uyak :

İlk kez İtalyan edebiyatında ve "terza-rima" nazım biçiminde kullanılan bu uyak türü, bizde Servet-i Fünun döneminde denenmiştir.

örüşük uyakta uyaklanış aşağıdaki gibidir:

------------------- a
------------------- b
------------------- a


------------------- b
------------------- c
------------------- b


------------------- c
------------------- d
------------------- c


KAVAL
Bir dereden kopardım
Bu incecik kamışı
Ve bir bıçakla yardım

Pek solgunsa da dışı
Sesinde gizli, berrak
Pınarların akışı:

Dinle, ne şakıyor bak!
(Ali Mümtaz Aralat)


e) Mani Tipi Uyak

Mani biçimindeki şiirler aşağıdaki gibi uyaklanırlar:


------------------- a
------------------- a
------------------- x
------------------- a

Dağlarda kar kalmadı
Gözlerde fer kalmadı
Daha yazacak idim
Kağıtta yer kalmadı
(Anonim)

Uyak Konusunda Ek Bilgi ;

Halk şiirinde en çok yarım uyak kullanılmış­tır. Yarım uyak kullanılması Orta Asya şiirin­den devralınan bir gelenektir.

Divan şiirinde uyak kurallarına çok önem ve­rilmiştir. Bu şiirde en çok zengin ve tam uyak kullanılmıştır. Divan şiirinde "uyak göz içindir." Yani birbiriyle uyaklanan sözlerde (Arap harfleri ile) yazılış benzerliği aranır. Halk şiirinde böyle bir anlayış yoktur.

Divan şiirindeki "göz için kafiye" anlayışına ilk tepki Tanzimatçılardan gelmiştir. Reca-izade Ekrem "kulak için kafiye" tezini ortaya atmış, bu görüş büyük taraftar toplamıştır.
Türk şiirinde uyaksız ilk şiiri Tanzimat sanat­çısı Abdülhak Hamit Tarhan yazmıştır (Vali-dem,1913).

Uyaklı şiir yazma geleneğine ilk esaslı tepki ise1930'lu yıllardan sonra ortaya çıkmıştır. Orhan Veli ve arkadaşları uyaklı, ölçülü şiire karşı çıkarak yeni bir anlayış geliştirmişlerdir.



ŞİİR SANATI - ŞİİR ÇEŞİTLERİ

Şiir Sanatı : Dildeki anlam, ses ve ritim öğelerinden yararlanarak bir duygu, düşünce yada olayı, yoğun ve sıra dışı anlatma sanatı olarak tanımlanabilir. İnsanoğlunun en eski ve kendine özgü anlatı türlerinden biri olması nedeniyle, bu güne kadar şiirin pek çok tanımı yapılmış, ama hiç birinin bu kavramı tam olarak açıklayamadığı görülmüştür.

Bu tanımlardan en yaygını, şiiri düz yazının karşıtı olarak gösteren tanımdır. Bir başka deyişle, şiir düz yazı ile anlatılamayan duygu ve düşüncelerin ses uyumları ile, kulağa hoş gelecek biçimde oluşturulan dizelerle anlatılmasıdır. Ama bu tanım manzumeyi de kapsar. Şiiri manzumeden ayıran özellik ise, manzumenin yüzeysel ve sıradan olmasına karşılık, şiirin yoğunluk ve derinliktaşımasıdır. Ölçü ve uyak,çağlar boyunca şiirin en ayırıcı niteliği olarak kabul edilmiştir.Ne var ki,yalnızca ölçü ve uyakla şiir yaratılamayacağı gibi, özellikle 20.y.y da ölçü ve uyak kullanılmadan da çok başarılı şiirlerin yazıldığı görüldü. Bunun sonucunda düz yazının nerede bitip şiirin nerede başladığı önemli bir sorun olarak ortaya çıktı. Düz yazıda dil yalnızca bir bildiri iletmenin aracıdır; bildiri iletildikten sonra sözcüklerin önemi kalmaz. Şiirde ise vurgu, sözcüklerin aktardığı bilgi kadar , sözcüklerin üzerinde de yoğunlaşır. Yani şiirde neyin söylendiğinden çok , nasıl söylendiği önemlidir.

Şiirin ne olduğunu tam olarak anlayabilmek için yapılması gereken en iyi şey, çeşitli türlerde çok sayıda iyi şiir okuyup bunların üzerinde düşünmektir. Böylelikle şiirin ne olup olmadığı, sözcüklerin nasıl seçildiği, nasıl sıralandığı , teşbih ve istiarelerin nasıl kullanıldığı gibi konularda daha çok bilgi edinilebilir.



LİRİK ŞİİR

Duyguların coşkulu ve heyecanla dile getirildiği şiirlerdir . Aşk ,özlem(hasret), ayrılık ,yalnızlık ,ölüm ,yurt-bayrak vb. duygular dile getirilir .

Akıldan çok , duygulara , hislere seslenen insanlarda güzellik sevgisi uyandırmayı amaçlayan aşk, ayrılık, hasret ve özlem konularını işleyen duygulu şiirlerdir. Okurun duygularına, kalbine seslenir. Eskiden Yunanlılarda “lir” denen sazlarla söylendiğinden bu adı almıştır. Tanzimat döneminde de bir saz adı olan “rebab” dan dolayı bu tür şiirlere rebabi denmiştir. Divan edebiyatında gazel, şarkı; Halk edebiyatında güzelleme türündeki koşma, semai lirik şiire girer.


Endülüs’te Raks

Zil, şal ve gül. Bu bahcede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs üc defa kırmızı.

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir
İspanya neş'esi ile bu akşam bu zildedir.

Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,
İşveyle devriliş, örtünüşleri...

Her rengi istemez, gözümüz şimdi aldadır.
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır..

Alnında halka halka aşüfte kakülü
Göğsünde yosma gırnatanın en güzel gülü...

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü sürmeli,
Şeytan diyor ki, sarmalı yüz kere öpmeli.

Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle
Her kalbi dolduran zile, her sineden "Ole!"
(Yahya Kemal Beyatlı)



DİDAKTİK ŞİİR

Bir düşünce ,bir konuda aydınlatmak ,bilgi veya öğüt vermek ,ahlak dersi çıkarmak amacı
taşıyan şiirlerdir . Bilim ,fen ,teknik ,ahlak , sanat vb konularda eğitici ,öğreticidir . Öğretici bilgi verici şiirdir. Bir şeyler öğretmek veya bilgi vermek amacıyla yazılan şiirlerdir. Didaktik şiirde duygu ve hislerden çok, fikir ağır basar. Didaktik şiir herhangi bir konuyu öğretmek amacıyla yazılır. Duygu yönü az olduğundan kuru bir anlatımı vardır. Kafiye ve ölçülerinden dolayı akılda kolay kaldığından , bilgiler bu yönde verilir. Fabllar ,manzum hikayeler didaktik özellik gösterir.Tevfik Fikret’in ve Mehmet Akif’in manzum hikayeleri didaktik şiir türünün güzel örnekleri arasındadır.

Gamlanma

Koyun meler , kuzu meler ,
Sular hendeğine dolar ,
Ağlayanlar bir gün güler ,
Gamlanma gönül gamlanma .

Yiğit yiğide yad olmaz ,
İyilerde ham süt olmaz ,
Bin kaygı bir borç ödemez ,
Gamlanma gönül gamlanma

Yiğit yiğidin yoldaşı ,
At yiğidin öz gardaşı ,
Sağlıktır her şeyin başı
Gamlanma gönül gamlanma.

Naçar karacoğlan naçar
Pençe vurup göğsün açar
Kara gündür gelir geçer
Gamlanma gönül gamlanma .
(KARACAOĞLAN)



EPİK ŞİİR

Konusu savaş ,kahramanlık ,yiğitlik , büyük göç ve doğal afetlerle ilgili olan şiirlerdir .
Epik şiirler kısa olabileceği gibi uzun manzum hikaye biçiminde de olabilir . Diğer bir deyişle
destanlar bu türe örnektir.

Büyük kahramanları ve onların yaptıkları işleri anlatan şiirdir. Epik sözcüğü EPOPE ( Destan ) sözünden doğmuştur. Bir milletin hayatını yakından ilgilendiren ve etkileyen tarih ve toplum olayları ile ilgili kahramanlıkları dile getiren hikaye şeklindeki şiirlerdir. Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri de epik özellik gösterir. Tarihimizde birçok şanlı zaferler yaşadığımızdan, epik şiir yönüyle bir hayli zengin bir edebiyatımız vardır.


KÖROĞLU DESTANI

Benden selam olsun Bolu beyine
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır.
At kişnemesinden, kargı sesinden
Dağlar seda verip, seslenmelidir.

Asker geldi , sıra sıra dizildi
Alnımıza kara yazı, yazıldı.
Delikli demir icat oldu, mertlik bozuldu.
Eğri kılıç kında, paslanmalıdır.

Köroğlu düşermi acep şanından
Çoğunu ayırır , er meydanından
Kır at köpüğünden, düşman kanından
Çevrem dolup, Şalvar ıslanmalıdır.



PASTORAL ŞİİR

Doğa güzelliklerini , kır ve köy ,çoban hayatını ve bunlara duyulan özlem , mutluluk ve sevgileri anlatan şiirlerdir.

Çoban Çeşmesi
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
Ne söyler su dağa çoban çeşmesi.
"Goynunu Şirin'in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmağa çoban çeşmesi...
"O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi.
Değdi kaç dudaga çoban çesmesi.
Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,
Kerem'in sazına cevap veren bu,
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
Sızmadı toprağa çoban ceşmesi.
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
Ateşten kızaran bir gül ararda,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,
Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...
(Faruk Nafiz Çamlıbel)



SATİRİK ŞİİR

Toplum hayatındaki aksayan yönleri , düzensizliklerin insanların çeşitli konulardaki
zayıflıklarının zekice , ince bir alay tarzı ile kişileri ve olayları eleştiren şiirlerdir. Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden , didaktik şiir için de incelenebilir. Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğrudur.

Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv , Halk edebiyatında taşlama , yeni edebiyatımızda yergi,eleştiri denir.

Yiyin, efendiler yiyin; bu hân-i iştihâ sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin !
Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir;
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?



DRAMATİK ŞİİR

Acıklı ve üzüntü verici olayları konu edinen şiirlerdir. Dramatik şiir manzum olarak yazılan
tiyatrolarda söz konusudur. İnsanın gözünün önünde acıklı , korkunç bir olay adeta canlandırılır.Dramatik şiir tiyatroda trajedi ve komedi olmak üzere ikiye ayrılır. Daha sonra dramın eklenmesiyle üç türe çıkmıştır. Edebiyatımızdan Abdülhak Hamid , Faruk Nafız Çamlıbel ,Necip Fazıl Kısakürek dramatik şiir türünün başarılı örneklerini ortaya koymuşlardır.

a. Trajedi : Hayatın acıklı yönlerini sahneye koymak ahlak ve erdem örneği vermek için yazılan manzum tiyatro eserlerine denir.

b. Komedi : Güldürme amacını güden güldürmek ve düşündürmek amacıyla hayatın gülünç yönlerini konu edinen tiyatro eserleridir.

c. Dram : Hayatı acıklı ve gülünç yönleriyle olduğu gibi yansıtmak için yazılan tiyatro eserleridir.

ANNEME MEKTUP

Ben bu gurbete ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim .
(Necip Fazıl Kısakürek)