"BİR HESABI DAHA KAPATTIK BUGÜN...YILLARIN İPİNİ ÇEKE ÇEKE GİDİYORUZ...MAKSAT HAYAT OLSUN......."



Sevgili Dostlar,

Sayfamızda edebi bilgilerin yanı sıra eğlenerek vakit geçirebileceğiniz videolar, genel kültürünüzü geliştirebileceğiniz makaleler,Türk toplumu ile ilgili önemli bilgiler, her konuda yazılmış şiir ve hikayeler de bulunmaktadır. Yorum ve eleştirilerinizin bloğumuzu geliştireceğini belirterek sizinle buluşmaktan mutluluk duyduğumuzu belirtmek istiyorum. Tüm yoldaşlara ve kardaşlara selam olsun...



Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin!!"

Neyi arıyorsan sen, O'sundur" der Mevlana..
Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık....
Elinden tuttuğumuz her sevgili, bizi sürükleyip, kendi iç dünyamızın derinliklerinde bir keşif gezisine çıkarır.
Her ilişki, benliğimizde bir kazıdır aslında,her sevda ruhumuzun bir başka yüzü...
Her aşkta kendimizi ararız,o yüzden bulduklarımız benzerimizdir.
Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakın yüzlerine,
onların suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktır size...
Aşk denilen kaleydoskobun buzlu camına gözünüzü dayadığınızda,
binbir cam rengarenk ışıklar saçarak döndüğünde,
her seferinde bambaşka şekiller ördüğünü görürsünüz.
Her camda, farklı bir renginiz vardır;her şekilde sizden bir parça...
Aşklarınız hülasanızdır.
Sevdiginiz her adam, beğendiğiniz her kadın farklı ruh hallerinizi ele verir;
arada bir çevirdiniz mi kaleydoskobu,
cam paralar yer değiştirip yeni şekiller alır;hepsi siz...
Sevgilinizin gözlerindeki dolunay,
sizdeki ışığın yansımasıdır aslında;
dilindeki sizin ilhamınız, tenindeki sizin yansımanızdır.
Yoksa halâ bir sevdiğiniz,o henüz kendinizi bulamadığınızdandır...
Aşk, narsizmdir.
Sevda, çevrildikçe içinizin farklı ışıklarını yakan eğlenceli bir kaleydoskop gibi başımızı döndürüyor.
Ve biz, hep baharı takip ederek dünyayı gezen bir gezgin gibi içimizdeki eski baharları arıyoruz.
Narcissusu'u bilirsiniz;
Öyle heybetli ve güzelmiş ki,bakmaya dayanazmazmış kendine...
Gün boyu ayna karşısına geçip kara gözlerini,incecik burnunu,dar kalçalarını,
kıvırcık saçlarını seyredermiş hayran hayran...
Bir gün ırmak kenarında gezinirken,sudaki yansımasına ilişmiş gözü.
Uzanıp, iyice bakmak istemiş.
Tam gördüğünde kendisini,dengesini kaybedip düşüvermiş ırmağa, kapılıp gitmiş suya...
Yeryüzünün en güzel insanının öldüğünü duyan Tanrı, unutulmaması için O'nu her bahar açan güzel kokulu bir çiçeğe dönüştürmüş,
Narcissus, nergis olmuş.
Kıssadan hisse, benden size tavsiye,
taze bir nergis verin bugün sevgilinize...
Sonra da, nerede baharsa mevsim, rotasını oraya çevirip içinizdeki eski baharlara koşan bir gezgin gibi "Bahar getirdim sana" deyin.Baharın elinizde olduğunu unutmadan..

Gözlerindeki ırmağa baktığınızda kendinizi göreceksiniz;
dikkat edin de hayran olup düşmeyin...
Düşüp bahar kokulu bir çiçeğe dönüşmeyin

HÜSEYİN SALMAN



İki Rayı Gibiyiz Bir Tren Yolunun,
Yakın Olması Neyi Değiştirir Son İstasyonun..


21 Kasım 2007 Çarşamba

İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Türk Edebiyatı, Türklerin dâhil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak üç safhada incelenmektedir.

1. İslâmiyet’ten Önceki Türk Edebiyatı,
2. İslâmî Devir Türk Edebiyatı,
3. Batı Tesirinde Gelişen Türk Edebiyatı.

Bu tasnif Fuat Köprülü tarafından ortaya atılmış ve edebiyat araştırmacıları tarafından bugüne dek kullanılagelmiştir.

Türk Edebiyatının Devirlere Ayrılmasında Kullanılan Kıstaslar

Türk edebiyatı devirlere ayrılırken değişen dil anlayışı, kültürde görülen farklılaşma, yeni dinî hayat, dil coğrafyasındaki gelişme, kısaca medeniyet değişikliği kıstas olarak alınır.

Çünkü Türk tarihinde görülen üç medeniyet (iki medeniyet değişikliği), edebiyatın da seyrini değiştirmiş, onun konu ve şekil özelliklerini de etkilemiştir.
Bu arada tanışılan ve alış verişte bulunulan uluslar da edebiyatı etkilemişlerdir.
Meselâ, Araplardan ilmî eserlerle birlikte Arapça kelime ve tamlamalar, İranlılardan da İslâmiyet’le birlikte nazım tür ve çeşitleri alınmıştır.

Türk edebiyatının üç devire ayrılmasını sağlayan iki medeniyet değişikliği vardır

1. İslâmiyet’in kabul edilmesi,
2. Batı medeniyetinin tanınması ve benimsenmesi.

Bu bilgiler ışığında Türk edebiyatının devirlerini şöyle belirleyebiliriz


I. İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI (?-11. yy.)

İslâmiyet’ten önceki Türk Edebiyatı, Türklerin Orta Asya’da yaşadıkları devirlerde bütün Türk boyları arasında müşterek ve büyük bölümü sözlü olan edebiyattır.
İslâm öncesi Türk edebiyatı ulusal bir edebiyattır; nazım şekil ve türleriyle kullanılan ölçü tamamen millîdir.

Bu dönem edebiyatı, İslâmiyet’in kabul edilmesinden sonra oluşmaya başlayan yeni edebiyat anlayışına kadar devam etmiş, hatta etkisi daha sonraki dönemde de görülmüştür.

İslâm öncesi Türk edebiyatı sözlü dönem ve yazılı dönem olmak üzere ikiye ayrılır.

A. Sözlü Dönem ( ?-8. yy.)
Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdir. Yani başlangıçtan 8. yüzyıla kadar olan dönemdir.
Bu dönem ürünleri tamamen sözlüdür ve genellikle şiir şeklindedir.
Bazı ürünlerin bazıları günümüze kadar gelmiştir.


Sözlü Dönemin Özellikleri

 Bu döneme ait yazılı eser yok denecek kadar azdır.

 Bu dönemde Türkler, göçebeliğe dayanan günlük hayatlarında ve özellikle düzenledikleri törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) bir araya geldiklerinde “ozan”, “kam” veya “baksı” denilen şairler “kopuz” denilen saz eşliğinde “koşuk”lar ve “sagu”lar söylerlerdi.

 Bu şiirler (sagu, koşuk, destan) hece ölçüsüyle söylenen ve yarım kafiye kullanılan şiirlerdir.

 Anlatım söze dayanır.
 Düşünce ve hayaller şiirle anlatılmıştır.
 Nazım biçimi dörtlük, vezin hece veznidir.
 Yarım kafiye kullanılmıştır.
 Dil sadedir.
 Bu ürünler düzenlenen törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) ortaya çıkmıştır.
 Şiirler kopuz denilen saz eşliğinde söylenir.
 Daha çok somut konular işlenmiştir.
 Kahramanlık, savaşlar, tabiat ve aşk konuları işlenir.
 Şairlere ozan, kam, baksı, oyun, şaman gibi adlar verilir.

Sözlü dönem ürünleri

1. Koşuk

 Hece vezni ve yarım kafiye ile söylenen şiirlerdir.
 Kopuz eşliğinde söylenir.
 Yiğitlik, aşk, tabiat konularını işler.
 Nazım birimi dörtlüktür.
 Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: aaaa, bbba, ccca… (aaab cccb dddb)
 Bu şiirlerin İslâm sonrası halk edebiyatındaki adı koşma’dır.
 Sığır denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir.

2. Sagu

 Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir.
 Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini anlatır; ölümlerinden duyulan üzüntüyü dile getirir.
 Koşuk nazım şekliyle söylenir.
 Bu şiirlere İslâm sonrası halk edebiyatında “ağıt”, Divan edebiyatında “mersiye” denir
 “Yuğ” denilen ölüm törenlerinde söylenir.
 Divanu Lûgatit-türk’teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli bir örneğidir.

3. Sav

 Türk toplumunun dünyaya bakışını, geleneklerini, varlık anlayışlarını ortaya koyan özlü sözlerdir.
 Bugünkü “ata sözü”nün karşılığıdır.
 Divanu Lûgatit-türk’te pek çok sav vardır.

4. Destan

Bütün dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar, çeşitli konularda yaradılış hikâyeleri yanında, milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum hikâyeleridir.

Türk destanları, kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı; Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme, çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebep açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır.
Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır.

Milletlerin toplumu derinden etkileyen, tarihî önem arz eden önemli olaylarını (doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb.) konu edinirler

Manzum hikâyelerdir.

Destanlarda olağan üstü olaylar ve olağan üstü özellikte kahramanlar vardır.

Destanlar anonim ve sözlü edebiyat ürünleridir.

Ağızdan ağıza dolaşmak suretiyle oluşmuşlardır.

Destanlarda anlatılan olayların geçtiği yer ve zaman bilinmez.

Kahramanlar lider ve kurtarıcı rolündedir.

İlk Türk Destanları

Altay-Yakut: Yaradılış Destanı
Sakalar Dönemi: Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı
Hun Dönemi: Oğuz Kağan Destanı
Köktürk Dönemi: Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı
Uygur Dönemi: Türeyiş Destanı, Göç Destanı

1) DOĞAL DESTANLAR

Gerçekte var olan herhangi bir olayın milletin dilinde yüzyıllar süren bir anlatımdan sonra bir ozan tarafından kaleme alınması sonucu oluşan destanlara denir.

Dünyadaki en önemli doğal destanlar

Kalevala ……………….. FİNLANDİYA
Mahabharata …………… HİNT
Ramayana …………… HİNT
Şant do Rölant………… FRANSIZ
Nibelungen……………… ALMAN
İgor ……………………… RUS
Beovful ……………….. İNGİLİZ
İliada ………………… YUNAN
Odyssa ………………. YUNAN
Şehname ………………İRAN
Gılgameş………………..SÜMER
Oğuz Kağan ……………TÜRK
Ergenekon ………………TÜRK
Manas …………………. KIRGIZ aittir.

2) YAPAY DESTANLAR

Herhangi bir olaydan yola çıkarak bir ozanın destan kurallarına riayet edip oluşturduğu şiirlere denir.

Yapay Destanlar:

Kaybolmuş Cennet ( Milton)
Kurtarılmış Kudüs ( Tasso)
İlahi Komedya (Dante)
Üç Şehitler Destanı ( F. Hüsnü Dağlarca)
Çanakkale Şehitlerine (M. Akif)

TÜRK DESTANLARININ ÖZELLİKLERİ

 Çoğunlukla manzumdurlar (şiir şeklinde)
 Anonimdirler
 Oluştukları dönemlerin özelliklerini taşımaktadırlar.
 Olağanüstü özellikleri çokça bulunmaktadır.
 Çok sonra yazıya geçirilmişlerdir.



BAŞLICA TÜRK DESTANLARI


SAKA TÜRKLERİNİN DESTANLARI
 Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarıyla Alp Er Tunga’nın yiğitliklerinin anlatıldığı destanlardır.
 Şu Destanı: İskender ile Türkler arasındaki savaşların ve Hükümdar Şu’nun destanıdır.


HUN TÜRKLERİNİN DESTANLARI
 Oğuz Kağan Destanı: Hun Hükümdarı Mete’nin yiğitliklerini, ülkesini genişletip oğulları arasında nasıl bölüştürdüğünü anlatan destandır.

GÖKTÜRK DESTANI
 Bozkurt Destanı: Savaşta yaralanan bir Türk’ün, dişi bir kurt tarafından kurtarılmasını, korunmasını ve Türklerin sözü edilen kurtla bu Türk’ten çoğaldığı anlatılır.
 Ergenekon Destanı: Bir yenilgi sonunda Ergenekon’a çekilen Türklerin orada çoğalıp, bir demir dağı erittikten sonra öçlerini alışlarını anlatan destandır.

UYGUR TÜRKLERİNİN DESTANLARI

 Türeyiş Destanı: Uygur hakanının, üç kızını insanoğluyla evlendirmeyi uygun bulmayarak tanrıya, kızlarıyla evlenmesi ve Uygur Türklerinin bu evlenmeden çoğaldığı anlatılır.
 Göç Destanı: Türklerin, Kutsal taşı Çinlilere vermeleri üzerine, tanrı tarafından cezalandırılmaları kuraklığın başlaması nedeniyle de göç etmeleri anlatılır.




B. Yazılı Dönem ( 8-11. yy.)


Bu dönemde Göktürkler ve Uygurlar tarafından kendi alfabeleriyle eserler verilmiştir.

Türk dilinin tespit edilebilen en eski yazılı metinleri VII. asrın sonlarına ve VIII. asrın ilk yarısına ait olan dikili taşlar (Yenisey ve Orhun anıtları) ve Uygur dönemine ait olan dinî metinlerdir.

Anıtlar arasında yer alan, Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilen Orhun Anıtları, gerek muhtevaları, gerekse mükemmel dil ve üslûplarıyla Türk dilinin, edebiyatının ve tarihinin şaheserleri arasında yer almaktadır. Abidelerin yazarı Yolluğ Tigin’dir.

Yenisey Kitabeleri

Yenisey ırmağı çevresinde daha çok mezar taşlarından oluşan bu kitabelerin edebi olarak fazla bir önemi yoktur.

Göktürk Kitabeleri

Tonyukuk Anıtı
720 yılında Göktürk devleti veziri Tonyukuk adına dikilmiştir. Kitabede Tonyukuk, anılarını ve dönemin tarihini anlatmıştır. Anlatımda, atasözlerine bolca yer verilmiştir.

Kültigin Anıtı
732 yılında dikilen anıt Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır. Anıtta Kültigin’in ölümü ve yas töreni anlatılmıştır.

Bilge Kağan Anıtı
735 tarihini taşır. Bilge Kağan’ın yiğitlikleri ve Türk milletine iletmek istediği mesajlar anıtın içeriğini oluşturur. Bu anıt da Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır.

Göktürk (Orhun) Kitabelerinin Özellikleri

Türklerin ilk yazılı eseridir.
Doğu Göktürklerin tarihine ışık tutar.
Söylev türünde yazılmıştır.
Oldukça gelişmiş ve işlenmiş bir dil kullanılmıştır.
Türk dilinin gelişmişlik düzeyine ilişkin etraflı bilgiler edinilebilir.
Hem dinî hem de din dışı konular işlenmiştir.
Tarih, coğrafya ve edebiyata kaynak olacak niteliktedir.
Türk tarihini, toplumun yaşam biçimini, dünyaya bakış tarzını ortaya koyar.
Kitabelerde idarecilerin ve sultanların halkı aydınlatması, yaptıklarının hesabını halka vermesi söz konusudur.
Kitabeleri Strahlenberg bulmuş, 1893’te Wilhelm Thomsen okumuştur.
Bir yüzleri Göktürk alfabesiyle, diğer yüzleri Çince yazılmıştır.

Dinî Eserler

İslâm öncesi Türk edebiyatı yazılı eserleri arasında, Uygur alfabesiyle yazılmış olan çeviri dinî eserler de sayılabilir. Bunlar Mani ve Buda dinlerine ait eserlerdir.

Hiç yorum yok: